Kültür Bakanı Sayın Namık Kemal ZEYBEK, VI. 5 Yıllık Kalkınma Planı gereğince bakanlığı tarafından planlanan 'Tasarruf Kültürünü Geliştirme Projesi"ni açıkladı. 22 Haziran 1989 Perşembe günü projede görev alacak bakanlık ve kuruluş temsilcilerine yaptığı konuşmada ise, "kalkınma" ve "millî kültür" münasebeti hakkında âdeta, özlü bir konferans verdi.
"Tasarruf kültürü" ve tasarruf terbiyesinin, "kalkınma" ile nasıl içice bulunduğu bir yana, asıl "millî kültür"ün, "kalkınma" hamlelerini nasıl etkileyeceği; nasıl ateşleyeceği bu kısa, özlü konuşma ile ortaya konuldu. Böylece, "kalkınma planları"nda teorik mânâda yeralsa da, tatbikatta "millî kültürlümüzün ihmal edilmesinin ve bir "fantezi" gibi bir kenara atılmasının bize nelere malolduğu yeniden değerlendirilmiş oldu.
Kalkınma, "insan" işidir. İnsan ve toplumla ilgili her konuda olduğu gibi, onu da millî kültür unsurlarından ayıramazsınız. Millî bünyeden; insanımızın gönül dünyasından; toplu sosyal şuur ve hayat tercihinden... Aksi halde, vücuda uymayan iğreti elbise gibi, ithal edilen veya millî bünyeden, millî şartlardan doğmayan kalkınma planlarının hayal köşklerinde imal edilmiş romantik heveslerden ibaret kaldığı her zaman görülmüştür.
"Batı medenlyeti"nin temelinde Hıristiyanlık vardır. Aslında buna "Batı kalkınması"nın demek lâzım... Zira bugün ulaşılan "medeniyet" seviyesi, şüphesiz bütün insanlığın ortak eseridir. Sadece "Batı"nın değil...
Bugün sözü edilen "sanayi ötesi çağı"n temelinde "sanayi çağı" vardır. "Sanayi çağı"; "rönesans", "reform" vb. tabirlerle dillendirilen Batı'nın "aydınlanma" ve "uyanış" cağlarına dayanır. Bunların da temelinde şüphesiz "İslâm medeniyeti" bulunmaktadır. "İslâm medeniyeti"nin ise "Yunan", "Çin", "Roma" gibi eski medeniyetlerden etkilendiğinde şüphe yoktur.
Kısaca, "medeniyet" bir bütündür ve topyekün insanlığın malıdır. Fakat, bu "bayrak yarışı"nda, her dönemde bayrak kimin elinde ise, oyun onun adı ile anılmıştır. "Batı medeniyeti" tabiri, bu mânâda doğrudur.
"Batı", medeniyet tarihinin bu döneminde "bayrağı" nasıl ele geçirdi? Başka bir tabirle, bu "temsil" hakkını nasıl aldı?.. İşte bu sorunun altında, gerçekte "Hıristiyanlık" vardır. "Rönesans"ın temelinde "reform" hareketlerinin bulunduğu gibi... Kalvinizm'in "Çalışmak kutsal, harcamak haram" diye özetlenebilecek görüşü ise, özellikle "üretim" ve "tüketim" boyutunda "Batı" kalkınmasının gerçek temelidir. "Kapitalist" atılımların, tasarrufların... Sermaye biriktirme çabalarının...
Bu misâl, "kalkınma" ve "kültür" münasebetinde tek örnek değildir. Hangi "kalkınma" örneğini alırsanız alınız, "insan" eliyledir ve temelinde insan aklı ve zekası yanında insan "gönlü" de vardır. "Japon kalkınma modeli"nin tabanında "harakiri"ye kadar uzanan "mes'ûliyet şuuru"nun bulunduğunu izaha gerek var mıdır? İslâm medeniyetinin temelinde İslamiyet'in "İnsana hizmet", "yeryüzünü imar" ilâhi emrinin bulunduğunda kim tereddüt eder? Türkiye'nin problemi, "kalkınma'' ile "insan" ve "kültür" münasebetini kuramamış bulunmasıdır. "Millî bünye''den, millî şartlardan doğmayan ithal kalkınma modelleri vücuda uymamış; millî bünye tarafından reddedilen modeller arasındaki istikrarsız "gel-git"ler, bizi bugünki tereddütlere kadar getirmiştir.
Sayın Zeybek haklıdır: Türkiye'de bugün yapılacak iş, hiç de küçümsenmeyecek "kalkınma" heyecanımızı, temeli binlerce yıllık derinlere uzanan millî kültürümüzle ateşlemektir.