Bugün Hicret'in 1410'uncu yılına giriyoruz. Hz. Peygamber'in "cahil" baskılar sebebiyle Mekke'den Medine'ye "Hicret"i üzerinden 14 asır geçmiş.
10 yıl kadar öncesini hatırlıyorum. Bülent ECEVİT başbakan, Dr. Lütfi DOĞAN devlet bakanı idi. İslâm ülkeleri ile birlikte, Hicret'in 15'inci yüzyılını kutlamıştık. PTT özel "pul" basmış; Maliye Bakanlığı "altın paket" çıkartmış; Millî Eğitim Bakanlığı okullarda özel programlar uygulamış; Gençlik ve Spor Bakanlığı "İslâm Oyunları" adıyla özel turnuva düzenlemiş ve İslâm ülkeleri gençlerini Türkiye'de ağırlamıştı.
Her bakanlık ve kuruluşun tertip ettiği bir faaliyet vardı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, diğer bakanlık ve kuruluşların.
Bunun üzerinden de işte 10 yıldan fazla zaman geçmiş.
"HİCRET SOLUĞU"
"Hicret" hadisesi, niçin kendinden sonraki olaylara; sonunda da bir "takvim"e başlangıç olmuş? İsa Aleyhisselâm'n doğumu gibi...
Şüphesiz, "Hicret" olayının ehemmiyeti sebebiyle... Peygamberimiz Efendimiz ve bir avuç Ashabı, Mekke'de çok görülmüş; akıl almaz baskılar sebebiyle Medine'ye göç ederek bir soluk almışlardı...
"Hicret"ten itibaren İslâmiyet kısa zamanda yayıldı; "devlet" oldu; "1"in- "10"un hesabı yapılırken bugün "1 milyar" oldu ama, dönüp-geriye bakarsak, sanki ne değişti?
Müslümanlar bugün de yer-yer bir "hicret soluğu"na muhtaç... Bugün Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç Mekke'den-Medine'ye "göç"ten daha mı az mübatanalı?.. Batı Trakya'da, Sovyetler ve Çin'de yaşayan Türkler'e yapılan baskı Mekke müşriklerinin cehaletlerinden farklı mı?.. Ve Filistin'de yapılanlar?..
Filistin'de kamera önünde taşla vurula-vurula kemikleri kırılan Müslüman, Bulgaristan'da hayata gözünü açmadan öldürülen bebek ve daha niceleri, bize Mekke'nin bağnaz müşrik cehaletini hatırlatmıyor mu?
Demek yüzyıllar geçse de, insanlığın kaderi değişmiyor?
SARSILAN TEMEL - UÇAN ÇATI
10 yıl önceki kutlamalar dolayısıyla yapılan bir "panel"de Prof. Dr. Nevzat YALÇINTAŞ'ın bir benzetmesi vardı: "Hicret'in 15'inci yüzyılına girerken İslâm dünyasının durumu"nu "temelleri sarsılmış, çatıları uçmuş, duvarları çatlamış bir konağa" benzetmişti.
10 yıl sonra düşünürsek, değişen pek bir şey yok. Temeller biraz daha sarsılmış, duvarlar biraz daha çatlamış o kadar.
İslâm dünyası henüz kendi kaynaklarını, kendi değerlerini, kendi imkânlarını bilmiyor... Henüz kendi kültürümüzü ortaya çıkarabilmiş değiliz. İslâm hukuku, İslâm iktisadı ve "muâmelat"ın diğer konularında geniş bir tedvin faaliyetine ihtiyaç var.
Avrupa bizi biliyor, kaynaklarımızı araştırıyor da, biz henüz bu kaynaklara inemiyoruz. Dahası bunun için cehdimiz de, niyetimiz de yok...
En iyimiz, "cihad"ın sokaktan başlatılması gerektiği kanaatinde... Sokağın sesinin daha yüksek oluşunun sebebi bu.
Bilim ve teknikte ilerleme, geniş kültür sentezine ulaşmış milletlerin işidir. Karmaşık dünya problemleri, "heyeca"nla halledilemez. Plan, proje ve şuurlu-ilmi faaliyet dün de, bugün de başarının tek şartıdır.
Hicret'in 1410'uncu yılı İslâm ülkelerinde bu yıl da kutlanacak ama, bakalım konu'nun geçmiş ve istikbal boyutunda bu yönü üzerinde duran olacak mı?