Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
DERGAH-I HACI BEKTAŞ VELİ - 18 Ağustos 1989

1981-82 yılları idi... Televizyonda, Devlet Bakanı Mehmet ÖZGÜNEŞ'in bir konuşmasına rastladım. Mevlâna törenleri dolayısıyla yaptığı bu ko­nuşmada "asker-bakan" Özgüneş -özetle- şöyle diyordu:

"Bu erler-erenler, dervişler, gazi-dervişler deyip-geçmeyin!.. Diyarı Rûm olan Anadolu'yu Türkleştiren-Müslümanlaştıran; ebedî Türk yur­du yapan işte bu erler, bu dervişlerdir. Onlar olmasa; onların manevi fetihleri, manevî müdaha­leleri olmasa, bu topraklar belki de Türk ve Müslüman değildi."

Doğru idi... Horasan, Maverâünnehir, kısaca Tür­kistan ne velûd bir kaynak imiş ki, Hoca Ahmet Yesevî patentli yüzlerce-binlerce maneviyat büyüğü ''Hedef Diyarı Rûm" deyip yola çıkmış; Anadolu’yu "ebedî Türk yurdu" yapmışlardır...

"HACI BEKTAŞ" BİR OCAK
"Pir-i Türkistan"; "Şeyh-i Gazi Dervişan" Ho­ca Ahmet Yesevî'den "Sulucakarahöyük'ü sana yurt verdik" emrini aldıktan sonra, bugün adı "Ha­cı Bektaş" olan maneviyat yurduna gelip-yerleşen Mehmet Bektaş, ol-himmetle Hacıbektaş olmuş; Selçuklu'nun inkırazından sonra Anadolu'da kurulacak "Devlet ebed-müddet"in maneviyat harcıyla karıl­mış temellerini yine ol-himmet ve hikmetle atmış; "Gazi derviş" geleneğini kendisinden sonra sürdü­recek maneviyat erlerine elvermiş; himmet-etmiş; Anadolu'yu her türlü Yunanî-melâmî bid'atlardan temizleyerek millî-dinî bütünlüğü sağlayan "görünmez" bir "güç" olarak günümüze kadar hük­metmiştir.

Ol "hüküm"dür ki, Şeyh Edebalî'ler, Hacı Bayram Velî'ler, Emir Buharîler, "Mevlânâ Yunus-Hacı Bektaş Velî" tavassutu ile koca Hoca Ahmet Yesevî ge­leneğini manevî harcımız olarak bu topraklara karmışlar-katmışlardır.

Bu yıl, 657'nci yıldönümünde 26'ncısını kutladığı­mız Hacı Bektaş törenlerinde bir yandan "-Niçin 657'nci değil de, 26'ncı?" diye kahırla sorarken, diğer yandan, Kültür Bakanı'mızın, "Hacı Bektaş"ın da içinde bulunduğu ve vatan bütünlüğümüzün ger­çek temeli; gerçek teminatı olan fikryatın canlı tutu­lacağına dair sözü ile teselli bulduk.

Hacı Bayram'lar, Hacı Bektaş'lar, Emir Buharîler, Mevlânâ-Yunus ve Şeyh Edebalî'ler bizi "bir"leştiren, ayakta tutan ocaklardır. Onların birbirlerinden haberdar; birbirlerine kaynak fikriyatından uzak dur­mak, son Türk yurdu Anadolu'nun bölge-bölge bö­lünmek istenen bütünlüğüne kıymak demektir.

VAHDET HAVUZU

Birbirlerini büyüterek büyüyen o büyükler, birer "vahdet" havuzudur.

İşte Hacı Bektaş'ın "Makalat"ından bize söyle­nen birkaç ikaz;

“- Şeriatın evvel makamı iman getirmektir. İkinci makamı ilim öğrenmek... üçüncüsü namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak, gücü yeterse hacca varmak ve gaza eylemektir. Hak yolda cihattan kaçmayup, cenabetten temlzlenmektür.”

"-Şimdi azizim: Marifet ağacının başı tevhit"tir. Özü iman, yaprakları Ulam, gövdesi yakındır. Kökü tevekkül, dalları münkerattan nehly, suyu havf-u recadır. Meyvesi ilim, yeri mü'minin gönlüdür. Başı arştan daha yüksektir."

"-Sermaye var, kar var, zarar var. İman serma­yedir, öteki emirler kar... İmansız kalmak, serma­yeyi kaybetmek demektir."

"-Şimdi için kibir, hased, cimrilik, kıskançlık, öfke, kahkaha ve maskaralıklarla dolu... Azizim, bunların hangi kitapta yeri var?"

"-Sözü kısa tuttuk... Gerçek canlara az söz yeter."

İşte "Dergâhı Hacı Bektaş" ve onun mesajı ... Hangimiz müstağniyiz?