Hürriyet Allah'ın en mübarek nimetlerinden biridir. İlk çağlardan bu yana insanlar hürriyetleri için çalışmışlar, çarpışmışlardır. İnsanlar arasında çıkan savaşların hemen tamamı, hürriyetlerin kaybedilmemesi için verilen kavgalardır.
Hürriyet-i bedeniye ve medeniye, hürriyet-i maneviye, hürriyet-i siyasiye, hürriyet-i tabiiye, yeni çağlara kadar uğuruna muharebeler verilen tabii ve medeni haklardır…
Bu klasik-medeni haklar giderek detaylanmıştır. Basın hürriyeti, bilim ve san’at hürriyeti, çalışma ve sözleşme hürriyeti, düşünce hürriyeti, haberleşme hürriyeti, hak arama hürriyeti, kişi hürriyeti, toplanma ve gösteri yürüyüşü hürriyeti, seyahat hürriyeti, vicdan ve din hürriyeti, yerleşme hürriyeti, iktisadi hürriyet, bu klasik-medeni haklardan kaynaklanan modern haklar olmuştur.
İnsanın doğuştan sahip bulunduğu hürriyetler çeşitlenip detaylandıkça, tabii hakları çeşitli örtülü usullerle tehdit etme (sınırlandırma) metotları da gelişmiştir. Bugün iktisadi hürriyet sözkonusu olunca, bu en yeni ve modern hakka çok az insanın ve az sayıda devletin sahip bulunduğu söylenmektedir.
Kula 'kul' hakim olunca, birçok kul hakkının kullar eliyle ketmedildiği görülmektedir.
Avrupa'da başlayan "HÜRRİYET, EŞİTLİK, KARDEŞLİK" sloganları, bize gelinceye kadar "HÜRRİYET, MÜSAVAT, UHUVVET" olmuştur ama, mefhumlardaki aynılık (benzerlik) gibi, ilk cağlardan bu yana insanların kaderi ne de yazık ki değişmemiştir. Siyasi ve askeri sultalar, giderek "KÜLTÜR EMPERYALİZMİ "ne, sonunda iktisadî hakimiyete inkılâp etmiştir. Kılıf değişmiş, ama öz aynı kalmıştır.
Bugün dünyada milletlerin büyük çoğunluğu, çeşitli sebeplerle hürriyet nimetinden çok sınırlı olarak istifade edebilmekte veya tamamen mahrum bulunmaktadırlar.
Birçok ülke iktisadi hürriyetlerine sahip değildir. "Gelişmiş' veya "Az gelişmiş" denilen çok sayıda ülke kültür istilasına maruzdur. Vietnam'dan Kamboçya'ya, Afganistan'dan Eritre'ye kadar yabancı orduların namluları ve tehdidi altında kalmış milletlerin hürriyet nimetinden tam istifade ettikleri nasıl söylenir?
Doğu ve Batısı ile Türkistan, Azerbaycan, Balkanlar ve Batı Trakya Türklüğü tarihin en ağır esaretini yaşamaktadır. Doğu ve güneyimizdeki kardeş ülkelerde yaşayan Müslüman-Türklüğün zaman zaman başına gelenler, dostu da, düşmanı da hayrette bırakmaktadır.
"Geri kalmış"ı, "gelişmekte olan"ı, savaş altında bulunanı, esarette kalanı ile dünya gerçekten huzursuz bir devir geçirmektedir.
Bu huzursuz dünyada Türkiye, iyi düşünürsek istiklâli, bayrağı, ekonomik potansiyeli, demografik (nüfus) imkânı ile çok şükür bir "huzur adası" gibidir. Bu potansiyel imkân, ihtiyar arzda çok az ülkeye nasiptir.
Tarihi misyonumuz hiçbir ülkede yoktur. İstiklâlimiz üzerinde herhangi bir ipotek bulunmamaktadır. Yeraltı, yerüstü ve stratejik potansiyelimiz dünyanın hased ve gıbta nazarları altındadır. Demografik (nüfus) imkânımız başka ülkelerin de elinden tutacak genişliktedir. Bayrağımız hür, başımız diktir...
Bu böyle iken, acaba hürriyetimizin, istiklâlimizin bayrağımızın, toprağımızın kıymetini biliyor muyuz?
Varlıklarını dünyanın huzursuzluğu üzerine kurmuş bulunan beynelmilel güçler, Türkiye'de kardeşi kardeşe kırdırmak, sosyal kesimleri birbirine düşman etmek için ellerinden geleni geri komamışlardır.
Etrafımız tam bir ateş çemberidir. Kuzeyimiz, kuzeybatımız, kuzeydoğumuz demirperdedir. Batımız ve güneyden yarımız Türk düşmanlığı cezbesinden bir türlü kurtulamamaktadır. Güneyden diğer yarımız ve doğumuz savaş yangınındadır.
Şu dünyanın haline bakınız ki, hem Müslüman, hem komşu olan ülkeler bile, kardeşlik ve komşuluk haklarını tanımak nerde, huysuz, çocuklar gibi kavgaya tutuşmuşlardır. Başkalarının yaptığı silâhlarla sel gibi Müslüman kanı akmaktadır.
Hürriyet ve istiklâlimiz için millî cidal ve cihadı herkesten iyi biliriz. Ancak şunu da bilmeliyiz ki, şu huzursuz dünyada şimdilik sahip bulunduğumuz imkanları muhafaza etmek, bunların kıymetini bilmeye bağlıdır.
Huzur, milletlere tapulu mülk değildir. Maddi imkânlar gibi hürriyet nimeti de daima kendisine sahip çıkandan yana olmuştur. Öyleyse birbirimize, vatanımıza, milli haslet ve imkânlarımıza sıkı sıkıya sarılmanın zamanıdır.
Vakit geç olmadan.