Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
KUBBEALTI İFTARI - 6 Mayıs 1988

1962-63 yıllarını hatırlarım. İstanbul'da seminerler, kon­feranslar olurdu. Nurettin TOPÇU, Necip Fazıl, Sü­leyman YALÇIN, Ekrem Hakkı/Samiha AYVERDİ’ler bu faaliyetlerin mimarları idiler. Kalabalık, heyecanlı, diri bir gençlik olarak bizlerse bu özel mekteplerin müdavimleri...

Zaman geldi, okullarımız bittikçe İstanbul'dan teker te­ker koptuk. Ama o feyzi-bereketi hep aradık-durduk..

"Kubbealtı Vakfı" yıllardır İstanbul ufuklarını aydın­latan projektörlerini Ramazan dolayısıyla Ankara'ya da tutuverdi. 30 Nisan Cumartesi akşamı değerli devlet ada­mı, mütefekkir yazar Dr. Agâh Oktay GÜNER'in hima­yelerinde Dedeman salonlarında yapılan san'atlı, saltanatlı iftar sofrası sadece İstanbul'u değil, zengin mazimizi de Ankara'ya taşıdı.

Gönül adamı, gönül dostu Agâh Oktay, Kubbealtı if­tarında gözlerde bir daha büyüdü. "Hoşgeldiniz" konuş­ması "Türk kültürü" ve "Ramazan gelenekleri" üzerine bir "Konferans" derinliğinde idi. Tesbitleri, teşhisleri, esp­rileri, fıkraları ile... Ankara ve Ankaralı olarak bu kültür faaliyetlerine ne kadar hasretiz?.. Başkent olmanın resmiyet ve donukluğundan birazcık da olsa uzaklaşıp-gönlümüzu o tertemiz fikirlerle yıkamaya... Hanımefendi ve beyefen­di Güner'lerin ev sahipliğindeki Türkçe ve Müslümanca asalet herhalde yıllarca zihinlerden silinmeyecek...

Bugünden kopup-düne dönemezsiniz, tamam... Fakat "dün"ü bilmeden bugünü sorgulayamaz; yarınları planlayamazsınız. 150 yıldır bizim en büyük hatamız, ta­rihimizden kaçmaya çalışmamızdır. Bunun hatası biz okumuşların... Okumuşlar içinde de milletin önüne düşenle­rin... Fırsat verilince millet pekâlâ millî kıymet hükümle­rini tesâhub edebilmektedir. Kubbealtı iftarında bunu gör­dük. Kocatepe Camii harîminde bir süredir devam eden kültür hareketleri, 1988 Kitap Fuarı'yla Ankara'ya yeni bir renk, yeni bir mânâ kazandırırken, "Kubbealtı İftarı" bu mânâya yepyeni bir boyut daha kattı.

Bu tür faaliyetlerden niçin uzağız? Ankara niçin uzak, İstanbul niçin eski kıvamında değil. Anadolu niçin mah­rum? Kubbealtı sofrasından önce Kocatepe salonlarında Dr. Fahri DEMİR tarafından verilen konferansta, tâ Kır­şehir'den Nevşehir'den koşup gelen dinleyiciler bunu sordular. Cevapta güçlük çektik ama, bu taleplerle biraz da ferahladık. Demek bu geçim sıkıntısı içerisinde millet sa­dece "ekmek" değil, onun kadar, ondan önce ruhunu, ka­fasını da doyurmak istiyor.

Türkiye büyüyor, gelişiyor. O halde bu gelişmeye "mil­lî kültür" dozu katmak zorundayız. "İnsan"ın diğer mahlûkattan tek farkı bir de gönül dünyasının bulunması. Gö­nül âlemini aç bırakmakla ortadan kaldıramazsınız. Ak­sine açlığını sağlıksız yollarla gidermeye kalkarsa, o takdirde bu insanları ekmek fırınına da koysanız bir çizgide tutamazsınız.

Bu milletin bir "Kültür Bakanlığı" var... Millî terbiye­den sorumlu bir de başka bakanlığı... Hatta 130 mil­yarlık resmî bütçesine yan ve destek diğer özel kuruluşlar potansiyelini de katınca bütün Türkiye demek olan bir de Diyanet'i... Müstakil TRT'si, fikir basını vb. diğerleri... Hepimizin sahibi millet soruyor: "Bu kuruluşlar günler­den bir gün biraraya gelip diyalog, işbirliği hedef tesbiti diye imal-i fikir bir davranışta bulundular mı?" Ortak fa­aliyetten geçtik, bizi oraya götürecek bir davranış; tek davranış?...

Sormakta haklıyız. Çünkü millet soruyor.

Kubbealtı Vakfı iftar programı bu soruları, bu duygu­ları bütün açıklığı ile dile gelirdi. Biz de sahiplerine duyuruyoruz.

Hakkımız varsa...