Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
SOVYETLER’DE ATEİZMİN SONU MU? - 24 Haziran 1988

Dünyada hızlı değişiklikler oluyor, özellikle de "Demirperde" arkasında... Çin'de Batı'ya açılma ve liberalleşme derken, Sovyetler'de "değişim" ve "yeni yapılaşma" dünyanın meraklı bakışlarını üzerine çekiyor.

İlk defa, Gorbaçov, Perestroika'sında, “insan” olayına dikkat çekti: “İnsan faktörünü yeniden ele almadıkça, insana güvenmedikçe verim ve kalkınma müm­kün değil” dedi ve hayrettir, "din"den, din adamların dan söz etti. Dahası, "ülkemizin manevi hayatı" gibi lâflar etti.

Sovyet lideri Gorbaçov'un bu müsbet yaklaşımı de­vam edecek mi? Bu yenileşmenin altında hangi mak­sat var? Bu ve benzeri sorular dünyada tartışıladursun,

Sovyet televizyonu Sovyet toplumundaki kültür yoz­laşmasını devletin resmî "ateizm" politikasına bağla­yan bir de sürpriz yayın yaptı; Tercüman gazetesinin 16 Haziran 1988 tarihli sayısında okuduk: Terkedilmiş bir kilise içerisinde yüksek tonda rock müziği dinleyerek danseden ve motosikletleri ile çılgın turlar atan gençlerin yeraldığı programın bir bölümünde Sovyet spiker şu sözleri kullanmış:

"İşte bu görüntüler, din bir aldatmaca olarak gö­rüldüğü zaman ateizmin topluma ne kadar zarar verici olduğunu ortaya koyuyor. "

Bu sözler Sovyet televizyonunda söyleniyor. Hayret değil mi? Hani din, maneviyat, ahlâk klasik burjuva değerleri idi? "Din" denilen, "ahlâk", "maneviyat" denilen bu üstyapı kuruluşları, Sovyet resmî politika­sına göre, insanları uyuşturmak için ortaya atılmış uy­durma müesseselerdi?

Demek, her şey aslına dönüyor. Suyun akışı durdurulamıyor. Sovyetler'in eski katılıkları yumuşatma politikaları samimi veya değil, fakat resmî ateist poli­tikada da bir "arayış" içerisinde bulundukları gö­rülüyor.

Ateizm, temeli Herakleitos, Demokritos gibi eski çağlar filozoflarından itibaren süregelen bir inkar­cılık olsa da, asıl Marx, Engels ve Lenin tarafından sistemleştirilen bir kara politika... Dine ilgi duymamakla asla bir tutulması doğru olmayan; dine karşı savaşçı bir düşünce akımı... Yani "dinsizlik" dini...

İnsan tabiatını "din" başta olmak üzere "ruhî" ve­rilerden tecrid etmek mümkün değil... Bu sebeple, ko­münizm (veya bilimsel sosyalizm) dine karşı yeni bir sistemi devreye sokarak, bir dinsizlik dini uydurmaya yeltendi. Öyle ki, "din" ve ondan kaynaklanan ne var­sa, hepsine savaş açtı. Devlet imkânlarıyla, devlet ola­rak... Din, ahlâk, aile, şeref, namus, haysiyet, milliyet, vatanseverlik, hepsine...

İşte o da yürümedi, yürüyemezdi, zira komünizm in­sanı sadece iktisadî bir fenomen, bir âlet, bir makine, üretim ve tüketim faktörü olarak da görse, "insan" in­sandır. İnsan asıl gönlü, o yüksek ruhî değerleriyle in­sandır.

Bir avuç silâhsız Afganistan mücahidi ile, en modern silâhlara rağmen onlara mağlûp olan Sovyet askeri ara­sındaki fark işte sadece budur.

Sovyetler, zincirli bir rejimle, hürriyetsizliği bir süre ayakta tutabildiler. Fakat görüldü ki, inançsız, te­fekkürsüz, gönülsüz insanda yaşama arzusu da, çalış­ma isteği de kalmıyor. Katı ve klasik kapitalizm bir yön­den; kolektivizmin en sivri tezahürü komünizm bir baş­ka yönden, insan tabiatına ters uygulamalarla insanlı­ğı yüzyıllar boyu cenderede tuttular. Biri "Her şey mübahtır"; diğeri, "Devletin İsteği dışında hiçbir şey mübah değildir" diyerek... "Batı"da ve "Doğu"da bu ifrat-tefrite karşı başlayan "arayış" insan fıtratının beşerî yönlendirmelere isyanından başka bir şey değildir.

Sovyetler'de "ateizm"e karşı başlatılan ilk tavrın se­bebi de bu sessiz isyandır.