Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
MİLLİ EĞİTİM ÜZERİNE - 20 Temmuz 1984

Rauf TAMER 12 Temmuz 1984 tarihli TERCÜ­MAN'da Millî Eğitim'in en temel problemine parmak bastı. Yazı bir RAPOR nite­liğindedir. Arşivlenmeli, in­celenmelidir.

Rauf'un sesi milletin sesi­dir. Teklifleri ise bütün anne-babalann gönülden temen­nileridir.

Geçmişte Milli Eğitim'e süpesiz çok iyiniyetli yöneti­ciler gelmiştir. Konulara da­ima iyi niyetle eğilmişler, ko­misyonlar kurmuşlar, plan­lar, projeler hazırlamışlar, kalıcı bir şeyler yapmayı arzulamışlardır. Bunlardan gündelik sonuçlar, faydalar da sağlanmıştır. Fakat Milli Eğitim'in problemleri yine de artmaya devam etmiş, so­nunda bugünkü ciddî boyut­lara ulaşmıştır.

Bu problemler söyle özetle­nebilir:

Okullarda verim düşmüş­tür, ikili-üçlü öğretim ko­nusu halledilememiştir. Branş öğretmeni ihtiyâcı karşılanamamış, meslekî eği­timde istenilen başarı sağ­lanamamıştır. Üniversite kapısındaki yığılma giderek korkutucu rakamlara ulaş­mıştır. Hepsinden önemlisi okullarda Türk çocuklarına verilecek millî terbiye konu­sunda henüz müşterek pren­siplere en azından asgarî müştereklere ulaşılmış değil­dir.

Kimsede kötüniyet aramaya mezun bulunmadığımıza ve ortalarda suçu üzerine alacak kimse görünmediğine göre problemin kaynağı sistemdedir.

LÜZUMSUZ BİLGİ YOKTUR AMA...

Yapılacak ilk şey ana sınıf­larından başlayarak, üni­versitelere kadar okutulan bütün dersler harman edilip önümüze konulmalı ve bu derslerden hangileri, hangi seviyede ne kadar okutulacak yeniden- tesbit edilmelidir.

İnsan için lüzumsuz bilgi yoktur. Kurbağanın dili de, kaplumbağanın gözü de, 30 yıl savaşları da, İspanya Ve­raset Harpleri de, virüs ve elementler de, uzay teknolo­jisi ve galaksiler de bilinmeli­dir. Fakat hangi yaşta hangi branşta? Bu yeniden tesbit edilmelidir.

Aynı şeyleri ilkokulda da ortaokulda da lisede de oku­duk. Unutup unutup yeni­den ezberledik. Neye yaradı? Elektronik çağda bugün çar­pım cetveli bile hafızaya yük yapmaktan vazgeçilmiş­tir, önemli olan çocuğun ha­fızasını olay ve kuru bilgi­lerle doldurmak değil, ona bir hayat tercini, muhakeme gücü, toplum şuuru, milli idealite. kazandırmaktır. Kendine güvenen, milletine inanan, tarihini seven, bas­tığı yeri bilen insan yetiştir­mek her milli eğitim sis­teminin ana konusudur.

Elin oğlu Türkiye'nin da­ğını,denizini, ırmağını, dere­sini de öğretiyor ama, her okulda, herkese değil. Ço­ğunluk Türkiye'yi asgari öl­çüde bile bilmez. Neden? Çünkü kendisi için önemli görmüyor.

O halde genel eğitimle meslekî eğitim ayrı ayrı ve yeniden ele alınmalıdır.

Branş eğitimi ilkokula dayandırılmalıdır. Okumak, imtihana girmek, sınıf geç­mek bir kâbus olmaktan çı­karılmalı, bir zevk haline ge­tirilmelidir. İlkokulu bitir­dikten sonra genel veya mes­lekî eğitim tercihini yapan çocuk artık üniversiteye "girme-girmeme" kâbuslarıyla büyümemelidir. Ders­lerine çalışan, sınıfını geçen, okul disiplinine ayak uydura­bilen her çocuğa lise ve üni­versite kapısı açık olmalıdır.

İnsan zihni dinamik bir güçtür. İlkokul 4'üncü sınıf­tan itibaren paralı kurslara davam edip Fen ve Anadolu liselerine girebilen, pahalı kurslarla üniversitenin kapı­sını aralayabilenler dışındaki yüzbinlerce çocuğun yapıcı, icad edici, dinamik zekâ po­tansiyelini devreden çıkarıp âtıl bırakmak, akıllı bir eği­tim politikası olabilir mi?

SİSTEME YENİDEN EĞİLMEK GEREKLİ

Meslek liseleriyle aynı branşta olan yüksek okul ve fakülteler kapılarını niçin kendi menşeinden ge­lenlere biraz daha çok aç­maz? Merkezî imtihan sis­teminde, meslek liselerinde okutulan farklı derslerle ilgili bir düzenlemeye niçin gidilmez? Öğrenci daha lise sıralarında ileride tercih ede­ceği bir yüksek öğretim da­lına niçin yönlendirilmez?

Soruların sonu gelmez. O halde yapılacak olan sisteme yeniden eğilmektir.

Bu milletin çocuğu tarihini iyi bilmeli ve sevmelidir. Di­lini iyi öğrenmeli, kütüphanelerdeki Türkçe hazinele­ri anlamak, yazdığı okunma­lıdır. Coğrafyasını, vatanını tanımalı ve benimsemelidir.

Dinini, sağlam kaynaklardan tahsil etmelidir. Çağın şart­larını kavramak, olaylara milli hayat tercihimizle bak­malıdır. Genel ve branş eğiti­minde ele alınacak konular bunlardır. Bundan sonrası, kime ne kadar lazımsa, o kadar verilmelidir. Tarihini seven, ülkesini tanıyan, di­lini iyi konuşan, dininin te­mel ve esas esprisini kav­rayan, çağın şartlarını bilen insan unsurunu yetiştirme­den dünyanın karmaşık problemleri üzerine yürüye­nleyiz. Toplumu sarsan san­cılardan kurtulmak istiyor­sak, millet olma şuurunu bü­tün insanlarımızın gönül do­kularına işlemek zorundayız.

Rauf TAMER'in temen­nisine gönülden katılıyoruz. Yakılan ışık devam etmelidir.