Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
LAİKLİĞİMİZ VE KURT-KUZU HİKAYESİ - 23 Aralık 1988

Son haftalarda yine "din" konulu hassasiyetler üze­rine hesapsız yürüyüşler başladı. Hikâyeyi bilirsi­niz: "Kurt" ile "kuzu" arkadaş olmuşlar. Bir gün, iki gün, üç gün derken, kurt-kurtluğundan vazgeçemeyip-haykırmış: "-Bre kuzu!.. Suyu ne diye bulandı­rırsın" diye... Kuzucuğun "-Ben ne yaptım?" deme­sine kalmamış, önceden kararlı kurdun güçlü pençe­lerini ensesinde buluvermiş.

Bu hikâyeyi hatırladıkça, bizdeki bazılarının durup-dururken vatandaşın "inanç" ve "ibadet" konuları­na şecaatlanıp-sataşmalarını düşünür-üzülürüm...

Bizde bazı aydınların eski hastalığıdır: "Din" konu­sunda kendi şahsî tercihlerini "Devlet" - resmi gö­rüşü gibi takdim eder; "Devlet"' vatandaşın üzerine salar-dururlar "Devlet" bundan zarar görmüştür. Zi­ra "gönül" dünyasına ikide-bir sataşılan sade dindar vatandaş küstürülmüş. "Devlet"ine karşı tereddüt eder hale getirilmiştir.

YENİ BİR FURYA

Son haftalarda bazı dinî konularda milletin karşına yine bayatlamış iddialarla çıkıyoruz. Bunun bir örneğini 17 Aralık tarihli Hürriyette gördük. Hürriyet refikimiz "İşte Geldiğimiz Nokta" manşetiyle bir bü­yük tehlikeyi haber veriyor sandık. Manşetin altını oku­yunca ise, yukarıdaki kurt-kuzu hikâyesini hatırladık. Meğer İçel müftülüğümüz, Kur'ân kurslarını bitiren kız çocuklarımıza bir diploma töreni düzenlemiş. Mera­sime katılan kız öğrenciler tepeden-tırnağa İslâmî te­settürle kapalı imişler, işte "geldiğimiz nokta" bu imiş...

Yapmayın!.. Bu kurslar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulduğu günden bugüne devam ediyor. Bura­da okuyan kız öğrenciler, o tarihten bu yana hep aynı tesettür ve kıyafet içerisindeler. Bu, yeni bir uygula­ma değil ki, "geldiğiniz nokta" bu olsun.

13.12.1988 tarihli Milliyet ise "Ürküten Tehlike"yi haber verdi. O da yeni imam-hatip liseleri açılmasını; İlahiyat Fakültesi mezunlarına devlet dairelerinde yö­neticilik görevi verilmesini "ürküten tehlike" olarak görmüş.

İmam-hatip liseleri, İlahiyat fakülteleri, "Devlet"in o korkulan tehlikeyi bertaraf etmek için açtığı resmî eğitim müesseseleri değil midir? Onları ve mensup­larını "Devlet"e karşı ve 2'nci sınıf vatandaş olarak takdim etmek, vatandaş arasına "tefrika" sokmak ol­maz mı?..

Bu memlekette "din" bahaneli bir "tehlike" orta­ya çıkacaksa, korkulur ki, bu hesapsız dürtüklemeler yüzünden olacaktır.

JAKOBEN MİLİTANLIK

Taha Akyol'un kulakları çınlasın. Bu -güya- devlet yanlısı jakoben anlayış. “Devlet”e karşı kırgınlık­lar, sonunda da tereddütler ortaya çıkarmıştır. Bu he­sapsız yaklaşımlar "Devlet" hesabına yapılıyorsa yan­lıştır. Zira "Devlet"e fayda değil, zarar getirmektedir. Bir defa, kalabalık din eğitimi camiası küstürülmekte; perde arkasından "Devlet"e karşı "din" kaynaklı bir kalkışmayı planlayanlar varsa, onlara malzeme ha­zırlanmaktadır. Saniyen, pırıl-pırıl bir camiaya haksızlık ve bühtanda bulunulmaktadır. Bu hesapsız sataşma­lar yüzünden o pırıl-pırıl camia "Devlet"e hâlâ küsmemişse. "Devlet"ine bizden daha çok bağlı olduğun­dandır...

Din bir "gönül" işidir. Dışarıdan sataşmalarla kimsenin gönlüne giremezsiniz. Aksine "Devlet"ine bağlı sade dindar vatandaşı küstürür, yüzünüze getirsiniz.

"Toplumdaki dinî inançların, günlük siyasî kav­gaların ve tatminsizliklerin rüzgârında, sert ve bö­lücü biçimde yeniden tartışma konusu yapılması" yanlıştır. (Mehmet Barlas: Milliyet-12 Haziran 1986)

"Devlet" ve "laiklik" adına yaptığımız bu yanlış­lardan en çok "Devlet" ve "Lâiklik" yara almaktadır.