Bir ülkede "temel değerler" üzerinde tartışma varsa, o ülkede millî bütünlük gevşemeye başlamıştır. Türkiye'de birkaç yüzyıldır bu tartışma yapılıyor.
Sözgelişi "devlet", "millet" ve "milliyet"; "İslâmiyet", "lâiklik", "medeniyet" ve "çağdaşlık" üzerinde bir fikir birliğimiz mevcut değil.
1- Sondan başlarsak, "medeniyet ve çağdaşlık" kimimize göre "Batı"yı taklit etmektir. Bu taklit "Batı"nın giyim-kuşamından başlamış, sofra ve konuşma âdabına kadar uzanmıştır. Kimimize göre ise "çağdaş ve medenî" olmak teknik buluş ve gelişmelere; kalkınma üslûp ve anlayışına inhisar ettirilmelidir. Bu görüşlerden sadece biri doğrudur veya her ikisinde de doğruluk payı vardır deyip, bir noktada buluşmak yerine herkes kendi bildiğine "tek" doğru demiş; üstelik karşı görüş sahiplerini de kıyasıya itham etmiştir.
Kâh "gericilik", kâh "monşerlik", "mukallitlik", "yabancı uşaklığı" ile...
2- "Laiklik", asıl sahibi olan "Batı''da "din hürriyeti" demektir. Kilisenin "uhrevî" değil, dünyevî tahakkümü karşısında Batı insanına nefes alma imkânı getiren bir soluk... Bizde ise "lâiklik" âdeta "dinsizlik" olarak yorumlanmıştır. "-Laikliği dinsizlik olarak anlayanlara fırsat vermeyelim" dîye "devlet" tedbiri bile almışız, ama, bunu önleyememişiz. Hayrettir, "laiklik" artık onu samimi olarak benimseyenlerce de "din"e karşı oluştur, ona karşı çıkanlarca da... Âdeta öyledir.
3- "İslâmiyet", Türk mevzuatında ve uygulamalarında millet çoğunluğunun inancıdır; "toplum üzerinde bir sosyal disiplin"dir... Gel-gör bazı aydın geçinenler, basın organları ve resmî ağızlarda "din" korkulacak bir şeydir. Devlet hem din dersi mecburiyetini Anayasa hükmü haline getirmiş; hem bazı kafalarca "din" ve "dindarlık" hâlâ "vurun abalıya!"dır... İmam-hatip lisesi gibi, Kur'ân kursu gibi resmî müesseselere hâlâ teyakkuzla bakılmaktadır. Bunun zararı ise, sonunda yine devleti bulmaktadır. Zira "devlet" fikri etrafında sağlamaya çalıştığımız bütünlük zedelenmektedir.
4- "Millet" ve "milliyet" mefhumları üzerinde de aynı bulanıklık vardır. Kimimize göre "millet", "milliyet" ve "milliyetçilik", İslâmiyet'e zıt mefhumlardır. Halbuki ayrı "millet" ve "milliyet", C.Hakk'ın iradesinin icabıdır. "Milliyetçilik", milletini sevmek ve benimsemek ise, bunun kaidesini veya cevazını da, bizzat Hz. Peygamber koymuştur.
5- Bir önemli yanlışımız da "devlet" fikri üzerinedir. "Devlet" ve "istiklâl", hayatiyetimiz üzerine bir şemsiyedir: Şemsiyeden mahrum bulunan soydaş ve kardeşlerin başlarına gelen felâketler malûm... Çin, Sovyet ve Afgan Türkistanı'nda, Azerbaycan'da, Bulgaristan-Yunanistan ve diğer yerlerde...
"Devlet" adına yapılan yanlışlar yok mudur? Maalesef vardır. Fakat bu yanlışların faturasını biz "devlet"e kesmeyiz. Hatâ ve yanlış değerlendirme varsa şahıslardadır. Bir "fatura" kesilecekse, "devlet "e değil, devlet adına o yanlışı yapan şahıslara kesilmelidir. Zira "din" gibi, "din"in eğitim ve neşriyatı gibi hassas konularda anlayış ve yorumlar zaman içerisinde değişmektedir. "Ezan" dün "Türkçe" idi, bugün aslı gibi... Din eğitimi ve dinî neşriyat dün hiç yoktu; bilahare isteğe bağlı olarak vardı; bugün ise devlet eliyle yapılıyor. Dün "devlet"i mahkûm etseydik, bugünlere gelemezdik.
Bazı temel değerler konusunda olsun mefhum kargaşasından kurtulmak, berraklaşmak zorundayız. Aksi halde, dünya acımasız bir dünya... Kendi ipini kendi çekenlere bugün artık kimse acımıyor.
Biz kendimize acımadıktan sonra...