Rauf TAMER 12 Temmuz 1984 tarihli TERCÜMAN'da Millî Eğitim'in en temel problemine parmak bastı. Yazı bir RAPOR niteliğindedir. Arşivlenmeli, incelenmelidir.
Rauf'un sesi milletin sesidir. Teklifleri ise bütün anne-babalann gönülden temennileridir.
Geçmişte Milli Eğitim'e süpesiz çok iyiniyetli yöneticiler gelmiştir. Konulara daima iyi niyetle eğilmişler, komisyonlar kurmuşlar, planlar, projeler hazırlamışlar, kalıcı bir şeyler yapmayı arzulamışlardır. Bunlardan gündelik sonuçlar, faydalar da sağlanmıştır. Fakat Milli Eğitim'in problemleri yine de artmaya devam etmiş, sonunda bugünkü ciddî boyutlara ulaşmıştır.
Bu problemler söyle özetlenebilir:
Okullarda verim düşmüştür, ikili-üçlü öğretim konusu halledilememiştir. Branş öğretmeni ihtiyâcı karşılanamamış, meslekî eğitimde istenilen başarı sağlanamamıştır. Üniversite kapısındaki yığılma giderek korkutucu rakamlara ulaşmıştır. Hepsinden önemlisi okullarda Türk çocuklarına verilecek millî terbiye konusunda henüz müşterek prensiplere en azından asgarî müştereklere ulaşılmış değildir.
Kimsede kötüniyet aramaya mezun bulunmadığımıza ve ortalarda suçu üzerine alacak kimse görünmediğine göre problemin kaynağı sistemdedir.
LÜZUMSUZ BİLGİ YOKTUR AMA...
Yapılacak ilk şey ana sınıflarından başlayarak, üniversitelere kadar okutulan bütün dersler harman edilip önümüze konulmalı ve bu derslerden hangileri, hangi seviyede ne kadar okutulacak yeniden- tesbit edilmelidir.
İnsan için lüzumsuz bilgi yoktur. Kurbağanın dili de, kaplumbağanın gözü de, 30 yıl savaşları da, İspanya Veraset Harpleri de, virüs ve elementler de, uzay teknolojisi ve galaksiler de bilinmelidir. Fakat hangi yaşta hangi branşta? Bu yeniden tesbit edilmelidir.
Aynı şeyleri ilkokulda da ortaokulda da lisede de okuduk. Unutup unutup yeniden ezberledik. Neye yaradı? Elektronik çağda bugün çarpım cetveli bile hafızaya yük yapmaktan vazgeçilmiştir, önemli olan çocuğun hafızasını olay ve kuru bilgilerle doldurmak değil, ona bir hayat tercini, muhakeme gücü, toplum şuuru, milli idealite. kazandırmaktır. Kendine güvenen, milletine inanan, tarihini seven, bastığı yeri bilen insan yetiştirmek her milli eğitim sisteminin ana konusudur.
Elin oğlu Türkiye'nin dağını,denizini, ırmağını, deresini de öğretiyor ama, her okulda, herkese değil. Çoğunluk Türkiye'yi asgari ölçüde bile bilmez. Neden? Çünkü kendisi için önemli görmüyor.
O halde genel eğitimle meslekî eğitim ayrı ayrı ve yeniden ele alınmalıdır.
Branş eğitimi ilkokula dayandırılmalıdır. Okumak, imtihana girmek, sınıf geçmek bir kâbus olmaktan çıkarılmalı, bir zevk haline getirilmelidir. İlkokulu bitirdikten sonra genel veya meslekî eğitim tercihini yapan çocuk artık üniversiteye "girme-girmeme" kâbuslarıyla büyümemelidir. Derslerine çalışan, sınıfını geçen, okul disiplinine ayak uydurabilen her çocuğa lise ve üniversite kapısı açık olmalıdır.
İnsan zihni dinamik bir güçtür. İlkokul 4'üncü sınıftan itibaren paralı kurslara davam edip Fen ve Anadolu liselerine girebilen, pahalı kurslarla üniversitenin kapısını aralayabilenler dışındaki yüzbinlerce çocuğun yapıcı, icad edici, dinamik zekâ potansiyelini devreden çıkarıp âtıl bırakmak, akıllı bir eğitim politikası olabilir mi?
SİSTEME YENİDEN EĞİLMEK GEREKLİ
Meslek liseleriyle aynı branşta olan yüksek okul ve fakülteler kapılarını niçin kendi menşeinden gelenlere biraz daha çok açmaz? Merkezî imtihan sisteminde, meslek liselerinde okutulan farklı derslerle ilgili bir düzenlemeye niçin gidilmez? Öğrenci daha lise sıralarında ileride tercih edeceği bir yüksek öğretim dalına niçin yönlendirilmez?
Soruların sonu gelmez. O halde yapılacak olan sisteme yeniden eğilmektir.
Bu milletin çocuğu tarihini iyi bilmeli ve sevmelidir. Dilini iyi öğrenmeli, kütüphanelerdeki Türkçe hazineleri anlamak, yazdığı okunmalıdır. Coğrafyasını, vatanını tanımalı ve benimsemelidir.
Dinini, sağlam kaynaklardan tahsil etmelidir. Çağın şartlarını kavramak, olaylara milli hayat tercihimizle bakmalıdır. Genel ve branş eğitiminde ele alınacak konular bunlardır. Bundan sonrası, kime ne kadar lazımsa, o kadar verilmelidir. Tarihini seven, ülkesini tanıyan, dilini iyi konuşan, dininin temel ve esas esprisini kavrayan, çağın şartlarını bilen insan unsurunu yetiştirmeden dünyanın karmaşık problemleri üzerine yürüyenleyiz. Toplumu sarsan sancılardan kurtulmak istiyorsak, millet olma şuurunu bütün insanlarımızın gönül dokularına işlemek zorundayız.
Rauf TAMER'in temennisine gönülden katılıyoruz. Yakılan ışık devam etmelidir.