Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
DELİNİN ZORUNA BAK - 17 Haziran 1988

Yıllar önceydi. Bir dertli baba, kendi soyadını taşıyacak oğlunun ileride hangi utanç verici davranış­lara gireceğini tahmin etmiş olmalı ki, "-Bu çocuk beni öldürecek" dedi. Dediği de oldu. Karakteri Anadolu insanının sağlam kumaşından dokunmuş dertli baba, denilir ki, Moskova ile Pekin arasında gel-git yapan şerrül-halef oğlunun kahrından, yaşanacak yaşta ölüp-gitti.

Şimdi aynı baba mezarında kan terliyor olmalı. Zi­ra o hayırsız evlât, Moskova ve Pekin güç gösterisinde takatsiz düşünce şer faaliyetlerinde yeni bir dönemi baş­latma çabasına girdi. Türkiye'yi bir yerlere toslatmak isteyen bu çaba şüphesiz millet irfanında kabul görme­yecek ama birçok ebeveyn, "-Ya bizimki de böyle çı­karsa!.." diye evlâdı ve istikbâli üzerinde dertlenip-hayıflanacak. Şerrül-halef evlâdın fesat faaliyetlerinin belki bu kadarcık da bir faydası olacak. Olsun tabiî... Kimi, neye hizmet ettireceğini çok iyi bilen Mevlâ, ne­lere kaadir değil ki!..

GÜLÜNÇ TAŞLAMA

Cervantes sağ olsaydı o devrin asalât budalası için yazdığı "Don Kişot"unu, herhalde "Yeni Don Kişot" adıyla, bu devrim budalaları için yayınlardı.

Bu yeni Don Kişot'ların her şeyi devirme hırsları, 17'nci yüzyıl budalalıklarını çoktan aşmış bulunuyor. Sabık Don Kişot, yel değirmenlerine saldırmıştı. Bu ye­nileri, ağızsız-dilsiz yel değirmenlerine değil, bütün bir millete saldırıyorlar. Milletin "Büyük" dediği ne var­sa ona... Devlete, devlet büyüklerine, dine, dinî de­ğerlere...

"Sürekli devrim" denilen şey bu olmalı herhalde... Çocukların oyuna ve oyuncaklara doymayıp, hep ye­nilerini istemeleri gibi.

Bir asker arkadaşım vardı: "Sakıncalı personel" ola­rak takip altındaydı ama ağzı hiç durmazdı. Yalnızken korkak mı korkak; kalabalık içinde ise hep efelenen bir donkişottu: "-Atatürk mü, o 40 yıl geride kaldı. Biz sürekli devrim yapıyoruz" cümlesi, onun, illâ da bir müşterek nokta bulalım diye çırpınanlara verdiği ez­berlenmiş bir cevaptı. Sonra da millî ve dinî kıymet hükmü olarak ne varsa o girerdi inkâr kuyruğuna: Hz. Peygamber'in "Teaddüd-ü zevcat"ı, O'nun zekî bir Arab edîbi olduğu; Kur'ân'ın eski din kitaplarının bir tekrarı bulunduğu vb... Peşinden de, en yakın komu­tandan başlayarak, devlet büyüklerine kadar kurnaz-çirkin yakıştırmalar... Askerî-resmî disiplini bozmak için, resm-i geçitler dahil, en olmadık yerde sululuklar.

Anlayacağınız, bu tahribat onların kokuşmuş, çok eski bir taktikleri... "Sürekli devrim" diyen eller, "Perestroika" der, "Glasnost" der, yine de "sürekli" değişiklik ararlar da, onların yoz-uşağı bizimkiler, kendilerine ilk ezberletilenden ileri geçemezler.

BİRLEŞEN YOLLAR

Bunların yaptığı kabadayılıklar, yıllar-onyıllar-yüzyıllar önce verilen emirlerin uygulanmasıdır. Açın okuyun "1955 Moskova Muharrirler Kongre­si"nde o biçim yazarlara gönderilen talimatı... Bir de bizim şaşkınların yazdıklarını, hele bir okuyun. "Atatürk'ten-Evren"e, "Hz. Peygamber den-Kur'ân-ı Kerîm"e yapılan bilcümle donkişotlukları... "-Din düşmanlığı yapınız. Halkı dinin dar sınıf ve zümrele­rine bölünüz" emri nasıl uygulanıyor? "-Sosyal kat­manlar arasında daima anlaşmazlık mevzuları çıkarınız" talimatına hangi çağdaş (!) sadâkatla uyu­luyor?.. "Tarih ve devlet düşmanlığı" tezi adım-adım nasıl işleniyor?