Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
“KELLECİ BAYAN VAİZ” - 3 Mart 1989

“Kuyucu Murat", "Kazıklı Voyvoda'', "Vampir Leon" adlarını duymuştuk da, "kelle" isteyen bir bayan "vaiz" çıkacağını düşünmemiştik.

Hem "vaiz", yani irşad eden, hem de kelle isteyene... Ne denir?

Yeter artık!.. Bu konuda biz de bir şeyler söyle­yeceğiz. Bir memlekette saldırgan bu kadar cür­etkâr sessiz çoğunluk bu kadar kaale alınmaz; hak ve hakikat bu kadar "vurun abalıya!" ise yazık olur. Hepimize... Zira bugün ona ise, yarın sana-bana...

BİR TASNİ’ VE BİR YALAN Kİ!..

Şimdi sabırlı olun ve yapılana bir bakın!.. Haa, bir de "basın ahlâkı"mıza; basınımızdaki seviyeye...

Bir bayan vaiz, çıkmış kürsüye, "Şeytan Âyetleri" yazarı için darağaçları kurmuş: başı alınmalıdır de­miş; kelle istemiş... Dinleyen hanımlar da "Cihat", "Cihat" diye tempo tutmuşlar.

Bayan vaiz çılgın gibiymiş. Va'zdan sonra cami­nin duvarlarına "ölüm" isteyen yazılar yazılmış. Hem de "yeşil"den harflerle...

Olay Anamur'da geçmiş. Ben Anamurlu'yum. İn­san aklını donduran cüretkâr neşriyat üzerine de hemen olay yerine intikal ettim.

Müeddeb "vaize" hanımefendi tecrübeli, temkin­li ve tedbirli. Tanımadığı yeni bir yerde vazettiği­nin farkında. Konusu ise "çocuk yetiştirme" ve "ço­cuk terbiyesi..." Ne İran ve Humeyni, ne İngiltere ve Hindistan, ne de "Şeytan Âyetleri.." Şeytanın adı bile geçmemiş ki, kızsın da, böyle bir neşriya­ta girişsin... Ama insanoğlu işte... Yazık!

Bizim Anamur'un kadınlarına özel kurs göster­seniz bile, "Cihat", "Cihat" diye tempo tutturamazsınız. Cahilliklerinden değil, dillere destan "edeb" ve suskunluklarından... "İmam-hatip lisesi" ve "Kuran kursları" ise va'z sanatında ders ve me­sai sebebiyle sınıflarından ayrılamazlar. Nitekim, öyle de olmuş.

Duvarlara yazıldığı söylenen "yeşil", "ölüm" ya­zıları mı?.. Böyle bir yazıyı gören varsa söylesin!..

BASIN SORUMSUZ MU?

Şimdi sorun bakalım kim cevap verecek, "Basın sorumsuz mu?" diye... Sahi, herkes "sorumlu" olur da, "basın" nasıl "sorumsuz" olur?.. Devlet bir bütün ise ve kanunlar herkese eşit şekilde uy­gulanacaksa, "hodri meydan!". Bir mevzuat bulun da uygulayın bakalım şu "tasni" ve senaryo hak­kında...

Bırakalım devlet memurunu, bir sade insanın onuru, tiraj ve ideoloji uğruna "alâ meleinnas" nasıl böylesine ayaklar altına alınır?..

"İnsan" şerefinden daha büyük hangi tiraj kaygusu ve ideoloji duygusu varmış ki!..

Bu "vaize" hanımefendi, kendine nahak yere ta­kılan bu "kelleci" sıfatıyla konu-komşu arasına, in­san içine nasıl çıkacak?.. Ya bu hanımefendinin il­kokul, ortaokul ve lisede okuyan çocukları!.. Sınıf­ta, okulda, koridorda, arkadaşlarının kıkırdamala­rına o yaşta nasıl tahammül edecekler?.. Ve eşi be­yefendi, şerefi kendine mevdu hanımefendinin "kelleci" sıfatıyla, gazete sayfalarına ve yabancı ellerde, yabancı dillerde dolaşmasına hangi sabır­la karşı koyacak?.. Ana-baba, eş-çocuk, hangi ru­hî bunalımlara girecekler?..

Acaba bütün bunlar, hangi pragmatik hesap uğ­runa yapıldı? Diyanet İşleri Başkanının bizzat ya­lanlamasına rağmen...

Şu bizim Türkiye'de insanın şeref ve itibarı mı değerli, tiraj ve ideolojik hırs mı?..

Bakalım, göreceğiz!..