İnsan dinamik bir varlıktır. "Allah'ın yeryüzünde kendisine halife olarak yarattığı" insanın vazifesi Allah'a kulluk ve yeryüzünü imar etmektir.
Din, kâinat ve tabiat kanunları ile hemâ-henktir. Kâinatın işleyişi ve tabiat kanunları din mefhumunun içerisindedir.
Dünya ve âhiret, birbiriyle ilgisiz ayrı mefhumlar değildir, ikisi de insanlar için yaratılan; biri diğerinin devamı olan; birbiriyle münâsebeti bulunan barışık iki âlemdir, insan hem dünyasını, hem âhiretini kazanmak; mâmur etmek; aydınlatmak zorundadır.
"Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çatılşma" nin, "Yarın ölecekmiş gibi âhirete hazırlanma" nin mânâsı budur.
Büyük müfessirler, "Yeryüzünü imâr etmenin; yeryüzündeki kuvvet ve enerji noktalarını keşfetmenin; hammadde kaynaklarını bulup işletmenin; Allah'ın verdiği maddi imkânları akıl gücü ile geliştirerek hayatın ilerlemesi için kullanmanın "UBUDİYET (Kulluk)" mefhumu içerisinde bulunduğunu" belirtmişlerdir.
Yeryüzünü mâmur etmek; yeraltı ve yerüstü kaynaklarını değerlendirmek, olmayanı Allah'ın verdiği güçle imâl ve varetmek, "İBADET" cümlesindendir; Allah'ın emridir...
Müslümanlık, sadece camide ve seccadede bırakılan bir konu değildir.
Topraklar boş kalır; çaylar- ırmaklar- nehirler boşa akıp giderken, meskenet ve zillet içerisinde başkalarına el açmak, Müslümanlık değildir!...
"Veren el, alan elden üstündür!.." Yanlış tevekkül anlayışı, "Bir lokma, bir hırka" iftirası, Müslümanlığın malı değildir!..
"İki günü birbirine eşit olan" olgun mü'min sayılmamıştır.
"İnsan için çalışmasından başka birsey yoktur!.. Çalışan, mükâfatını dünyada da, âhirette de görecektir" hükümleri, Allah'ın emridir...
"Dünyasını âhireti için, âhiretini dünyası için bırakan, hayırlınız değildir... Dünya âhirete götüren bir vasıtadır... Çalışın, insanlara yük olmayın!..." ikazı Peygamber buyruğudur...
İslam Dini, insanların dünyada müreffeh, âhirette mesud olmalarını hedef almıştır. Dünyadaki güç ve refahın da, âhiretteki saadetin de temeli çalışmaktır...
Bütün iyiliklerin, sıhhat, servet ve saadetin kaynağı çalışmaktır...
İnsanın Allah yanındaki kıymeti, güzel olarak yaptığı şeydir.
Tembelliğin Müslümanlıkta yeri yoktur...
Toprağı yeşertmek, arzın derinliklerine inmek, fezanın sonsuzluklarında ilerlemek, Allah'ın insana verdiği kulluk vazifesidir.
İnsan, dünyada yaşarken, Allah tarafından verilen bir vazifeyi yerine getirmektedir. Yapılan her fiilde, atılan her adımda Allah'ın prensip emirleri vardır...
Toprakla uğraşan çiftçi, tezgâhta çalışan esnaf, çarkını döndüren san'atkâr Allah'ın hu-zurundadır, Allah'ın emrini yapmaktadır. Zirâi kalkınma, sınaî hamle, ticarî çaba, ilmî tırmanma... Hep, Allah'ın hoşnutluğuna açılan kapıdır.
"Zaman" en büyük servettir.
Hayat, insana değerlendirilmek, yeşertilmek, yüceltilmek için Allah tarafından verilen kutsal bir emanettir..
"Bir kimse, kendini ve bakmakla mükellef olduğu yakınlarını geçindirmek için yola çıkmışsa Allah yolundadır..." öyleyse sabana yapışan el, ibadettedir... Fabrika işleten beyin ibadettedir... Denizin diplerinde, arzın derinliklerinde, fezanın sonsuzluğunda, insanlık için deva arayan insan ibadettedir. Yeter ki, bunlar, "Allah emretti" diye yapılmış bulunsun..
Müslümanlık çalışma dinidir.. Çalışmayan insanın Müslümanlıkta yeri yoktur..
Ahireti kazanıyorum diye, dünyayı terk eden, Allah'ın emrini terketmektedir.. Dünyayı kazanıyorum diye âhirete hazırlanmayı bırakan, tek kürekle; tek kanatla okyanuslara" açılandır...
Müslüman, güçlü insandır... Güçlü olmak için zamanla yarışmayan, gerçek Müslüman değildir.. "Gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayınız!.." Allah buyruğu bunu âmirdir..
“Kuvvetli mü'min, zayıf mü'minden hayırlıdır..”
Hiç kimse, dünyadan el-etek çekmeyi Müslümanlık sanmamalıdır...
Müslümanlık, Allah'ın emrettiği şekilde yaşamak, arzı yeşertmek, fezayı fethetmektir..
Dünya yürümekte, ihtiyaçlar büyümektedir..
Yürüyen ve büyüyen dünyada durmak, çağın gerisinde kalmaktır...
Müslüman yürüyen, büyüyen, yücelen, güçlü, ışıklı insandır... Çevresini yeşerten, etrafını aydınlatandır...
İlerlemek, büyümek, gelişmek mü'minin şiarıdır.. Zira çalışmak ibadettir...