Hac seyahatim boyunca intihalarımı siz okuyucularıma intikal ettireceğimi yazmıştım. Hac ibadetinin bereket ve maneviyatı içerisine sizleri de çekebilmek için... Bunun sonucu şu oldu ki, okuyucularımdan bir an olsun kopamadım. Tavafta, sa'yde, Arafat-Mina ve Cemarat'ta hep okuyucularımla oldum. Onlara neler yazabilirim diye... Tavafımı, sa'yimi, vakfemi okuyucularımla birlikte yaptım. Her şeye kadir-Mevlâm'dan ümidim o ki, ulaşabildiğim ecirlere okuyucularım da ortak oldular. Mütevazı köşemi takibeden; "Metaf"ta, "Mes'a"da dahi boynuma sarılıp, yazılarımdan söz eden vefalı okuyucularım buna lâyıktırlar. Özellikle gönlünde buralara gelme duygusu olup da buna imkân bulamayanların hissedar olmalarını işte buradan, "mübarek Mekke"den yeniden yazıyor, dua ve niyaz ediyorum. Cenab-ı Hakk'ı da şahit tutarak...
YAVUZ BÜLENT’Lİ HAC
Bu yıl hac, Türkiye'miz açısından, geçmişte görülmeyen bereketli bir hac oldu. Başbakan'larını, bakanlarını, dekanlarını, valilerini, parlamenterlerini ihramlı, sade vatandaşlar olarak aralarında gören Türk hacıları başları biraz daha dik dolaştılar.
Bu yılkı hacrin bir bereketi de Yavuz Bülent Bakiler'in "Cebelürrahme" eteklerinden Hz. Peygamber'in "Veda Hutbesi"ni 120 bin kişiye aynen irad etmesi oldu. Okuyan için de, dinleyen için de tahammülü zor bu duygu patlamasını aynen anlatmak mümkün değil... Düşününüz, Hz. Peygamber'in ayak izlerinin, göz izlerinin üzerinde, onun insanlığa son mesajı; vasiyeti aynen okunuyor. Mesaj o mesaj, mekân o mekân, hüküm o hüküm. 100 bin Türk hacısı Hz. Peygamber'in bu son vasitiyetini dinlerken o günlere yeniden döndüler.
"Ey insanlar!.. Sözümü iyi dinleyin" diye başlayan ve insanlığın henüz 19'uncu yüzyılda bir kısmına ulaşabildiği "insan hakları"nı teminat altına alan çağlar ötesi mesajı hem de aynı mekânda, aynı vesileyle dinlerken, bu duygu çağlayanına nasıl tahammül edilir? Anlaması zor, anlatması zor. Yaşayanlar olarak Cenab-ı Hakk'a binlerle şükrettik.
Tahsin Yaprak Hoca'nın "Vakfe" duası ise maneviyat tırmanmasını patlama noktasına getirdi. Ağlayabilenler boşaldılar. Ağlayamayanlardan bayılanlar oldu. Bunlar ayıklıklarında hâlâ "âmin-âmin" demekle meşguldüler. Bu muhlis duaların makbul olması milletçe dileğimiz.
İLMÎ KONGRELER
Haccın bir hikmeti de beynel-İslâm dayanışma ve tesanüt değil mi? Bu yılki hac mevsiminin bir bereketi de bu ilmî kongre ve toplantılardı. Her İslâm ülkesinden ilim, idare ve siyaset adamları Haremeyn'in emniyeti için müşterek teklifler geliştirdiler. Bunların uygulamaya konulması, buraları gören herkesin ortak temennisi...
Dünya "iyi-kötü", "guzel-çirkin", "kara-ak" gibi tezatlarla dolu değil mi? Haccın bu bereketi yanında elbet içimizi karartan manzaralar da var. Suudi idaresinin her türlü çabalarına rağmen, sokaklar bir yana; metaf, mes'a ve özellikle cemeratta görülen çirkinlikler karşısında bizi ayakta tutan yine Bakilerin teşhisi oldu: Gerçekten de gördüğümüz bütün güzellikler "İslâm"dan; çirkinlikler ise İslâm'dan kopmamızdandı.
Bir başka çirkinlik Diyanet organizasyonu dışında hacca gelen bir grubun güzel Türkiye'miz aleyhinde anonslu, nutuklu, programlı telkinleri idi. Bu hayret verici telkinlerden, o organizasyonla gelen vatandaşlarımızın da rahatsız olduklarınından şüphe etmiyorum.
Hac bereketini Türkiye'miz açısından bulandıran tek çirkinlik bu idi... Hac o kadar büyük bir olay ki, inşallah bu kirleri de silip götürecek kadar...