Son haftalarda yine "din" konulu hassasiyetler üzerine hesapsız yürüyüşler başladı. Hikâyeyi bilirsiniz: "Kurt" ile "kuzu" arkadaş olmuşlar. Bir gün, iki gün, üç gün derken, kurt-kurtluğundan vazgeçemeyip-haykırmış: "-Bre kuzu!.. Suyu ne diye bulandırırsın" diye... Kuzucuğun "-Ben ne yaptım?" demesine kalmamış, önceden kararlı kurdun güçlü pençelerini ensesinde buluvermiş.
Bu hikâyeyi hatırladıkça, bizdeki bazılarının durup-dururken vatandaşın "inanç" ve "ibadet" konularına şecaatlanıp-sataşmalarını düşünür-üzülürüm...
Bizde bazı aydınların eski hastalığıdır: "Din" konusunda kendi şahsî tercihlerini "Devlet" - resmi görüşü gibi takdim eder; "Devlet"' vatandaşın üzerine salar-dururlar "Devlet" bundan zarar görmüştür. Zira "gönül" dünyasına ikide-bir sataşılan sade dindar vatandaş küstürülmüş. "Devlet"ine karşı tereddüt eder hale getirilmiştir.
YENİ BİR FURYA
Son haftalarda bazı dinî konularda milletin karşısına yine bayatlamış iddialarla çıkıyoruz. Bunun bir örneğini 17 Aralık tarihli Hürriyet’te gördük. Hürriyet refikimiz "İşte Geldiğimiz Nokta" manşetiyle bir büyük tehlikeyi haber veriyor sandık. Manşetin altını okuyunca ise, yukarıdaki kurt-kuzu hikâyesini hatırladık. Meğer İçel müftülüğümüz, Kur'ân kurslarını bitiren kız çocuklarımıza bir diploma töreni düzenlemiş. Merasime katılan kız öğrenciler tepeden-tırnağa İslâmî tesettürle kapalı imişler, işte "geldiğimiz nokta" bu imiş...
Yapmayın!.. Bu kurslar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulduğu günden bugüne devam ediyor. Burada okuyan kız öğrenciler, o tarihten bu yana hep aynı tesettür ve kıyafet içerisindeler. Bu, yeni bir uygulama değil ki, "geldiğiniz nokta" bu olsun.
13.12.1988 tarihli Milliyet ise "Ürküten Tehlike"yi haber verdi. O da yeni imam-hatip liseleri açılmasını; İlahiyat Fakültesi mezunlarına devlet dairelerinde yöneticilik görevi verilmesini "ürküten tehlike" olarak görmüş.
İmam-hatip liseleri, İlahiyat fakülteleri, "Devlet"in o korkulan tehlikeyi bertaraf etmek için açtığı resmî eğitim müesseseleri değil midir? Onları ve mensuplarını "Devlet"e karşı ve 2'nci sınıf vatandaş olarak takdim etmek, vatandaş arasına "tefrika" sokmak olmaz mı?..
Bu memlekette "din" bahaneli bir "tehlike" ortaya çıkacaksa, korkulur ki, bu hesapsız dürtüklemeler yüzünden olacaktır.
JAKOBEN MİLİTANLIK
Taha Akyol'un kulakları çınlasın. Bu -güya- devlet yanlısı jakoben anlayış. “Devlet”e karşı kırgınlıklar, sonunda da tereddütler ortaya çıkarmıştır. Bu hesapsız yaklaşımlar "Devlet" hesabına yapılıyorsa yanlıştır. Zira "Devlet"e fayda değil, zarar getirmektedir. Bir defa, kalabalık din eğitimi camiası küstürülmekte; perde arkasından "Devlet"e karşı "din" kaynaklı bir kalkışmayı planlayanlar varsa, onlara malzeme hazırlanmaktadır. Saniyen, pırıl-pırıl bir camiaya haksızlık ve bühtanda bulunulmaktadır. Bu hesapsız sataşmalar yüzünden o pırıl-pırıl camia "Devlet"e hâlâ küsmemişse. "Devlet"ine bizden daha çok bağlı olduğundandır...
Din bir "gönül" işidir. Dışarıdan sataşmalarla kimsenin gönlüne giremezsiniz. Aksine "Devlet"ine bağlı sade dindar vatandaşı küstürür, yüzünüze getirsiniz.
"Toplumdaki dinî inançların, günlük siyasî kavgaların ve tatminsizliklerin rüzgârında, sert ve bölücü biçimde yeniden tartışma konusu yapılması" yanlıştır. (Mehmet Barlas: Milliyet-12 Haziran 1986)
"Devlet" ve "laiklik" adına yaptığımız bu yanlışlardan en çok "Devlet" ve "Lâiklik" yara almaktadır.