Hukuk fakültesinde okuyan iki genç "kapitalizm, sosyalizm ve islâmiyet" üzerine kendi anlarında tartışmışlar. Hakem olmamız için bize geldiler, ikisini de dinledim. Fakülteli gençlerden biri kapitalizm ve sosyalizmin bir ifrat-tefrit olduğunu, 'islâmiyet'in ise bu iki zıt kutbu telif eden prensipler getirdiğini; bu sebeple ikisinden de mâkul, insan tabiatına uygun ve üstün bulunduğunu ifade etti. Diğeri ise kapitalizm ve sosyalizmin iki iktisadi sistem olduğunu, İslâmiyet'in bu iktisat sistemleriyle mukayese edilmesinin mümkün bulunmadığını savundu.
Kapitalizmin bir ekonomik doktrin olduğu doğrudur. Temel esprisi kâr elde etmektir. Sermaye biriktirmek için her şeyi mubah gören "klasik kapitalizm, zamanla büyük değişikliklere uğradı. Liberal ve modern kapitalizm döneminde işçi ve işverenler kendi aralarında teşkilâtlandılar. Sermayenin, çalışanları ve piyasayı istismar etmesinden ortaya çıkan iktisadi anarşiyi önlemek üzere devletler zaman-zaman müdahalelerde bulunmak zorunda kaldılar. İktisadi dengesizlikler sosyal patlamalara, hattâ yer yer halk ihtilâllerine sebep oldu. En katısından en yumuşağına kadar kapitalizm, sermayenin iktisadi hayata yön verdiği böyle bir rejim...
Sosyalizm, kapitalizmin antitezidir. Sermaye hâkimiyetine tepki olarak istihsal ve mübadele vasıtalarının kolektifleştirilmesini, sosyal sınıfların ortadan kaldırılmasını hedef alır.
İnsanın insan tarafından istismarından doğan sosyal dengesizlik ve adaletsizlikler, "sosyalizm" le başlayıp, "komünizm"e kadar varan kolektivist rejimleri ortaya çıkardı
Kapitalizm ve bütün çeşitleriyle sosyalizm, bir ifrat-tefriti ifade eder. Biri insanın en tabii hakkı olan "mülkiyet hakkı" nı istismar etmiş, diğeri mülkiyet üzerine ağır ipotekler koymuş, hattâ pratikte tamamen ortadan kaldırmıştır . Biri insanların gözyaşları ürerine servetler yığmış, diğeri prangaya vurduğu hürriyetlerden hürriyetsiz medeniyetler, eli kanlı devletler kurmuştur..
Bugün dünyada doktriner sosyalizm ve klasik kapitalizm tam olarak uygulanmamaktadır. Zira her ikisi de insan tabiatına aykırıdır. Toplum hayatında sermayenin başıboş bırakılması da, hürriyetlerin ütopik bir kolektivizm adına feda edilmesi de hilkate uymaz, insan, ne sermaye önünde eğilmek, ne hürriyetlerine kelepçe vurdurmak ister.
İslâmiyet "mülkiyet" ve "hür teşebbüs" tanır. Ancak bu hakların başkaları aleyhine kullanılmasını önleyecek tedbirleri de alır.
Doktrinde, kapitalizm sermayenin, sosyalizm çalışanın menfaatına dayanır. Her ikisinin de temelinde "menfaat" ve "çekişme" vardır. İslâmiyet ise "Kur'ân ahlâkı"na dayanır. İşçi-işveren, fakir-zengin ve her içtimai kesim kendi hakları yanında muhataplarının haklarım da tanımak zorundadır. Böylece İslâmiyet hem iktisadi muvazenenin, hem içtimai barışın sağlanmasını hedef alır, fakat İslâmiyet bu hakları tarafların insafına bırakmaz. Milli gelirin adaletli dağıtımı için ciddi müeyyideler koyar. Zekât, fitre, fidye ve bazı kefaretlere ait emirlerle faizin yasak edilmesi bu espriye dayanır.
İslâmiyet servetin mahdut bir zümrenin elinde toplanmasına mâni olucu tedbirler getirir. Amme menfaatını doğrudan ilgilendiren hizmet alanlarında devlete ciddi mükellefiyetler yükler.. Elektrik, su, bazı yeraltı kaynaklarının işletilmesi, sağlık işleri gibi hizmet alanlarım devlet ya bizzat yürütecek veya bu alanlarda müdahale yetkisini kendinde bırakan resmi düzenlemeler yapacaktır...
Sağlık ve eğitim hizmetleri gibi hayati ihtiyaç ve içtimai zaruretlerin giderilmesi konusunda devlete yeni vergiler koyma yetkisi verilmiştir. Bu sebeple insanlar âdeta aidatsız, kendiliğinden ve tabiî bir sigorta teminatı altındadırlar. Zaruret halindeki insanın hayati ihtiyaçlarının karşılanmasından, en yakın komşu ve akrabadan başlayarak bütün çevre, bölge ve ülke halkı müteselsilen mes'uldür. Asıl mes'uliyet ise devlet üzerindedir.
Sonuç olarak İslâmiyet kapitalizmin sivriliklerini, sosyalizmin mahzurlarını giderici bir iktisadi rejim sergiler. Ne biri. ne diğeridir. Fakat her ikisinin de insan tabiatına aykırı yanlarını bertaraf eder, makul yönlerini nefsinde cem eder, İslamiyet, zümre veya sınıf menfaatine değil, Kur'ân ahlakına dayanır. Temelinde nefsi ve dünyevi çıkarlar yok, feragat, fedakârlık, içtimai dayanışma ve sonunda Allah rızası vardır. Ortaya koyduğu iktisadi nizam ahlâki bir iktisat rejimidir.
İslâmiyet’in bütün içtimai kesimlerde kabul görmesinin ve her çağda gündemde kalmasının sebebi budur.