Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
HÜRRİYETİMİZİN KIYMETİNİ BİLİYOR MUYUZ? - 6 Temmuz 1984

Hürriyet Allah'ın en mübarek nimetlerinden biri­dir. İlk çağlardan bu yana in­sanlar hürriyetleri için çalış­mışlar, çarpışmışlardır. İn­sanlar arasında çıkan savaş­ların hemen tamamı, hürri­yetlerin kaybedilmemesi için verilen kavgalardır.

Hürriyet-i bedeniye ve medeniye, hürriyet-i maneviye, hürriyet-i siyasiye, hürriyet-i tabiiye, yeni çağlara kadar uğuruna muharebeler verilen tabii ve medeni haklardır…

Bu klasik-medeni haklar giderek detaylanmıştır. Basın hürriyeti, bilim ve san’at hürriyeti, çalışma ve sözleşme hürriyeti, düşünce hürriyeti, haberleşme hürriyeti, hak arama hürriyeti, kişi hürriyeti, toplanma ve gösteri yürüyüşü hürriyeti, seyahat hürriyeti, vicdan ve din hürriyeti, yerleşme hürriyeti, iktisadi hürriyet, bu klasik-medeni haklardan kaynaklanan modern haklar olmuştur.

  İnsanın doğuştan sahip bulunduğu hürriyetler çeşit­lenip  detaylandıkça,  tabii hakları çeşitli örtülü usul­lerle tehdit etme (sınırlandırma) metotları da gelişmiştir. Bugün iktisadi hürriyet sözkonusu olunca, bu en yeni ve modern hakka çok az insanın ve az sayıda devletin sahip bulunduğu söylenmektedir.

Kula 'kul' hakim olunca, birçok kul hakkının kullar eliyle ketmedildiği görül­mektedir.

Avrupa'da başlayan "HÜRRİYET, EŞİTLİK, KARDEŞLİK" sloganları, bize gelinceye kadar "HÜR­RİYET, MÜSAVAT, UHUVVET" olmuştur ama, mefhumlardaki aynılık (benzerlik) gibi, ilk cağlardan bu yana insanların kaderi ne de yazık ki değişmemiştir. Siya­si ve askeri sultalar, giderek "KÜLTÜR EMPERYALİZ­Mİ "ne, sonunda iktisadî hakimiyete inkılâp etmiştir. Kılıf değişmiş, ama öz aynı kalmıştır.

Bugün dünyada milletlerin büyük çoğunluğu, çeşitli se­beplerle hürriyet nimetinden çok sınırlı olarak istifade edebilmekte veya tamamen mahrum bulunmaktadırlar.

Birçok ülke iktisadi hürri­yetlerine sahip değildir. "Ge­lişmiş' veya "Az gelişmiş" denilen çok sayıda ülke kültür istilasına maruzdur. Vietnam'dan Kamboçya'ya, Afganistan'dan Eritre'ye kadar yabancı orduların namluları ve tehdidi altında kalmış milletlerin hürriyet nimetinden tam istifade et­tikleri nasıl söylenir?

Doğu ve Batısı ile Tür­kistan, Azerbaycan, Bal­kanlar ve Batı Trakya Türk­lüğü tarihin en ağır esaretini yaşamaktadır. Doğu ve güneyimizdeki kardeş ülke­lerde yaşayan Müslüman-Türklüğün zaman zaman ba­şına gelenler, dostu da, düş­manı da hayrette bırak­maktadır.

"Geri kalmış"ı, "geliş­mekte olan"ı, savaş altında bulunanı, esarette kalanı ile dünya gerçekten huzursuz bir devir geçirmektedir.

Bu huzursuz dünyada Tür­kiye, iyi düşünürsek istiklâli, bayrağı, ekonomik potansi­yeli, demografik (nüfus) imkânı ile çok şükür bir "hu­zur adası" gibidir. Bu po­tansiyel imkân, ihtiyar arzda çok az ülkeye nasiptir.

Tarihi misyonumuz hiçbir ülkede yoktur. İstiklâlimiz üzerinde herhangi bir ipotek bulunmamaktadır. Yeraltı, yerüstü ve stratejik potan­siyelimiz dünyanın hased ve gıbta nazarları altındadır. Demografik (nüfus) imkânımız başka ülkelerin de elin­den tutacak genişliktedir. Bayrağımız hür, başımız dik­tir...

Bu böyle iken, acaba hür­riyetimizin, istiklâlimizin bayrağımızın, toprağımızın kıymetini biliyor muyuz?

Varlıklarını dünyanın hu­zursuzluğu üzerine kurmuş bulunan beynelmilel güçler, Türkiye'de kardeşi kardeşe kırdırmak, sosyal kesimleri birbirine düşman etmek için ellerinden geleni geri komamışlardır.

Etrafımız tam bir ateş çemberidir. Kuzeyimiz, ku­zeybatımız, kuzeydoğumuz demirperdedir. Batımız ve güneyden yarımız Türk düş­manlığı cezbesinden bir türlü kurtulamamaktadır. Güneyden diğer yarımız ve doğumuz savaş yangınındadır.

Şu dünyanın haline bakı­nız ki, hem Müslüman, hem komşu olan ülkeler bile, kar­deşlik ve komşuluk haklarını tanımak nerde, huysuz, ço­cuklar gibi kavgaya tutuş­muşlardır. Başkalarının yaptığı silâhlarla sel gibi Müslüman kanı akmaktadır.

Hürriyet ve istiklâlimiz için millî cidal ve cihadı herkesten iyi biliriz. Ancak şunu da bilmeliyiz ki, şu huzursuz dünyada şimdilik sahip bulunduğumuz imkanları muhafaza etmek, bunların kıymetini bilmeye bağlıdır.

Huzur, milletlere tapulu mülk değildir. Maddi imkân­lar gibi hürriyet nimeti de daima kendisine sahip çı­kandan yana olmuştur. Öyleyse birbirimize, vatanı­mıza, milli haslet ve imkânlarımıza sıkı sıkıya sarılmanın zamanıdır.

Vakit geç olmadan.