Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
KANDİL SABAHINDA TÜRKİYEM - 10 Şubat 1989

Bu kadar hassas bir coğrafyada “Türkiyem” nasıl ayakta kaldı diye hep düşünürüm. Doğudan-batıdan; kuzeyden-güneyden 7 düvelin keskin düşmanlığı hep üzerimizde iken ve biz, -düşmana ne hacet- birbirimizin ayağını alıp dururken...

“Kandil” gecesini nerede geçirdiniz? “Kocatepe”nin, “Hacıbayram Veli”nin, “Maltepe”nin duvarlarını bile “huşu”dan ayağa kaldıran “niyaz”lar ve binler, onbinler, yüzbinlerle insanı o “niyaz”a götüren “ruh” olmasa, nasıl ayakta kalırdık dersiniz?

Ahlakı değerlerin yok olmaya yüz tuttuğu bu ortamda “namuslu esnaf” “dürüst memur”, helal süt emmiş insanların hasbi niyazlarıdır ki, biz okumuş (!)lara rağmen ayakta ve hayatta kalabildik... Sabahtan-akşama, çocuklarının nafakası için koşuştuktan sonra, tezgahını kapatıp camilere koşan; yorgun ellerini açıp “iyi-kötü” ayırmadan bu millete, bu topraklara dua eden insanların...

“Şükran-ı nimet” eldeki nimeti artırır; “küfran-ı nimet” eldekini de yok edermiş. Bu bir “ilahi” buyruk... Hangimiz “şükür” hangimiz “küfür” içerisindeyiz bir “imal-i fikr” etsek... Biz “basın” mensupları; “bürökrat”lar; bu milletin dişinden-tırnağından artırdıklarıyla okuttuğu milletten kopuk, türedi aydınlar bu “terazi”de kendimizi bir tartsak... “Şükran-ı nimet” halinde miyiz, “küfran-ı nimet” içerisinde mi? Ve hangi şükrümüz, elimizdeki hangi nimeti artırdı? Kalemimizi “süngü” yapıp, milletin dinine imanına saldırır dururken... Irzımızı namusumuzu korumak için kurduğumuz kutsal “Devlet”i, kendi şahsi inançsızlığımıza kalkan yapıp, milletin üzerine üzerine yürürken... Sakalı-takkesi-tesbihi ile alay ettiklerimizin her seher, her kandil “arş-ı ala”ya açılan elleriyle; o ellere gökten yağan rahmet damlalarıyla ayakta kalabildiğimizin idrak ve şuurunda değilken...

“-Beş gece vardır ki, onlarda yapılan dualar geri dönmez: Regaip gecesi; Berat gecesi; Cuma geceleri; Ramazzan ve Kurban Bayramı gecesi...”

Bu benim “Peygamber”imin müjdesi... “Regaib” feyzi ile “cuma” müjdesinin buluştuğu “Regaip” sabahı Türkiyem onun için aydınlık. Biliyorum ki, işte o “müjde” ile aydınlık.

Bir müjdeli akşam ki “Regaib” derler.
Şükran kesilir Tanrı’ya gökler-yerler.
Baştan başa mabedlerimiz incileşen.
Kandil- kandil sedefleşen mermerler...

Her mü’mine bir kutlu berattır verilen;
Ni’metlere-huzurdur, hayattır verilen...
Bilsen ne cömert oldu bu gökler pazarı;
Üç “Yasin”e, üç çift kanattır verilen...

Nice Arif Nihat’ların kanatlanıp uçtuğu “Regaib”e bu “rağbet” nedendir, işte cevabı!..

“Camilere devam eden cemaat niçin artıyor?” diye kapı kapı dolaşıp hayıflananlar!.. “Diyanet’in yükselişi”nden huzuru kaçıp manşet atanlar! O yükseliş o “nur topu” cemaat olmasa sizin, bizim, kimin yüzüne bakacak halimiz var?

Biz, gönlü ufuklar kadar derin, semalar kadar cömert “çile” yüklü insanlar!.. “Regaib” müjdesi hürmetine bize yaptıklarınızın cümlesini affettik. İnançlarımızla eğlenmenizi de... Geçmişimizi istiskalinizi de... Ufuklarımız bu aydınlıkla dolsun diye... Affetmesini bilmeyen, affolunmasını nasıl ister? Bunu bildiğimizden...

Allah’ım!.. Bir kandil sabahı Türkiyem, nice aydınlık, bunca aydınlık!.. Ne şükür, bin şükür!

“Elsizlere el, dilsizlere dil ver yeniden!
Lütfen bize, bir şanlı nesil ver yeniden!
Dünyayı alıp avcuna hemen Rabbim,
Avcunda bu dünyaya şekil ver yeniden!”

Bunu diliyor, bunu umuyor, bunu bekliyoruz Allah’ım!..