Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
RAMAZAN’LA BULUŞMA - 7 Nisan 1989

Ramazan bir duraktır. Hayatın karmaşık gidişi içeri­sinde durup, bir de kendine bakma; bir konaklama­dır. Yıl içerisindeki yolculukta en büyük durak... Kandil­ler, bayramlar, cumalar da öyle değil mi? Hatta, günün çeşitli bölümleri... Bu durak, konak ve konaklamalar ol­masa, hayat kimbilir nasıl çekilmez olurdu?

İşte bugün milletimiz ve bir milyar Müslüman bu bü­yük durakta buluştu. Mânâsını biliyor; mânâlandırabiliyorsak...

"CUMA" VE "RAMAZAN"

"Cuma" en hayırlı gün... "Ramazan" da en müba­rek, en hayırlı ay... Bugün "cuma" ve "Ramazan" be­reketi birarada... Ne mutlu değil mi?.. Bilene!..

Bugünden itibaren "sahur" ve "iftar" sofralarının be­reketinde buluşacağız. "Teravih"lerin manevî rahatlığın­da, mukabele meclislerinin karşılıklı feyzinde...

Fiyatlar pahalı, tamam... Hayat şartları zor... Fakat şü­kür ki hayatta ve ayaktayız. Bir "soluk"luk ömre bedel ecri olmayan bizler, hayatımızın hesabını nasıl verebili­riz ki?.. Sağlığımızın; görme, işitme, tad alma, dokunma, hissetme duygularımızın... Evlâdımızın, malımızın, mülkümüzün... Elimizdeki nimetlerin...

Oruç bir "şükür"dür. "Teravih" için ayaklanış; "sahur" için uyanış bir şükürdür. Mukabele meclisle­rinde buluşma bir şükürdür. Cankurtaran simidi bu şükürlerle varız...

Öyle değil midir? Namaz kılmak istediği halde kılamayan; oruç tutmak istediği halde tutamayan; nikâhla­rını kıyamayan; cenazelerini kaldıramayan milyonla, on milyonla "Müslüman-Türk" soydaşımız yok mudur? Onlara bakarak şükretmek... O yoklara bakarak, varlığımızın kıymetini bilmek... Bilelim ki, şükür bir kulluk vazifesidir.

Şüphesiz bizim de noksanlarımız var. İçimize sindi­remediğimiz, sıkıntısını duyduğumuz... Kör-kütük, nan­kör azizlikler. Fakat bilelim ki, "şükür", eldeki nimeti ar­tırır. "Küfran-ı nimet" ise, eldeki nimetlerin de kaybı­na sebep olabilir. Orucumuz, namazımız, sahur ve ifta­rımız, cumamız, kandilimiz, bayramımız, kısaca ibadet ve şükürlerimiz, onun için ma'kûldür, makbuldür, kıymetlidir.

BİRE BİN VEREN TOHUM

“-Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerimize düştü. Bu ayda bir hayır yapan, başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevaba nail olur. Bu ay, yoksullara yardım elini uzatma ve ihsan ayıdır. Her kim bu ayda oruçlu kimseyle iftar edecek kadar bir şey verirse, yaptığı bu iyilik, günahlarının bağışlanmasına ve ateşten azad edilmesine sebep olur."

"-Kim din kardeşlerinin bir ihtiyacını karşılarsa, Allah da onun ihtiyaçlarını giderir. Kim bir mü'min kardeşinin sıkıntısını giderirse, Allah da Kıyamet Günü'nde onun bir sıkıntısını giderir. Kim bir Müslü­man'ın ayıbını örterse, Kıyamet Günü'nde Allah da onun ayıbını örter."

İşte ölçü, işte müjde!.. Peygamber müjdesi "hadîs"le gelen...

"Dua" hayatın bereketi, bereket ömrün tarlasıdır. Bi­re on, bire kırk, bire yetmiş veren tohum gibi, ecirlerin katlandığı, sevapların kanatlandığı saatler, günler içeri­sindeyiz.

Peygamberimiz Efendimiz, ''Ramazan geldiğinde, cennet kapıları açılır" buyurmuş.. Bütün insanlık, şu anda açılan o kapının önünde duruyor. Girmek da, gir­memek de elimizde... Nankörlük olmasa, "ateş"in ve "azab"ın hikmeti kalır mıydı?

"Ümmetim Ramazanın feyiz ve şerefini bilseydi, bütün yılın Ramazan olmasını dilerdi…

Peygamber dilinden, "Ramazanla buluşmanın mânâsı işte budur!..