“Kuyucu Murat", "Kazıklı Voyvoda'', "Vampir Leon" adlarını duymuştuk da, "kelle" isteyen bir bayan "vaiz" çıkacağını düşünmemiştik.
Hem "vaiz", yani irşad eden, hem de kelle isteyene... Ne denir?
Yeter artık!.. Bu konuda biz de bir şeyler söyleyeceğiz. Bir memlekette saldırgan bu kadar cüretkâr sessiz çoğunluk bu kadar kaale alınmaz; hak ve hakikat bu kadar "vurun abalıya!" ise yazık olur. Hepimize... Zira bugün ona ise, yarın sana-bana...
BİR TASNİ’ VE BİR YALAN Kİ!..
Şimdi sabırlı olun ve yapılana bir bakın!.. Haa, bir de "basın ahlâkı"mıza; basınımızdaki seviyeye...
Bir bayan vaiz, çıkmış kürsüye, "Şeytan Âyetleri" yazarı için darağaçları kurmuş: başı alınmalıdır demiş; kelle istemiş... Dinleyen hanımlar da "Cihat", "Cihat" diye tempo tutmuşlar.
Bayan vaiz çılgın gibiymiş. Va'zdan sonra caminin duvarlarına "ölüm" isteyen yazılar yazılmış. Hem de "yeşil"den harflerle...
Olay Anamur'da geçmiş. Ben Anamurlu'yum. İnsan aklını donduran cüretkâr neşriyat üzerine de hemen olay yerine intikal ettim.
Müeddeb "vaize" hanımefendi tecrübeli, temkinli ve tedbirli. Tanımadığı yeni bir yerde vazettiğinin farkında. Konusu ise "çocuk yetiştirme" ve "çocuk terbiyesi..." Ne İran ve Humeyni, ne İngiltere ve Hindistan, ne de "Şeytan Âyetleri.." Şeytanın adı bile geçmemiş ki, kızsın da, böyle bir neşriyata girişsin... Ama insanoğlu işte... Yazık!
Bizim Anamur'un kadınlarına özel kurs gösterseniz bile, "Cihat", "Cihat" diye tempo tutturamazsınız. Cahilliklerinden değil, dillere destan "edeb" ve suskunluklarından... "İmam-hatip lisesi" ve "Kuran kursları" ise va'z sanatında ders ve mesai sebebiyle sınıflarından ayrılamazlar. Nitekim, öyle de olmuş.
Duvarlara yazıldığı söylenen "yeşil", "ölüm" yazıları mı?.. Böyle bir yazıyı gören varsa söylesin!..
BASIN SORUMSUZ MU?
Şimdi sorun bakalım kim cevap verecek, "Basın sorumsuz mu?" diye... Sahi, herkes "sorumlu" olur da, "basın" nasıl "sorumsuz" olur?.. Devlet bir bütün ise ve kanunlar herkese eşit şekilde uygulanacaksa, "hodri meydan!". Bir mevzuat bulun da uygulayın bakalım şu "tasni" ve senaryo hakkında...
Bırakalım devlet memurunu, bir sade insanın onuru, tiraj ve ideoloji uğruna "alâ meleinnas" nasıl böylesine ayaklar altına alınır?..
"İnsan" şerefinden daha büyük hangi tiraj kaygusu ve ideoloji duygusu varmış ki!..
Bu "vaize" hanımefendi, kendine nahak yere takılan bu "kelleci" sıfatıyla konu-komşu arasına, insan içine nasıl çıkacak?.. Ya bu hanımefendinin ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan çocukları!.. Sınıfta, okulda, koridorda, arkadaşlarının kıkırdamalarına o yaşta nasıl tahammül edecekler?.. Ve eşi beyefendi, şerefi kendine mevdu hanımefendinin "kelleci" sıfatıyla, gazete sayfalarına ve yabancı ellerde, yabancı dillerde dolaşmasına hangi sabırla karşı koyacak?.. Ana-baba, eş-çocuk, hangi ruhî bunalımlara girecekler?..
Acaba bütün bunlar, hangi pragmatik hesap uğruna yapıldı? Diyanet İşleri Başkanının bizzat yalanlamasına rağmen...
Şu bizim Türkiye'de insanın şeref ve itibarı mı değerli, tiraj ve ideolojik hırs mı?..
Bakalım, göreceğiz!..