Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
İSLAMİYET GÜZEL SANATLARIN KORUYUCUSUDUR - 8 Ekim 1982

Sünnetüllah dediğimiz kâinattaki değişmez düzen; determinist ger­çeklik, insana bir yandan "İNTİZAM" fikrini aşılamış, diğer yandan ilmi ince­leme ve araştırmaların yolunu açmıştır.

Maddenin en küçük parçası olan "ATOM"un yapısından, kâinatın dü­zenli işleyişine kadar bütün varlık âle­mi, gerçekte ilâhi bir san'attır.

Canlı organizmaların, özellikle insa­nın organik ve ruhi yapısının değişmez fonksiyonları "KAİNAT" dediğimiz ilâhi san'atın görüntüleridirler.

İbadetlerimizde bile bu intizam ve seldi düzen vardır.

Cenâb-ı Hak san'at ve nimetini insan­ların üzerinde görmeyi dilemektedir. "Allah nimetini kulunun üzerinde gör­meyi diler" ayeti bunu belirtir. Ayette servetin; varlığın; güzel yaşamak, güzel görünmek, düzenli ve güzel bir hayat sürmekte kullanılmasının; akıllı, inti­zamlı bir hayat kurulmasının tavsiye buyurulduğunu söylemek mümkündür.

Kur'an’ın "TERTİL" üzere okunma­sını emreden ayet de, aynı intizam ve güzellik tercihinin teyididir.

"Allah, kulunun yaptığı işi intizamlı ve güzel yapmasını sever" buyuran Peygamberimiz, düzgün ve güzel yaşa­mış; güzel yaşamamızı, güzeli yaşama­mızı istemiştir.

Bu estetik duygusudur ki, Mimar Sinan’a Süleymaniye'yi; Sedefkâr Meh­met Ağa'ya Sultanahmed'i; Itriye, Dede Efendiye eşsiz bestelerini; ince had ustalarına had san'atının kalıcı, muhteşem eserlerini yaptırmıştır.

Kıraatı san'atlaştırarak eşsiz beste ve söyleyişleri; yazıyı san'atlaştırarak "Aklâm-ı Sitte"yi; kûfî, sülüs, nesih, ta'lik, nesta'lik, divâni, rik'a had çeşit­lerini ortaya koyan, bu intizamlı-düzenli yaşama prensibidir.

İslâmiyet, güzel san'atların koruyucusudur. Dinimiz, her inşam güzeli bul­mak, güzel yaşamak görevi ile yükümlü tutmuştur. Bu bakımdan Müslüman­lık, girdiği her ülkenin sadece dinini de­ğil, sosyal ve kültürel durumunu da et­kilemiştir.

İslâmiyet'in Mekke'de eşi görülme­miş bir edebiyat ve şiir denizi üzerine doğduğunu söylemek yanlış değildir.

İslamiyetin ana-kaynağı Kur’an-ı Kerim, Arab dilinin en güzel eserlerini verdiği böyle bir ortamda ifade san'atı­nın en veciz ve eşsiz örneği olarak indi­rilmiştir.

Kuranın gelişi, Kabe duvarına altın mürekkeble yazılarak asılan 7 askı şair­lerinin şiirlerini gözden düşürmüş; İmrül Kays, Tarafa, Züheyr... gibi şairler yetiştiren Arab şiiri, Kur'anın eşsiz ifadesi ve icazı karşısında gölgede kalmıştır.

İslâmiyet'ten önce zirveye ulaşan gü­zel söz söyleme ve şiir geleneği, eşsiz Kur'an-ı Kerim örneğinden sonra da de­vam etmiştir. Edebiyat ve şiir İslâm dünyasında güzel san'atlar alanında he­men daima üzerinde durulan bir san'at dalı olmuştur.

İslâmiyet'in güzel san'atlara verdiği önem şiir ve edebiyattan ibaret değil­dir. İslâm san'atkârlan, güzel san'atla­nn her dalında; resimde, mimaride, plâs­tik san'atlarda, had ve musikide güzel eserler vermişlerdir.

İslâmiyet'in san'at anlayışı, cihanşü­mul estetik duygusunun tezahürüdür. Her sanatkâr bu güzellik duygusunu kendi anlayışına göre geliştirmiş, ken­disini emperyalist bir bağla kayıtlı gör­memiştir.

Bu sebeple İslâmiyet'i kabul eden milletlerin milli san'at karakterleri, İslâmiyet'in san'at anlayışı içerisinde erimemiştir. Güzel san'atlann her bölü­münde her san'atkâr kendi ülkesinin ananevi san'at temeli üzerinden kendi ayrı üslûbunu kazanmış ve devam ettir­miştir.

Bugün bile Çin'deki bir cami ile İran ve Hindistan'daki cami arasında; bir Türk minaresi ile bir Arab ve İran mina­resi arasındaki üslûp farkını görmemek imkânsızdır.

İslâm san'atı içerisinde serpilip büyü­yen Türk san'atı sadelik, ahenk ve mantıkiliği ile varlığını bütün dünyaya du­yurmuştur.

Müslüman-Türk san'atkârları iman coşkunluklarını mimari zevkleri ile mer­mere, yazı ve had zevkleri ile sahifelere büyük bir incelikle islemişler, imanla­rını abideleştirmişlerdir.

İslâmiyet'in güzel san'atlara verdiği önem belirtilenlerden ibaret değildir. İslâm medeniyetinde güzel san'atların her dalında görülen eşsiz güzellikler bu­nun isbatıdır.