Sünnetüllah dediğimiz kâinattaki değişmez düzen; determinist gerçeklik, insana bir yandan "İNTİZAM" fikrini aşılamış, diğer yandan ilmi inceleme ve araştırmaların yolunu açmıştır.
Maddenin en küçük parçası olan "ATOM"un yapısından, kâinatın düzenli işleyişine kadar bütün varlık âlemi, gerçekte ilâhi bir san'attır.
Canlı organizmaların, özellikle insanın organik ve ruhi yapısının değişmez fonksiyonları "KAİNAT" dediğimiz ilâhi san'atın görüntüleridirler.
İbadetlerimizde bile bu intizam ve seldi düzen vardır.
Cenâb-ı Hak san'at ve nimetini insanların üzerinde görmeyi dilemektedir. "Allah nimetini kulunun üzerinde görmeyi diler" ayeti bunu belirtir. Ayette servetin; varlığın; güzel yaşamak, güzel görünmek, düzenli ve güzel bir hayat sürmekte kullanılmasının; akıllı, intizamlı bir hayat kurulmasının tavsiye buyurulduğunu söylemek mümkündür.
Kur'an’ın "TERTİL" üzere okunmasını emreden ayet de, aynı intizam ve güzellik tercihinin teyididir.
"Allah, kulunun yaptığı işi intizamlı ve güzel yapmasını sever" buyuran Peygamberimiz, düzgün ve güzel yaşamış; güzel yaşamamızı, güzeli yaşamamızı istemiştir.
Bu estetik duygusudur ki, Mimar Sinan’a Süleymaniye'yi; Sedefkâr Mehmet Ağa'ya Sultanahmed'i; Itriye, Dede Efendiye eşsiz bestelerini; ince had ustalarına had san'atının kalıcı, muhteşem eserlerini yaptırmıştır.
Kıraatı san'atlaştırarak eşsiz beste ve söyleyişleri; yazıyı san'atlaştırarak "Aklâm-ı Sitte"yi; kûfî, sülüs, nesih, ta'lik, nesta'lik, divâni, rik'a had çeşitlerini ortaya koyan, bu intizamlı-düzenli yaşama prensibidir.
İslâmiyet, güzel san'atların koruyucusudur. Dinimiz, her inşam güzeli bulmak, güzel yaşamak görevi ile yükümlü tutmuştur. Bu bakımdan Müslümanlık, girdiği her ülkenin sadece dinini değil, sosyal ve kültürel durumunu da etkilemiştir.
İslâmiyet'in Mekke'de eşi görülmemiş bir edebiyat ve şiir denizi üzerine doğduğunu söylemek yanlış değildir.
İslamiyetin ana-kaynağı Kur’an-ı Kerim, Arab dilinin en güzel eserlerini verdiği böyle bir ortamda ifade san'atının en veciz ve eşsiz örneği olarak indirilmiştir.
Kuranın gelişi, Kabe duvarına altın mürekkeble yazılarak asılan 7 askı şairlerinin şiirlerini gözden düşürmüş; İmrül Kays, Tarafa, Züheyr... gibi şairler yetiştiren Arab şiiri, Kur'anın eşsiz ifadesi ve icazı karşısında gölgede kalmıştır.
İslâmiyet'ten önce zirveye ulaşan güzel söz söyleme ve şiir geleneği, eşsiz Kur'an-ı Kerim örneğinden sonra da devam etmiştir. Edebiyat ve şiir İslâm dünyasında güzel san'atlar alanında hemen daima üzerinde durulan bir san'at dalı olmuştur.
İslâmiyet'in güzel san'atlara verdiği önem şiir ve edebiyattan ibaret değildir. İslâm san'atkârlan, güzel san'atlann her dalında; resimde, mimaride, plâstik san'atlarda, had ve musikide güzel eserler vermişlerdir.
İslâmiyet'in san'at anlayışı, cihanşümul estetik duygusunun tezahürüdür. Her sanatkâr bu güzellik duygusunu kendi anlayışına göre geliştirmiş, kendisini emperyalist bir bağla kayıtlı görmemiştir.
Bu sebeple İslâmiyet'i kabul eden milletlerin milli san'at karakterleri, İslâmiyet'in san'at anlayışı içerisinde erimemiştir. Güzel san'atlann her bölümünde her san'atkâr kendi ülkesinin ananevi san'at temeli üzerinden kendi ayrı üslûbunu kazanmış ve devam ettirmiştir.
Bugün bile Çin'deki bir cami ile İran ve Hindistan'daki cami arasında; bir Türk minaresi ile bir Arab ve İran minaresi arasındaki üslûp farkını görmemek imkânsızdır.
İslâm san'atı içerisinde serpilip büyüyen Türk san'atı sadelik, ahenk ve mantıkiliği ile varlığını bütün dünyaya duyurmuştur.
Müslüman-Türk san'atkârları iman coşkunluklarını mimari zevkleri ile mermere, yazı ve had zevkleri ile sahifelere büyük bir incelikle islemişler, imanlarını abideleştirmişlerdir.
İslâmiyet'in güzel san'atlara verdiği önem belirtilenlerden ibaret değildir. İslâm medeniyetinde güzel san'atların her dalında görülen eşsiz güzellikler bunun isbatıdır.