Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
FİTNEYE KÖRÜK ÇEKMEK Mİ? - 14 Nisan 1989

Türkiye'nin en büyük problemi, millî bütünlüğü mu­hafaza konusudur. Bu bütünlüğü bozmak için içeri­de ve dışarıda büyük oyunlar var.

Bu oyunlar karşısında en büyük teminatımız, İslâmi­yet'tir. Gel gör, son yıllarda "İslâmiyet" kalkan yapıla­rak, birtakım "sun'î" ihtilâflar körüklenmek istenmek­tedir.

"Fitne" kötüdür... "Din" adına fitne ise en kötüdür. Dini bahane ederek, birtakım ihtilâfları âdeta "İcad" edenler, bunun vebalini soğukkanlılıkla değerlendirebi­lecekler mi bilemiyorum.

Bunun bir örneği "bayram" konusu idi. Suudi Arabistan bizden bir gün önce "bayram" yaptı diye ne gürültüler koparıldı, ne ma'siyetler işlendi.

Türkiye yıllardır "İslâm ülkeleri"ni biraraya getirerek birliğe ulaşmaya çalıştı. Yani, "hilâl" bir ülkede görül­müşse, hepimiz ona uyalım ve birlikte Ramazan'ın, bir­likte "bayram"ın manevî hazzına ulaşalım istedi. Bu ko­nuda Suudi Arabistan dahil, her İslâm ülkesinin imzası­nı da aldı. Yani beynelislâm ittifakı sağladı. Buna rağ­men imzalarına uymayanlar varsa, o da kendi bilecekleri iş... Biz, "Namazı cemaatle kılalım" dedik. Onlar cemaatten ayrılıp münferit namaz kıldılar. Yahut, birkaç kişi daha bularak ayrı bir cemaat oluşturdular. Cenâb-ı Hak onlarınkini de, bizimkini de kabul buyursun. Bura­ya kadar normal.

Normal olmayan, onlar orada kendi re'ylerine göre, biz burada kendi re'yimize göre Cenâb-ı Hakk'a yönel­miş ibadet ederken, aramızdan bazılarının ayrılıp, "İklimler Ötesi bir ülkeye uyacağız!" diye başkaldırma­ları; efkâr-ı umumiyeyi bulandırmaları... Manevî vebali­ni düşünmeden cemaatten ayrılmaları... Öyle ise, "Si­ze cemaatı tavsiye ederim, cemaatı! Ayrılıktan hazar ediniz! Kim Cennet'e girmeyi isterse, cemaatten ayrılmasın!" emr-i peygamberisi nerede kaldı?

İhtilâf biter mi? Bitecek olsaydı, bu zaman "âhir zaman" olmaz; "fiten-i âhir zaman"dan bu kadar kor­kulmazdı. Nitekim şimdi de "imsak" ve "temkin" ihti­lâfı çıkardılar.

Oruç "fecr-i sadık"la başlar. Biz buna imsak vakti demişiz. "İmsak"a tedbir olarak bir "temkin müddeti" de konulabilir. "Temkin"li imsak da, imsakın temkinsiz olan kendisi de caizdir. Yani temkin dinen zarurî bir hü­küm değil, zaman tesbiti imkânının ve saatin bu kadar yaygın olmadığı devirlerden kalan bir tedbirdir. Doğru­su şu ki, yatsı vaktinin çıkması; oruçlu için zarurî imsa­kın başlaması ve sabah namazı vaktinin girmesi, her üçü de aynı andır.

Şimdi ne deniliyor? "Diyanet takvimlerinde temkin kaldırıldı, öyleyse kimin evinde Diyanet takvimi var­sa, ona uymasın!" Böyle deniliyor... Hem de ne zaman? Bu takvimler yedi yıl kullanıldıktan sonra... Adama, "Yedi yıldır nerede idin?" demezler mi?

"Temkinsizlikte muhatara var" deniliyorsa, bunun yolu kamu efkârını "Acaba hangisi doğru?" diye bu­landırmak mı, yoksa yanlışı gelip kaynağından düzelt­mek midir? Bu yapılsaydı, "temkinsiz" denilen Diya­net takviminde de kâfi temkinin bulunduğu kendilerine izah edilirdi...

"İmsak"ın "ezan" ile başlayacağını ise kimse söy­lemiş değildi.

"Hayır için söylenilen yalan, fitne için söylenilen doğrudan daha hayırlıdır."

Peygamberimiz Efendimiz, "fitne" konusunda bizi çokça uyarmış. "Fitne uykudadır. Allah onu uyandı­rana lanet etsin!" buyurmuş...

Dinî konular hassas konulardır. Gönül işidir... kimse kimsenin gönlü ile "fırka menfaati" hesabına oynamamalı değil mi?

"Kul" ve kamu "hakkı" alanın tevbesi hangi şartlarla makbuldür, herkesten önce "fedallû ve edallû" ikazının muhatap ve mahkûmu olanlar düşünmelidir.

"Fiten-i âhir zaman"dan, Cenâb-ı Hak cümlemizi muhafaza buyursun...