Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
BAŞÖRTÜSÜ OLAYI ABARTILIYOR - 11 Kasım 1988

Endişemiz “din” için değil, “devlet” için... “Din”in koruyucusu var ve “din”, onu koruyanın murad ettiği yere kadar gidecektir. Stratejik bir coğrafyada, bir "gönül" işi olan "din" üzerine hassasiyetler meydana getirmek "din"e değil, "devlet"e zarar vermektedir.

Bu memlekette çok şey "tefrika" unsuru olarak kulla­nılmıştır. "Fakir-zengin" ayırımı, "bölge" farklılıkları, "etnik" yapı gibi çok şey... Sadece "din" müessesesidir ki, henüz "tefrika" temelli anarşiye basamak yapılamamış­tır. Şimdi birileri ortalarda dolaşıp, "Türk-Kürt", "Doğu-Güneydoğu" gibi sun'î bahanelere bir de "din" olayını katmak istemektedir. Bu öylesine planlı bir kurnazlıktır ki, biz "devlet" adına konuşanlar, "laiklik", "çağdaşlık" gi­bi bahanelerle milletin üzerine yürüdükçe, onlar sevinçle­rinden göbek atmaktadırlar. Yumurta tokuşturur gibi, "devlet" milletinin üzerine gider, "millet" kesim kesim dev­letine "kırgın" hale getirilirken... "Bakın, biz dememiş miydik?.. Bu devlet dinsizdir. Laiklik dinsizlik demektir de­memiş mi idik? " dercesine göklere zıplamaktadırlar. Dün "şapka" inkılâbını, "laiklik" ilânını kullanmışlardı. Bu­gün "başörtüsü"nü kullanıyorlar. Yarın belki bir başkasını... Ama olan "devlet"e, "millet"e olmaktadır. Yazık ol­maktadır.

"Devlet" etrafında bütünleşememekten şikâyet etmiyor muyuz? Bu bütünleşmeyi sabote niyetinde olanlar daha ne istesinler?.. Biz böylesine bindiğimiz dalı keser, böylesine kendi kalemize gol yağdırırken...

İdare san’atı "hüner" ister. Dahası halk psikolojisini bilmeyi gerektirir. Hepsinden önemlisi, "teb’a"ya karşı sevgi, saygı ister. Tarih, idare etme san'atındaki zaaflar yüzün­den birbirine düşmüş yığınla milletin enkazı ile doludur. Ve sudan bahanelerle "teb’a"sını küstüren çeyrek adam­ların başarısızlıkları ile...

"İnanç" ve "gönül" olayına karışmaya gelmez. "Me­denîlik", "çağdaşlık" bahanesiyle de olsa... Biz tarihte "din ü devlet", "mülk ü millet" diyegelmişiz. Yani "din ve devlet"i, "vatan ve millet"i hep beraber telâfuuz etmişiz. Şimdi siz, ne demeye hiç de gerek yokken "devlet"i "din" ile kavga ettirirsiniz? Aklı erenler söylesin, bu kör-döğüş kimin, kimlerin işine yarıyor?

Sayın "dekan"lar, "rektör"ler ve kraldan fazla kralcı "devletli"ler!.. Dünya "dün"ki kadar sade, saf ve tekin değil. "Böl-parcala-yut" politikası yeni boyutlar buutlar kazanmıştır. Şimdi düşman dışarıdan topla-tüfekle gelmi­yor, önce "içeri"yi hallediyor. İçeride "istismar" ve "zaaf" noktaları bulup, milleti devleti ile kavgalı duruma düşür­dükten sonra son "darbe"yi vuruyor.

Bu kapılardan çevirdiğiniz, dersanelerden çıkardığınız çocuklar yarın "anne" olacak. Beşik sallayıp ninni söy­leyecek. Biz hep "devlet" temalı bu ninnilerle büyüdük. "Çanakkale", "Sakarya", "Dumlupınar" destanları ile... Yarınki nesillerin "devlet"e düşman telkinlerle yetiştiril­mesi, acaba kimleri sevindirir?

Kıyıda köşede, üç beş kız çocuğunun başını örtmesi, bin­lerce yıllık tecrübe temeline oturan güçlü Türk devletine asla zarar vermez. Ama bir "ateş çemberi" içerisindeki Türkiye'de, ne kadar müşterek değer varsa, hepsini harekete geçirip o ortak paydalarla bütünlüğümüzü güçlendir­mek varken, o bütünlüğü zedeleyecek tutumlara girmek, bizi dağıtmak isteyen "istismar odakları"nın işine yaramaktadır.

Başörtüsü "devlet"e bühtan değil, "dua"dır. Bugünle­re o dualarla geldik.

Yapmayın! Birliğimize, bütünlüğümüze kıymayın!