Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
MÜSBET OLMAK MÜSBET DÜŞÜNMEK - 28 Nisan 1989

Müsbet olmak, müsbet düşünmek... En önemli nok­sanımız galiba bu!.. Olumsuz düşünmek; olum­suz davranmakla nereye varabiliriz ki?.. Politikacı ola­rak; '"devlet" ve idare adamı olarak; yazar-çizer ola­rak; sade vatandaş olarak...

İyi düşünce ve iyi niyete İslâmiyet "sevap" biçmiş... "Kötü niyet"e ise -icra edilmedikçe- herhangi bir gü­nah konulmamış... Bundan mıdır, nedir, çevremize karşı hep şüpheci, peşin fikirli, olumsuz tavırlıyız, cemi­yette hazımsızlık, güvensizlik, şüphecilik, dar görüş­lülük, peşin fikirlilik hâkimse bu, terbiye sistemindeki bozukluğun sonucudur.

Etrafımıza "ibret nazarı"yla bir bakalım: "Politika" rüzgârları hep niçin sert eser?.. "İktidar"da iken "mu­halefetin sertliğinden şikâyet eden biz, muhalefete geçince, bize "muhalefet" olanlara rahmet okutan sertliklere niçin ve nasıl geçeriz?.. Dün "iktidar" ol­duğumuz için karşı çıktığımız olumsuzlukları, "muhalefet"e düşünce kendimize nasıl yakıştırırız?

"Sendika"cı olmak, işçiyi veya işvereni temsil et­mekse, temsil ettiklerimizi bile rencide eden "tavır"ları nasıl "meslek" ediniriz?.. İşçinin istediği, geçi­nebilmek... Onun geçimine medar olmayacak ideolojik sapmalarla, bir masum kitleyi nasıl lekeler, zan altına sokarız?..

İdare ve "devlet" adamı olmak, "devlet"çe bir "ba­ba"lığı temsil etmektir, öyleyse, "devlet" adına ko­nuşan bizim yaptığımız nedir?.. "Baba"nın, evlâtların­dan bir kısmını memnun etmek için diğerlerine ale­nen tavır alıp, yüklenmesi gibi, "devlet"i temsil eden­lerin -hatalı da olsalar- vatandaşlardan bir kesim üze­rine alenen tavır alıp-yüklenmeleri, hangi idarî strate­jide yazar? Ya "devlet" olarak karşımıza aldığımız bu insanlar, "devlet"e de sığınamaz olunca, "kul" zayıf­lığı galip gelir de, sığınacak başka melce'ler, başka "devlet"ler ararlarsa, bunun günahı kimin olur?..

Eline her kalem alan "yazar" olur mu?.. Ecdat "Bir oku, bin düşün; bin oku, bir yaz" demiş... Bir mem­lekette eline her kalem alan, aklına her geleni yazar okursa, o memlekette hangi kıymet hükmü; hangi saygı-sevgi; hangi bütünlük kalır?..

Bütün bunlar, düşmanı güldüren, dostları üzen aziz­liklerimiz!..

Bir "Arap" atasözü hatırlarım: "-Bir fikri veya mü­esseseyi yıkmak isterseniz, o fikir ve müesseseye sahip çıkar görünerek, onun karşısında gayrı memnun gruplar oluşturunuz" der... Bir dehşet karşı strateji... Bugün "provokasyon" denilen şey...

Ama ou yapılanları "düşman" değil de, kendimiz yapıyorsak, buna ne denir?.. İş bilmemek mi, yoksa başka şey mi?..

İnsanda "kötülük" değil, "iyilik" esastır. İyilik, kö­tülüğe daima galiptir. Eşyada aslolan "ibaha"; insanlararası münasebetlerde asıl olan "beraet-i zimmet"tir. Politikacı-bürokrat. erbâb-ı kalem, hepimiz bu "müsbet" oluşuma muhtacız...

"İlm-i siyaset", nerede-nasıl davranılacağını bil­mek; davranışlarda "yapıcı" olmaktır. Eski terbiye ve ta'lim sisteminde çocuğa, branşına göre bütün ilim­ler okutulduktan sonra bir de "İlmi siyaset" öğretilirmiş...

Bu son ilim, insan idaresinde; insanlarla münase­betlerde nasıl davranılacağının metodunu gösterirdi. Şimdilerde buna "beşeri münasebetler" deniyor. İn­san psikolojisi, toplum psikolojisi, idare stratejisi, hepsi bunun içinde...

"İlm-i siyaset" denilen şey, "beşeri münasebetler" adıyla bugün hangi kürsülerde okutuluyor bilmiyorum ama, cemiyet içerisinde "davra­nış bozuklukları"nın hâkim bulunduğu bir gerçek. Si­yasî sertliklerin, mesleki asabiyetlerin, yazar-çizer efe­lenmelerinin, günlük hayatta her zaman karşılaştığı­mız, hazımsızlıkların temelinde yatan realite budur.

Allah cümlemize idrak, irfan ve insaf versin...