Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
KAPİTALİZM, SOSYALİZM VE İSLAMİYET - 27 Temmuz 1984

Hukuk fakültesinde oku­yan iki genç "kapitalizm, sosyalizm ve islâmiyet" üze­rine kendi anlarında tartış­mışlar. Hakem olmamız için bize geldiler, ikisini de dinle­dim. Fakülteli gençlerden bi­ri kapitalizm ve sosyalizmin bir ifrat-tefrit olduğunu, 'is­lâmiyet'in ise bu iki zıt kutbu telif eden prensipler ge­tirdiğini; bu sebeple ikisin­den de mâkul, insan tabiatı­na uygun ve üstün bulundu­ğunu ifade etti. Diğeri ise kapitalizm ve sosyalizmin iki iktisadi sistem olduğunu, İs­lâmiyet'in bu iktisat sistem­leriyle mukayese edilmesinin mümkün bulunmadığını sa­vundu.

Kapitalizmin bir ekono­mik doktrin olduğu doğru­dur. Temel esprisi kâr elde etmektir. Sermaye biriktir­mek için her şeyi mubah gö­ren "klasik kapitalizm, za­manla büyük değişikliklere uğradı. Liberal ve modern kapitalizm döneminde işçi ve ­işverenler kendi aralarında teşkilâtlandılar. Sermaye­nin, çalışanları ve piyasayı istismar etmesinden ortaya çıkan iktisadi anarşiyi önle­mek üzere devletler zaman-zaman müdahalelerde bulun­mak zorunda kaldılar. İktisa­di dengesizlikler sosyal pat­lamalara, hattâ yer yer halk ihtilâllerine sebep oldu. En katısından en yumuşağına kadar kapitalizm, sermaye­nin iktisadi hayata yön ver­diği böyle bir rejim...

Sosyalizm, kapitalizmin antitezidir. Sermaye hâkimi­yetine tepki olarak istihsal ve mübadele vasıtalarının kolektifleştirilmesini, sosyal sınıfların ortadan kaldırılma­sını hedef alır.

İnsanın insan tarafından istismarından doğan sosyal dengesizlik ve adaletsizlik­ler, "sosyalizm" le başlayıp, "komünizm"e kadar varan kolektivist rejimleri ortaya çıkardı

Kapitalizm ve bütün çe­şitleriyle sosyalizm, bir ifrat-tefriti ifade eder. Biri insanın en tabii hakkı olan "mülki­yet hakkı" nı istismar etmiş, diğeri mülkiyet üzerine ağır ipotekler koymuş, hattâ pra­tikte tamamen ortadan kal­dırmıştır . Biri insanların göz­yaşları ürerine servetler yığmış, diğeri prangaya vur­duğu hürriyetlerden hürriyetsiz medeniyetler, eli kanlı devletler kurmuştur..

Bugün dünyada doktriner sosyalizm ve klasik kapi­talizm tam olarak uygulan­mamaktadır. Zira her ikisi de insan tabiatına aykırıdır. Toplum hayatında sermaye­nin başıboş bırakılması da, hürriyetlerin ütopik bir ko­lektivizm adına feda edilme­si de hilkate uymaz, insan, ne sermaye önünde eğilmek, ne hürriyetlerine kelepçe vur­durmak ister.

İslâmiyet "mülkiyet" ve "hür teşebbüs" tanır. Ancak bu hakların başkaları aleyhi­ne kullanılmasını önleyecek tedbirleri de alır.

Doktrinde, kapitalizm sermayenin, sosyalizm çalı­şanın menfaatına dayanır. Her ikisinin de temelinde "menfaat" ve "çekişme" vardır. İslâmiyet ise "Kur'ân ahlâkı"na dayanır. İşçi-işveren, fakir-zengin ve her içtimai kesim kendi hak­ları yanında muhataplarının haklarım da tanımak zorun­dadır. Böylece İslâmiyet hem iktisadi muvazenenin, hem içtimai barışın sağlan­masını hedef alır, fakat İslâ­miyet bu hakları tarafların insafına bırakmaz. Milli geli­rin adaletli dağıtımı için cid­di müeyyideler koyar. Zekât, fitre, fidye ve bazı kefaretle­re ait emirlerle faizin yasak edilmesi bu espriye dayanır.

İslâmiyet servetin mah­dut bir zümrenin elinde top­lanmasına mâni olucu tedbir­ler getirir. Amme menfaatını doğrudan ilgilendiren hizmet alanlarında devlete ciddi mü­kellefiyetler yükler.. Elekt­rik, su, bazı yeraltı kaynakla­rının işletilmesi, sağlık işleri gibi hizmet alanlarım devlet ya bizzat yürütecek veya bu alanlarda müdahale yetkisini kendinde bırakan resmi dü­zenlemeler yapacaktır...

Sağlık ve eğitim hizmet­leri gibi hayati ihtiyaç ve iç­timai zaruretlerin giderilme­si konusunda devlete yeni vergiler koyma yetkisi veril­miştir. Bu sebeple insanlar âdeta aidatsız, kendiliğinden ve tabiî bir sigorta teminatı altındadırlar. Zaruret halin­deki insanın hayati ihtiyaçla­rının karşılanmasından, en yakın komşu ve akrabadan başlayarak bütün çevre, bölge ve ülke halkı müteselsilen mes'uldür. Asıl mes'uliyet ise devlet üzerindedir.

Sonuç olarak İslâmiyet kapitalizmin sivriliklerini, sosyalizmin mahzurlarını gi­derici bir iktisadi rejim sergi­ler. Ne biri. ne diğeridir. Fa­kat her ikisinin de insan tabi­atına aykırı yanlarını berta­raf eder, makul yönlerini nef­sinde cem eder, İslamiyet, zümre veya sınıf menfaatine değil, Kur'ân ahlakına daya­nır. Temelinde nefsi ve dün­yevi çıkarlar yok, feragat, fe­dakârlık, içtimai dayanışma ve sonunda Allah rızası var­dır. Ortaya koyduğu iktisadi nizam ahlâki bir iktisat rejimidir.

İslâmiyet’in bütün içti­mai kesimlerde kabul görmesinin ve her çağda gündemde kalmasının sebebi budur.