Bugün Bangladeş'e "yardım" günü... Edirne'den Kars'a bütün camilerde “va’z”lar verilecek, "hutbe"ler irad edilecek, milletimize yardım çağrısı, yapılacaktır.
Bangladeş bir kardeş İslâm ülkesi. Yıl geçmez ki bir kuraklık, kıtlık veya sel felâketine maruz kalmasın. Bu kardeş İslâm ülkesi, geçtiğimiz günlerde büyük bir sel felâketine daha uğradı. Evler, okullar, camiler, hastaneler, ayakta olan ne varsa yıkıldı. Hayvanlar yemsiz, insanlar yiyeceksiz kaldı.
"Yardım" duygusu, insanoğlunda en temelli duygu. Bu duygudur ki, insanlar ve milletler birarada yaşaya-biliyorlar. Düşenin elinden tutulmasa, hangimiz ayakta kalabilirdik ki?..
Türk milleti -çok şükür- İslâm ülkeleri içerisinde "ağabey" bir millet. Müstekar, huzurlu, barış içerisinde... Millet olma tecrübesi en büyük... Filistin'e, İran- Irak'a, Somali'ye uzatılan "ağabey" el, bugün Bangladeş'e de uzatılacak. Milletimizin tarihî "misyon"una uygun olarak.
"Veren el, alan elden üstün" değil mi? Bugünlerimize bin şükür. Şükür ki, verebiliyoruz.
Bizim de sıkıntılı günlerimiz, devrelerimiz oldu. Trablusgarp ve Balkan bozgunu, Çanakkale savunması, İstiklâl Harbi çizgisinde Bangladeş'in de içinde bulunduğu Hind Müslümanları harab-bîtab milletimizin yardımına koşmuşlardı.
Ali Nihat Tarlan'ın "Esrar ve Rumuz"unu bulup, yeniden okumalıyız. Orada büyük İkbal'in bir büyük hediyesi var. 7'den 70'e bütün milletimize duyurulması gereken bir büyük hediye bize... Ne büyük mazhariyet Yârabbi!..
İşte büyük İkbal'in Mehmetçik'e bakışı: "-Bir ara Müslümanların hallerine üzülüp, hayale dalmıştım. Melekler beni Hz. Resûlüllah'ın huzuruna götürdüler. Resûlüllah Efendimiz, ya İkbal, bana dünyadan ne getirdin diye sordu. O'na en kıymetli hediye olarak bir şişe götürmüştüm. O şişede cephelerde şehit düşen Türk Mehmetçik'inin mübarek kanı vardı. Onu sundum."
M.İkbal bu olayı kendi belagat ve hamasetiyle nerede anlatmışsa, Hind Müslümanları büyük heyecana kapıldı. Erkekler paltolarını, kadınlar takılarını cıkarıp-koyarak, bu yardımlardan küçük tepecikler oluştu. Savaşlarımız bu yardımlar, bu dualarla kazanıldı.
Pakistanlı Şâir Hâfız'ın bir eseri var: "Şehnâme-i İslâm." Bu eserde tam 12 bin beyit, Türk milletinin imanlı kahramanlığına ait. Şâir Hafız şöyle der: "-Ben Türk kardeşlerin felâketli günlerinde şehir şehir, köy köy dolaşarak, bu şehnameyi okudum."
Büyük Hind-İslâm mücahidi Ahmet Azad'ı unutmak mümkün mü? İngilizler'e "isyan"ın liderler kadrosundan Ahmet Azad bir gün tutuklanır ve mahkemeye çıkarılır. Onun İngiliz Askerî Mahkemesi'nde gürleyen sesi, hâlâ kulaklarımızda gibidir:
"-Siz İngiliz istilâ orduları!.. Anadolu'da, Çanakkale'de, Müslüman-Türk kardeşlerimizle savaşırken, bizden, ne yüzle itaat bekliyorsunuz?"
Bangladeşli şâir Nâzır'ül-İslâm ise şöyle haykırıyordu: "-Türkiye'yi yok olmaktan kurtarmak için elimizden geleni yapmalıyız!"
İşte bugün Muhammed İkbal'in, Ahmet Azad'ın, Nazır’ül-İslâm’ın memleketi bir sel felâketine uğramış, Türkiye olarak ona yardım toplayacağız.
Sanırım bu, vefa borcumuzu ödemek üzere bize bir fırsattır. Bize yakışan bir fırsat. Bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz.