Türkiye Diyanet Vakfı tarafından başlatılan "Kutlu Doğum Haftası" dün başladı. 12 Ekim’den 17 Ekim'e kadar devam edecek hafta boyunca yedi ayrı salonda ilmî oturumlar yapılacak; 35 bilim adamı ve uzman Hz. Peygamber'in çağlar kuşatan mesajını değerlendirecekler.
Bu seneye kadar Hz. Peygamber'in kutlu doğumu sadece "mevlid" ve va'zlarla kutlanırken, bu yıl camilerden salonlara taşılması akademik kariyer sahibi bilim adamlarının, onun kutlu mesajını değerlendirecek olması; şüphesiz din hizmetleri alanında son yılların bir diri hamlesidir. Türkiye Diyanet Vakfı'nı bu teşebbüsünden ve himmetinden dolayı tebrik ediyorum. Şunun için: En büyük bilgisizlik, -herhalde- bilindiği zannedilen ama gerçekte bilinmeyen bilgisizliktir. C.Hakk'ın hükmü kıyamete kadar devam edecek son mesajını -itiraf edelim ki- bütün insanlığa çare olarak gerçek esprisi ile bilmiyoruz. Zengin ve muhtevalı "Kutlu Doğum" programlarının bu "az bilinen"in bilinmesi yolunda canlı bir adım olmasını temenni ediyorum.
Onun doğumu, sadece ihtiyar "arz"ın ve insanlığın değil, "kâinat"ın en büyük hadisesidir.
63 yıllık beşerî hayatın 23 yılına sığan inanılmaz hamulede, 632'den günümüze, günümüzden kıyamete kadar devam edecek olan devâsâ aksiyon ve hamlelerin potansiyel gücü saklı idi.
Gerçekten de Hz. Peygamber cahil ve serkeş bâdiye ehlini kul gücü taşımaz bir celâdet ve imanla, 23 yıl gibi bir kısa zamanda risalet ve nübüvvetin hikmet potasında eritmiş; yeni baştan döküp şekillendirmiştir.
"Bu potansiyel güçtür ki, dağınık çöl aşiretleri birleşmiş; vahdetin pençesi, puttan ilâhları devirmiş; insan hakları İslâmî prensiplerle teminat altına alınmış; İslâm orduları ülkeler geçmiş, denizler aşmış; her uzandığı yere nizam, adalet ve sevgi götürmüştür. (Samiha Ayverdi: Türk Tarihinde Osmanlı Asırları, 15-16)."
Bu, insana insanlığı öğreten bir gerçek inkılâptı!.. Bugün kaybettiğimiz... O doğum onun için "kutlu", o doğumun "bilgi çağı" denilen bir çağda böylesine yüklü programlarla kutlanması, onun için bir yeni "hamle"dir, yahut bir "hamle"nin müjdesi...
EBEDİ MESAJ
Mekke'de ilk tebliğden sonra bir "Asr-ı Saadet" doğmuştu. Güçsüzün, yoksulun, yetimin, dulun, mazlumun devletin teminatında olduğu, Halife-i Müslimîn'in, sırtında yoksula nevale taşıdığı... Kurdun ısırdığı koyunun hesabının devletten sorulduğu... Hizmetçinin efendi ile aynı sofraya oturduğu... Çalıştırılana gerçek hakettiğinin alnı kurumadan verildiği... Mülkiyetin, haysiyetin ve ırzın korunduğu... Tek ve toplu köleliğin kalktığı... Hazinenin kilitsiz, nöbetçisiz muhafaza edildiği... Soy ve renk hâkimiyetinin sona erdiği... Müslüman'la Musevî'nin aynı şehir, devlette emniyetle yaşadıkları... Böylece sosyal barışın, iş barışının, siyasî barışın, aile barışının, iç ve dış barışın sağlandığı.
İnsanlık bu "tebliğ"e bugün de muhtaç. Bugün her zamandan daha çok muhtaç...
Türkiye Diyanet Vakfı'nın "İslâm Ansiklopedisi" teşebbüsünden sonra bir hafta devam edecek olan bu yoğun ilmî faaliyeti, küftür hayatımızdaki boşluğu doldurabilecek mi? Eğer öyle ise, "Kutlu Doğum''un onbeş asır sonraki bir mucizesi de bu olacak.