“Muhacir”, -hususî manâsıyla- Allah için yurdunu terketmek zorunda kalan kişi... Ya da aynı maksatla yurdundan çıkarılan... "Ensar" ise "Allah rızası" için yardım eden... "Muhacir" için en güzel misâl, "müşrik"lerin zulmünden dolayı öz yurtları Mekke'yi terkederek Medine'ye göç eden Sahabe-i Kiram... "Ensar" ise, Medine'de? onlara kucak açan ashab...
Bulgar zulmünden dolayı evlerini, yurtlarını, hatta hısım akrabalarını terkederek Türkiye'ye sığınan insanlarda o "muhacir" salâbetini görebiliyor musunuz? Onlar da "inanç"larından dolayı, yani "Müslüman" oldukları için baskı görmüşlerdi, bunlar da... Zulme karşı onlar da direnmişlerdi, bunlar da...
MUHACİR VE ENSAR
Resmî açıklamalara göre, Türkiye'ye sığınan soydaşların % 80'i akrabalarının yanına yerleştirilmiş... Mecburî tehcir seli her gün binlerle artarak devam etmesine rağmen bu % 80 oranı hiç, azalmadı. Demek, 90 bin dolayında soydaş, akraba himayesinde... Geriye kalan % 20 ise "devlet"in misafiri... "Devlet" ve "millet"in...
10 gün önce 10 bin kişi "iş"e yerleştirilmişti. Herhalde şimdi bu sayı yükseliyor, katlanıyor olmalı... Resmî sektör, özel sektör âdeta bir yarışta. "Ensar" salâbeti ile... Anamur'dan Nail ŞAFAK, Gölbaşı'ndan Mustafa ZORLU telefon ediyor, "Bana da bir aile ayırın" diye... Ankara'dan özçelikler, İstanbul'daki misafir soydaşlarla görüşmeye gideceğimi duyunca, taşıması zor bir konfeksiyon -denk yetiştiriyor birkaç saat içinde... Bankalarda "kurtuluş" hesapları, "kurban" hesapları açılıyor. Kurban bağışı için Türkiye'nin her yanından telefonlar yağıyor, "Nereye başvuralım?" diye... 30 aileye, 50 aileye, 100 aileye hem "iş", hem "barınma" imkânı sağlayan firmalar, müesseseler duyuluyor, peşi peşine... Siz bu "yardım" yarışında bir "ensar" salâbeti görmüyor musunuz?
“HEM MUHACİR, HEM ENSAR”
Bir de hem "muhacir", hem "ensar" şerefini taşıyanlar var... % 80'i barındıran "akraba"lar... Kapılarını can havliyle Türkiye'ye atılanlara açan; evini-yatağını, aşını-çorbasını onlarla paylaşanlar... Bu yönleriyle "ensar" olanlar... Aslında bir yandan da "muhacir"dir onlar... Zira onlar da, 1951'lerden itibaren Türkiye'ye sonu belli o zulümden kaçarak gelenlerdir. Anlaşmalarla, kaçarak, veya sığınarak... O zaman "muhacir" idiler, bugün "ensar" oldular... "Hem muhacir, hem ensar", siz bu gayrete, salâbete ve şerefe imrenmez misiniz?
Dr. Asaf DEMİRBAŞ, bu espriyi iyi yakaladı ye televizyonda ilân etti. "Her biri bir veya birkaç aileyi barındıran o akrabaları da unutmayalım" dedi. Nasıl unutulur ki?.. Bütün dünyaya parmak ısırtan bu "ensar"ca kucak açışın asıl kahramanı onlar...
Bulgar'ın hesap edemediği bir şey var: Felâketlerin milletleri daima diri tuttuğu... Biz biraz "rehavet"e kapılmıştık. Başımızı kaldırıp komşumuza bakmaz; sınırlarımız dışını asla merak etmez olmuştuk. Birbirimizin kıymetini unutmuştuk. Mekkeli müşriklerin zulmü, ortaya önce "muhacir-ensar" kardeşliği, peşinden de kıyamete kadar yaşayacak "İslâm" aksiyonunu doğurmuştu. Bulgar zulmü bugün -görüyorsunuz- küflenmiş birtakım hasletlerimizi geri getirdi. Bu başlangıç inşallah yeni adımların, umulmadık yeni hamlelerin de başlangıç ve müjdesi olur.
Bakalım Bulgar'ın zulmü mü, Ç.Hakk'ın "inanan"lara olan Kur'ân müjdeli vaadi mi, hangisi?..