Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
SPOR VE PROPAGANDA - 1 Temmuz 1988

Bu çağa adını veren çeşitli özellikler var. "Uzay" ça­ğı, "bilgi" çağı vb... Bir özellik daha var ki o da "tanıtma" ve propaganda... Gerçekten özellikle belli ülkeler, tanıtma ve propagandaya korkunç paralar ayı­rıyorlar.

Sovyetler bu ülkelerin başında gelir. Sovyetler'in pro­paganda stratejileri ise, denilebilir ki, "spor" üzerine kurulmuştur... Düşününüz, bir "Avrupa" veya "Dünya" şampiyonasında on milyonlar, yüz milyon­lar televizyonlarının başına mıhlanmış, "galip" gele­ni, iyi olanı alkışlamaya hazırlanmış... O galip ve iyi olan bir Sovyet sporcusu veya takımı ise, Sovyetler için bundan büyük propaganda olur mu?

Son Avrupa Futbol Şampiyonasında gördük. Halıdan gönüllü çimler üzerinde, tertemiz formalarıyla, iyi seçilmiş, masum görünüşlü, üstelik disipline alışık Sov­yet futbolcular... Göğüslerinde ise sempatik karakterli "CCCP" harfleri... Doğrusu, fevkalâde isabetli bir stra­teji... Şımarık Avrupalı futbolcu karşısında, terbiyeli Sovyet sporcu görüntüsü... Konuşkan Avrupalı yöne­tici ve yanıbaşında ağır, suskun Sovyet yönetici... Tam da bizim Anadolu insanının aradığı vekar ve terbiye...

Sovyetler, tanıtma faaliyetlerine "spor"u da katmak­la doğrusu isabet etmişler. Son futbol şampiyonasın­da bazı "tarafsız", peşin fikirsiz gençlerin "Sovyet" takımım tuttuklarını ve alkışladıklarını gördüm. İtal­ya karşısında da, İngiltere ve Hollanda karşısında da... Niçin Sovyet takımını tuttuklarını sorduğumda, aldı­ğım cevap masum ve haklı idî. Avrupa'nın ve Avrupa­lının şımarıklığı; aynı blokta bulunmamıza rağmen bi­ze bakışı, Türk insanını yıldırmıştı. Yeni yetişen deli­kanlılarımız ise, bu olumsuz tavra karşı "isyan" duy­guları içindedirler. Haksız olduklarını söylemek müm­kün mü?

TÜRKİYE'YE ŞAŞI BAKIŞ

Devletlerarası politikada menfaatsiz dostluk olmaz. Bu doğru... Avrupa'dan kara gözümüz, kara kaşı­mız için dostluk bekleyemeyiz. Fakat dış politika, iç po­litika... Her şeyini "Batı"ya uyarlamış bir Türkiye'ye karşı Batı'nın ve Batılı'nın yaptığı "aşağılama" kam­panyaları, bizim yeni yetişenleri "isyan" noktasına ge­tirmişse, bunun suçu bizde olamaz.

Bizim yeni yetişenler, İngiliz ve Fransız'ın Çanak­kale baskınını; Yunan'ın, "Batı" destekli Anadolu çıkarmasını bilirler de, Sovyetler'in, Kars ve Ardahan'ı istediklerini bilmezler. Zira, ötekini bir "tarihi olay" olarak okuturuz da, berikini bir "tehdit" ve "niyet" olarak okutmayız. Sebebi, bizim tarih öğretimimizde millî bir "strateji" yoktur. Sayın Dinçerler'in hepimi­zi sevindiren "Millî Tarih" politikası nerelere kadar ulaşabildi ve Sayın Hasan Celâl Güzel'in ümitle bek­lediğimiz "ıslahat" formülü ne zaman zuhur edecek bilmiyorum ama, adı "Millî Eğitim" olmasına rağmen bizim "millî terbiye"siz öğretimimizde, yeni yetişenle­rimizin o "tahlil" ve "sentez" gücünü temsil etmele­rini beklemek belki de haksızlık olur. O sebeple, Sov­yet takımını sadece "iyi" oynadığı için değil, "çirkin" Avrupa politikası ve şımarık Avrupalı futbolcu karşısında alkışlayan bizim delikanlı Ahmet'leri değil, bel­ki iç ve dış politikamızı kendilerine göre programladı­ğımız "Batı" ve Batılı'nın bize bakışını yermemiz doğru olur.

SPOR VE POLİTİKA

Sporda kim "iyi" kim "güzel" kim "başarılı" ise, o alkışlanmalı... O başarının arkasında bir millî stra­teji varsa o da bilinmeli. Sporda başarı kutlanmalı ama, arkasındaki politik maksat gözardı edilmemeli.

Sovyetler alkışı hak etmişse, ona sözümüz yok. Bu onun hakkı... Kupayı alan Avrupa takımı, bu başarı­sına rağmen, alkıştan mahrum bırakılmışsa, onu da "Batı"nın giderek çirkinleşen, "Türkiye politikası"na sormalı...