Aziz NESİN, geçen hafta bugün sona eren "2. Milli Kültür Şûrası"na "üye" olarak çağrılmıştı. Söylemek istediği bir şey varsa artık "kapalı kapılar" ardında değil, bilim adamları ve uzmanlar önünde söylemesi istenmişti. Herhalde doğru olan da bu idi.
İki şey dikkati çekti: 1-Konuşmasını yapacağı saatte şûra salonunu kendisini dinletmek istediği taraftarları ile doldurdu. Konuşma bitince de salonu topluca terkettiler. 2-Söylediği şeyler, 40 yıl önce söyledikleriydi: "Türk kültürü" değil, "Türkiye kültürleri"; "Türk halkı" değil, "Türkiye halkları" gibi sloganlar... Sayın Refik ERDURAN dahil, birçok şûra üyesi, bu "değişmez" inat ve "çirkinlik"e dikkat çektiler.
BİR BAŞKA DEĞİŞMEZLİK
Geçtiğimiz hafta; 40 yıldır değişmediğini gördüğümüz bir başka "inat"la karşılaştık. Mukabil cepheden, bu defa "din" adına yapılan bir yanlışlıkla: "Bu memlekette sadece biz Müslüman'ız!" yanlışı ile...
Bu "enaniyet", ihlâs ve "kemâl" ile nasıl bağdaşır? Bağdaşmadığı şuradan belli ki, bu temel yanlıştan sonra "fitne" derecesine varan başka yanlışlar da furya ediyor: "Türkiye darü'l-harptir. Kumar caiz, faiz helâldir... Bir harp diyarı olan Türkiye'de Müslümanlar'a cuma namazı farz değildir. İmam-hatip okulu mezunları hakiki Müslüman değildir. İmam-hatip okulu mezunu imamların arkasında namaz kılınmaz" ve daha başkaları...
"Enaniyet"in bizi getirdiği noktaya bakınız!. Bugün hemen bütün camilerde, imam-hatip okulu mezunu elemanlar imamlık yapıyor... Edirne'den Kars'a bütün millet ise, işte onların arkasında namaz kılıyor. Şimdi şunu mu demek istiyoruz: ''Ey millet camilere gitmeyin!.. Kıldığınız namazlar şüphelidir!.. Cuma da kılmayın, zira farz değildir. Hele bu imamların arkasında hiç kılmayın!.. Kumar, faiz ve daha başka şeyler mi, onlardan da çekinmeyin! Zira Türkiye bir harp diyarıdır!"
İnanmak güç... Bunları söyleyen "sıradan" bir "mübtedi" ve "heveskâr" değil de, bir "masum" kesimin "ağabey" olarak bildiği "büyük" ise, işte o zaman daha da güç...
A efendim, Türkiye bugün esir Müslüman-Türk illerinin son sığınağı; dağınık İslâm ülkelerinin ise tek ümidi... Gelin "bir kubbesine mevla titrer" bu ülkeyi "faiz"i helâl, "kumar"ı meşru, halkı tek tek silâha sarılmaya şer'an mecbur, "diyar-ı harp" bir ülke haline getirmeyelim!.. Yoksa "Lübnan"a döneriz!.. Bu, şer'an da yanlış bir "fitne" ve "fesat", sonunda ise "vebal" olur.
İŞİN DOĞRUSU
İşin doğrusu "geçmiş"i ve onun şartlarını geride bırakıp, kendimizi ve çevremizi yeniden değerlendirmek, hele de "cemaat"tan ayrılmamaktır.
Ne herkese aykırı "Türkiye halkları" bilgiçliği; ne de "halef-selef" Diyanet reisleri başta, "din câmiası"na ters, dine bühtan "din uzmanlığı" zehabı bizi yüceltir.
Milli bütünlük ve o bütünlüğü sağlayan dinî kıymet hükümleri, hepimizi ayakta tutan değerlerdir.
Türkiye ve dünya, "dün"e göre çok değişmiş ve değişmektedir. Ona ayak uydurmak ve hadiselerin gerisinde kalmamak, belki bizim için de "fa'l-i hayr" olur.