Dünya iyilerin, iyiliği sevenlerin omuzlarında duruyor olmalı... Bir öğretmen çıkmış. Okulunu, derslerini, öğrencilerini sevip, kucaklayan... Sevgi karşılıksız kalır mı? Kalmamış. Onlar da onu sevip-kucaklamışlar: Alper'ler, Güler'ler, Nilgün ve Meltem'ler...
Bu sevgisiz, gergin dünyaya hiç de yakışmayan bu cıvıl-cıvıl tutkunluk şimdiden meyvesini vermiş: öğretmeni-öğrencisi oturup-karar vermişler: "Biz bizden öncekilerin yaptıklarıyla ayaktayız" demişler. "Çevremize, insanımıza, insanlığımıza bizim de bir bıraktığımız olsun…" Ve bir slogan atmışlar ortaya: "Yalansız dünya..." Bir ahit, bir söz... Baskısız, zorlamasız…
"Bu yalansız dünyayı ben kendi gönlümde karacağım" demiş her biri.
"Temizleyin, arındırın ruhunuzu/ Tek vücud olalım yalnız dünyamızda / Gelelim yalanların üstesinden/ Pişirelim doğruluğun yemeğini/ Yemeğimizden tatmış olanlar / Anlasınlar doğruluğun değerini..."
"Yalanlar/ Yalancılar benim doğruluğumu gizleyemez / Ne olursunuz / Kaldırın engelleri önümden / Doğruluğa, aydınlığa ben de gideyim.."
"Bildiğimiz halde/ Neden kandırırız birbirimizi? / Neden kandırırız kendimizi?/ Neden?.."
"Ey insanlar, size sesleniyorum / Yalansız dünyamızı kuralım/ Kız-erkek, ihtiyar-genç / Katılın bu güzel yolculuğa/ Varalım doğruluğun tadına…"
"Şimdi ben bir yalansız dünyayım / Bütün güzellikler benden yana / Ben bütün güzelliklerden yanayım. "
Öğretmenleri öyle demiş, öğrencileri öyle... Şarkılar bestelemişler hicaz, hüzzam, nihavent:
''Yalanlar dolanlar hepsi duracak / Gönüllü sevdamız kurumayacak…"
Biz kurutmazsak çocuklar... Biz kurutmazsak öğretmenim... Sizin "ana kucağı kadar sıcak, gökyüzü kadar derin" sevginizi biz kurutmazsak...
"Yalansız dünyamızda biz artık kardeşiz" demişsiniz. Duyduk… Duyduk ki "Temeli yalan üzerine kurulmamış bir dünya" istemişsiniz. İstersiniz... Biz büyükler, biz tepenizde tepişenler sizi kandırmaz, sizi saptırmazsak... "Beraber / Kötülüklerden arınmış olarak yaşamayı / Sizler için istiyorum" demiş 13 yaşındaki Simden... Belli ki kendinden irilere seslenmiş… İyilere, iyiliklere tetik çekenlere…
"Eğilsem / Çağ-cağ / Eski zaman bahçelerine baksam/ Arayıp-bulsam yalansız dünyamı" diye içlenmiş Nilgün... Belli ki kendinden irilerden irkilip çekinmiş...
İsteyin çocuklar, isteyin öğretmenim... Belki dualar kabul saatına rastlar. Ve bizler "âmin" diye katılırız sizlere. Kimbilir, belki bir dünya kurulur yalansız-dolansız... Geri dönmez sizin o tertemiz dualarınız, o tertemiz avuçlarınız...
Geri dönmez...
YA BİZ BÜYÜKLER
Bunlar, bir ortaokul öğrencilerinin olgun niyazları... Ya biz büyükler ne yapıyoruz onlara karşı, onların önünde? Onlara hangi istikameti gösteriyoruz "Doğu PERİNÇEK" ağzıyla... İnanmayı mı, inanmamayı mı? iyi olmayı mı, kötü kalmayı mı?..
Dün polisine, askerine, devletine tetik çekenlerin günahı kimindi? Yukarıda ağlatıcı özlemlerini okuduğunuz çocukları; kanı-deli gençleri Moskova'ya, Pekin'e özendirenler kimlerdi? Şimdi onlar karanlık zindanlarda... Ya onları özendirenler?.. 2000'li yılların karanlık planlarını hangi maskelerle, hangi kurnazlıklarla örüyorlar?.. Yeniden...
Belli ki kâh caniye, kâh kiliseye toslayarak sonlarını ilân ediyorlar... Zira ne Moskova'da mecal, ne Pekin'de iştah kaldı bunları desteklemeye...
Sonunda olanlar olacak: Herkes kendi özlemine kavuşacak. Onlar yalan-dolanlı dünyalarına, biz yalansız dünyamıza... Sabi gönüllerin, masum dilekleriyle...
İnşaallah...