Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
“YALANSIZ DÜNYA” - 10 Haziran 1988

Dünya iyilerin, iyiliği sevenlerin omuzlarında duruyor olmalı... Bir öğretmen çıkmış. Okulunu, derslerini, öğrencilerini sevip, kucaklayan... Sevgi karşılıksız kalır mı? Kalmamış. Onlar da onu sevip-kucaklamışlar: Alper'ler, Güler'ler, Nilgün ve Meltem'ler...

Bu sevgisiz, gergin dünyaya hiç de yakışmayan bu cıvıl-cıvıl tutkunluk şimdiden meyvesini vermiş: öğretmeni-öğrencisi oturup-karar vermişler: "Biz bizden öncekile­rin yaptıklarıyla ayaktayız" demişler. "Çevremize, insa­nımıza, insanlığımıza bizim de bir bıraktığımız olsun…" Ve bir slogan atmışlar ortaya: "Yalansız dünya..." Bir ahit, bir söz... Baskısız, zorlamasız…

"Bu yalansız dünyayı ben kendi gönlümde karacağım" demiş her biri.

"Temizleyin, arındırın ruhunuzu/ Tek vücud olalım yalnız dünyamızda / Gelelim yalan­ların üstesinden/ Pişirelim doğruluğun yemeğini/ Yemeğimizden tatmış olanlar / Anlasınlar doğruluğun değeri­ni..."

"Yalanlar/ Yalancılar benim doğruluğumu gizleyemez / Ne olursunuz / Kaldırın engelleri önümden / Doğruluğa, aydınlığa ben de gideyim.."

"Bildiğimiz halde/ Neden kandırırız birbirimizi? / Ne­den kandırırız kendimizi?/ Neden?.."

"Ey insanlar, size sesleniyorum / Yalansız dünyamızı kuralım/ Kız-erkek, ihtiyar-genç / Katılın bu güzel yolculuğa/ Varalım doğruluğun tadına…"

"Şimdi ben bir yalansız dünyayım / Bütün güzellikler benden yana / Ben bütün güzelliklerden yanayım. "

Öğretmenleri öyle demiş, öğrencileri öyle... Şarkılar bestelemişler hicaz, hüzzam, nihavent:

''Yalanlar dolanlar hepsi duracak / Gönüllü sevdamız kurumayacak…"

Biz kurutmazsak çocuklar... Biz kurutmazsak öğretme­nim... Sizin "ana kucağı kadar sıcak, gökyüzü kadar derin" sevginizi biz kurutmazsak...

"Yalansız dünyamızda biz artık kardeşiz" demişsiniz. Duyduk… Duyduk ki "Temeli yalan üzerine kurulmamış bir dünya" istemişsiniz. İstersiniz... Biz büyükler, biz tepenizde tepişenler sizi kandırmaz, sizi saptırmazsak... "Beraber / Kötülüklerden arınmış olarak yaşamayı / Sizler için istiyorum" demiş 13 yaşındaki Simden... Belli ki kendinden irilere seslenmiş… İyilere, iyiliklere tetik çekenlere…

"Eğilsem / Çağ-cağ / Eski zaman bahçelerine baksam/ Arayıp-bulsam yalansız dünyamı" diye içlenmiş Nilgün... Belli ki kendinden irilerden irkilip çekinmiş...

İsteyin çocuklar, isteyin öğretmenim... Belki dualar kabul saatına rastlar. Ve bizler "âmin" diye katılırız sizlere. Kimbilir, belki bir dünya kurulur yalansız-dolansız... Ge­ri dönmez sizin o tertemiz dualarınız, o tertemiz avuçla­rınız...

Geri dönmez...

YA BİZ BÜYÜKLER

Bunlar, bir ortaokul öğrencilerinin olgun niyazları... Ya biz büyükler ne yapıyoruz onlara karşı, onların önün­de? Onlara hangi istikameti gösteriyoruz "Doğu PERİNÇEK" ağzıyla... İnanmayı mı, inanmamayı mı? iyi olmayı mı, kötü kalmayı mı?..

Dün polisine, askerine, devletine tetik çekenlerin güna­hı kimindi? Yukarıda ağlatıcı özlemlerini okuduğunuz ço­cukları; kanı-deli gençleri Moskova'ya, Pekin'e özendiren­ler kimlerdi? Şimdi onlar karanlık zindanlarda... Ya on­ları özendirenler?.. 2000'li yılların karanlık planlarını hangi maskelerle, hangi kurnazlıklarla örüyorlar?.. Yeniden...

Belli ki kâh caniye, kâh kiliseye toslayarak sonlarını ilân ediyorlar... Zira ne Moskova'da mecal, ne Pekin'de iştah kaldı bunları desteklemeye...

Sonunda olanlar olacak: Herkes kendi özlemine kavu­şacak. Onlar yalan-dolanlı dünyalarına, biz yalansız dün­yamıza... Sabi gönüllerin, masum dilekleriyle...

İnşaallah...