Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
İSLAMİYET, İLMİ VE İLMİ ARAŞTIRMALARI TEŞVİK ETMİŞTİR - 1 Ekim 1982

İslâmiyet ilme, ilmi çalışma ve araş­tırmalara önem vermiştir. Gerek ayet ve hadislerde, gerek din kitaplarında bu konuya geniş yer verilmiştir.

“Bilinmeyen”i çözmek, eşyaya bakıp yaratanı bulmak, dağı - taşı toprağı ya­rarlı kılmak, tabiattaki incelik ve gü­zelliklerden ilâhi kudrete yükselmek, insanın görevidir.

"Rabbınız yeryüzünde sizi kendisine hafife kıldı. Sizi arzı işlemeye, onun nimetlerinden yararlanmaya memur eyledi ve diğer yaratılmışlara hâkim kıldı" ayeti bunu ifade eder.

"Yârabbi, bana eşyanın hakikatini Öğret!" hadisi, insanın bilinmeyene inmek, maddenin analiz ve sentezine yönelmek, "Bilinmeyen"den bilinen en yüceye yükselmek görevinin en güzel örneğidir.

“Nereye baksam Allah'ın yüceliğini görüyorum” sözü Bunu te'yid eder.

“İlim öğrenmek, kadın ve erkek her Müslüman’a farzdır” hadisi, ilim tahsilinin terki caiz olmayan bir yü­kümlülük olduğunu belirtmektedir. Ha­diste kastedilen, hem din nemlerinin, hem müsbet ilimlerin öğrenilmesidir. Büyük telâm Bilgini Gazzâlî, "İhyâ-ül Ulûm"unda matematik, astro­nomi, cebir ve benzeri müspet ilimlerin öğrenilmesinin de "Farz" olduğunu be­lirtmektedir.

Nitekim “İlim iki çeşittir: Biri din ilmi, diğeri insanların yaşamaları için gerekli diğer bilgilerdir" hadisi bunu te’yid eder.

Gücünüz yettiği kadar kuvvet ha­zırlayınız!" ayeti; "Düşmana düşmanın silahı ile mukabele ediniz!" hadisi, ilmî çalışma ve teknik araştırmaların İs­lâmiyet'in kesin emirleri olduğunu be­lirten kaynaklardan birkaçıdır.

"İki günü birbirine eşit olan aldan­mıştır" ve "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışınız" hadisleri de bu emirlerin tekrarıdır.

O halde geçmiş ve gelecek bütün bi­limlerin ilmi metodlarla tahlili, bu tahlil ve analizden yeni sentezlere ulaşılması, Müslümanlar için farz ve şarttır. İslâm Peygamberi, Medine'ye hicretle birlikte Müslümanlara bu hedefi göstermiştir.

Müslümanlığın ilme ve müsbet bilgi­lere karşı kesin tutumu sebebiyle İslâmiyet’in doğuşundan kısa bir süre sonra İslâm dünyasında yoğun bir ilim faaliyeti başlamıştır. 4 Halife devri "Kur'an" ve "Hadis" kaynak­larının derlenmesi ve fetihlerle geçtikten sonra, Emevî ve Abbasî impa­ratorlukları devirlerinde yerleşik bir medeniyet oluşmuştur.

Özellikle "Endülüs Emevîleri" dev­rinde "Tıb", "Astronomi", "Mate­matik", "Cebir" ve "Mimarî" alanla­rında o güne kadar görülmemiş bir ilim ve medeniyet atılımı sergilen­miştir.

Harun Reşid zamanında Bağdat'ta çok sayıda şair, hukukçu, hekim, mü­zisyen ve san'atkâr toplanmış, Me'mun zamanında Bağdat'ta bir "İlimler Aka­demisi" ve bir Fen Üniversitesi olan. "Beyt-ül Hikme", Bağdat ve Tedmür'de rasathaneler kurulmuş; hekimler, hâkimler, müzisyenler, şairler, mate­matikçiler, astronomlar himaye gör­müştür.

Bu üniversite ve akademilerin kurul­masından sonra İslâm dünyasında ilmî çalışmalar canlanmıştır.

İbn-i Sina'lar, Uluğ Beyler, İbrahim Hakkı'lar, Pîrî Reis'ler yetiştiren Müs­lüman - Türk tarihi de Cihannüma’lar Cihanküşâlar, Kanun Fi'ttıb’lar, Marifetnameler'le bu aydınlık medeniyet­teki yerini almıştır.

Bu ilmi gayret ve himmettir ki, ilk dispanserleri, ilk eczaneleri açanlar Müslümanlar olmuştur.

Müslümanlığın bu "Farz" emrine ve İslâm tarihindeki eşsiz medeniyet atı­lımına rağmen Müslümanlar sonraki devirlerde bu mirasa sahip çıkamamışlardır.

Bu sebeple enerjiyi işe tatbik eden; elektriği, telefonu, telgrafı bulan biz ol­madık. Güneş ışınlarım enerjiye çevir­me, deniz suyunu tatlı su haline getir­me, yosundan yiyecek yapma, hava ve suyu petrol yerine ikame etme çalış­malarını sürdüren de biz değiliz.

Aynı gerileme din ilimlerinde de gö­rülmüştür.

Şimdi bize düşen, kendi öz kültürü­müzü ilmî metodlarla yeniden araş­tırmak; "Eşyanın hakikatini öğrenme" mecburiyetini belirten hadise uya­rak maddenin analiz ve sentezine yö­nelmek; bilinmeyeni bulmaya azmet­mek; ilim ve teknikte ileri ülkelerin ilmî seviyelerine yetişmek; onları tenkit ve tahlil edebilecek, senteze ulaşabilecek merhaleye varmaktır.

Zira İslâmiyet ilim öğrenmeye, ilmi çalışma ve araştırmaları "Farz" saymıştır.