Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
BURUK RAMAZAN - 22 Nisan 1988

(“İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzün­den, bizi helak eder misin Allah’ım?”)

Ne geçim sıkıntısı, ne işsizlik, ne siyasî sertlik... İran-Irak kördöğüşü... Burukluğumuzun sebebi bu!.. Bu ne rezil dalaşmış ki, dünyanın en hassas bölgesin­de, henüz rüşde ermemiş çocukların oyuncak taban­calarla oynamasındaki rahatlıkla Müslüman kanı dö­küyorlar.

8 yıldır birbirini boğazlayan buncağızlar "Müslüman" öyle mi?.. Bu ne ucuz kanmış ki, Kabil, Ebrehe, Caton, Neron, Hiroşima ve Nagazaki failleri­ni dahi utandıracak bir rezilliğe dönüşmüştür. Ne kim­yevî silâh pervasızlığı; ne hedef seçmeden tarihî baş­kentler üzerine yollanan füzeler değildir sadece fatu­ranın ödenmezliği!.. Geçtik can alıcı boğazlaşmayı, Müslüman Müslüman'ı incitebilir mi?. Kalp kırmanın bile çirkinliğine bedel koyan bizim dinimiz değil mi?.. "-Müslüman, etinden ve dilinden diğer Müslümanlar'ın emin olduğu kimsedir" hükmü değişti mi?. Bir Müs­lüman'ı "aniden" öldürmenin cezası "hâlidîne fihâ" ise, buncağızlar hangi cihad(!)ın peşindedirler?..

Kendi yapamadığı silâhlarla kardeş avına çıkan; Amerikan, Sovyet ve Çin mermilerini birbiri üzerine salan; insanlığın istifadesine mevdu kaynakları hayır­da değil, serde kullanan bu devr-i cahiliye kavgasına, Peygamber-i âhirzaman kalkıp-nazar buyursa neler his­sederdi?. O Peygamber ki, son hitabında "Sakın ben­den sonra birbirinizin boynunu vurmayınız" vasiyetini bırakmıştı... Kan dâvalarını kaldırmış; can ve mal emniyetini getirmiş; Mü'minleri kardeş ilân etmişti.

Hani biz "Hayra çağıran, ma'rufu emreden, münkerden nehyeden" bir ümmettik?. Ümmet-î Muhammed'in, mensubu olduğu dine; ümmeti olduğu pey­gambere; kulu olduğu Mevlâ'ya bakacak yüzü mü kaldı?.. Dünyanın en çirkin silâhları, en çirkin usullerle kadın-çocuk demeden insanları biçip-doğrarken... Te­tiği çeken de, üzerine tetik çekilen de biz, kendimiz iken...

Televizyonda hep beraber gördük: İki taraf da Türkçe konuşuyordu. İran tarafı da, esir (!) aldıkları Irak'lı su­bay ve askerler de... İşte Müslüman-Türk'ün kaderi!..

Bir şey daha: Demek Türkçe konuşan bu teb'aları iyi terbiye edememişiz. Aman dileyene el kaldırılma­yacağım; yapılanın adı "cihad" ise esaretin şehadete tercih edilemeyeceğini...

Esir (!)leri iyi gözledik: Esir düşmüşe değil, zafer ka­zanmışa benziyorlardı. Bu da rüşde ermemişliğin bir başka resmi...

Biz ki insanların irşadından mes'ül bir ümmettik... Aman Allahım, temelleri sarsılmış; saçakları uçmuş; duvarları çatlamış bir konak durumundayız. Bir kıs­mımız "Demirperde"nin pençesinde; Bulgaristan ken­dine yakışanı yapıyor; Yunanistan, cedleri Neron'a taş çıkartan bir pervasızlığın zebûnu; Suriye Moskova'ya biat etmiş; Filistin İsrail kırbacı altına düşmüş; Libya, İran-Irak kördöğüşünden ders almamış bir tecrübesizliğe esir... İşte böyle bir ortamda Ramazan kutla­yacağız!..

Bir de kendi içimize dönelim: Bizim düşündüğümüzü düşünebilseydi, bazı kalem erbabı “olan”ı abartmazdı...