İmam-hatip okulları açılalı 37, mezun verdi ise 30 yıl geçmiş... Dun gibi, bugün gibi...
1951-52 ders yılında Adana, Ankara, İstanbul, Konya, Kayseri, İsparta ve Maraş olmak üzere 7 imam-hatip okulu açıldığında tereddütler vardı. Halkımız okulları benimsemişti ama, burayı bitirenlerin ne olacakları; hangi yüksek okula devam edecekleri; hangi kadrolara intisabedecekleri belli değildi. Madem ki "din tahsili" yapılacaktı; üstelik diğer orta dereceli okullarda okutulan bilcümle kültür dersleri de bu okullarda mevcuttu, kâfi idi. Sonuç ne olursa olsun...
Sonuç iyi oldu. Hem okuyanlar için, hem memleket irfanı için...
O günleri çok iyi hatırlıyoruz: Evlâdına dinî motifli bir terbiye kazandırmak isteyen anne-babalar, çocuklarını imam-hatip okullarına vermeye can attılar. 7 okul, sadece açıldıkları "il"e hitap etmekten çıktı, bölge okulları oluverdi. O sebeple giderek yenileri açıldı. Çoğu köy kesiminden olmak üzere ilkokuldan sonra okutulmayacak çocuklar bu okullara gönderildiler. Sıhhatli, zekî, disipline alışık köy çocukları, bu sebeple okumuşlar safına geçtiler. Hem ders, hem dinî-meslekî tatbikat, hatta hem de "spor" müsabakalarında diğer okullar içerisinde temayüz ettiler, kendilerini isbatladılar. İşte o "iyi" son, bu "ilk"lerin dikkat ve ihtimamı ile sağlandı. İlk mezunlar 1 yıl açıkta kaldılar ama, 1959 yılında İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü ile ilk defa bir yüksek okulun kapısı bu çocuklara açıldı. Peşinden Konya ve diğer yüksek İslâm enstitüleri...
İlk yıllar mezunlarının, ilk açılan okulların ve buralarda öğretmenliği tercih edenlerin, yani bu "ilk"lerin hakları büyük... Onların disiplin ve dikkatlarıdır ki, okullar hızla gelişti. Sayıca gelişti, resmî imkân olarak gelişti. İlk yıllar mezunlarının lise fark derslerini verip, üniversitelerin çeşitli dallarına yayıldıkları görülünce, imam-hatip okullarına "lise" hakkı da tanındı ve üniversiteler kapılarını bu okullara da açtılar...
İmam-hatip liseleri bugün Türk Millî Eğitim sistemi içerisinde oturmuş; ma'şerî vicdanda mutena yerini almış resmî din eğitimi müesseselerimizdir.
İlk açıldığı yıllarda imam-hatip okulları üzerinde başka tereddütler de vardı. Her yeni müessesede olduğu gibi... "Acaba bunlar meslek ve mihrab ehli olabilir mi?" deniyordu... Bunun tam zıddı bir tereddüt de, "uyum" problemi idi. Bu resmî din eğitimi okulları acaba modern Türkiye'nin mevcut idari yapısına ayak uydurabilecek mi idi?
Her iki tereddüt de çok şükür tahakkuk etmedi. Bu okul mezunları bugün Diyanet İşleri Başkanlığının her kademesinde din hizmetlerini ehliyetle omuzladıkları gibi, mülkiyeli, hukukçu, diğer sosyal ve teknik branş mensuplarıyla yanyana, uyum halinde, millet ve devlet hayatındaki yerlerini almışlardır. Ne ideolojik fesat akımlara, ne anarşi ve teröre yakalarını kaptırmadan...
29-30 Mayıs günlerinde Adana İmam-Hatip Lisesinin "30. Mezuniyet Yılı" toplantısına katıldım. "İlk" hocalar, "ilk" idareciler, "ilk" mezunlar ve bu "ilklerden itibaren 30 yıldan bu yana mezun olanların hemen hepsi davetli idi ama, bu "ilk"lerde fire yoktu. İlk müdürden son müdüre; ilk mezundan son mezuna konuşulanlara baktım: Hepsi hayata bugün atılmış gibi heyecanlı; hepsi sahâbe-i kiram ihlâsında; hepsi bütünleştirici; hepsi "devlet-millet" çizgisinde... Asıl önemlisi, eskiler-yenilere haklarını helâl ettiler. Sonrakiler öncekilerin ellerini öptüler, tazelendiler...
"Devlet-millet" çizgisinde nice 30, nice 300, nice 3000 yıllara... Eminim milletin dileği budur...
Hepimizin dileğimiz, duamız budur...

