İyilik insanların ortak dilidir. İyi bir söze, bir iyi davranışa, bir güler yüze iyilikle yaklaşmayacak insan yoktur.
İyilik, her kapıyı açan anahtardır, iyilik, Allah'ın rızâsına atılan adımdır, iyilik, sevgiye-barışa açılan kapıdır. İyi insanların dünyası, cennet bahçeleridir. İyilik, cennetten dünyaya tutulan ışık, dünyadan cennete uzanan eldir. Her türlü kötülüğe siperdir.
"İyilikte yardımlaşma" kutsal emri, bunun içindir. "Hayır ve iyiliği tercih" ilâhî esprisi buna emirdir.
İslâmiyet "İyi-Niyet"e "HÜSN-Ü NİYET" demiş, niyeti "Amel" in ölçüsü saymıştır. Her iyiniyete "Ecir" koymuş, her iyilikte bu ecri 10'la katlamıştır.
"EMR-İ Bİ'L MA'RUF" iyilikle emirdir. "NEHY-İ ANİL MÜNKER" iyilikten uzaklaşmaya konulan engeldir. "İyiliği emir, kötülükten nehyeden'ler. "Felâh"a erenlerdir.
"İyi işler yapan", "aldanan" değildir. "Asr'a yemin" eden Allah, bunu âmirdir.
"Bir çirkinliği düzeltmek" iyiliğe yöneltmektir.
"Kötülüklerin çoğalmasını öinleyen iyiler, bizi Allah'ın felâketle cezalandırması"ndan koruyan iyilerdir. "İyilikte çığır açanlar, açtığı iyilik yolunun sevabını kıyamete kadar alanlardır". "İyiliğe dalâlet edenler, iyiliği yapanın ecrine erenlerdir", "iyiliğe çağıranlar, kendilerine uyanların sevaplarını toptan kucaklayanlardır."
"Bir hurmanın yarısı ile de olsa iyilik yapmak" emri, İslâmiyet'in insanlara kazandırmak istediği cihanşümul iyilik esprisidir. İnsanlık bu cihanşümul iyileşme, bütünleşme, dayanışma esprisini kavrayabilse idi, ne cihan boğazlaşmaları ortaya çıkar, ne "Hiroşima" cinneti yaşanırdı.
Fakir zengin kavgalarının; dünya sulhunu tehdit -eden korkunç silâhlanma yarışının temelinde İslâmiyet'in iyilik çağrısını kavrayamayan bu gözü kapalılık vardır.
Müslümanlık, onun için barışın te'minatıdır.
Medine'de "Ensar"dan, "Muhâcirûn"a; "Muhâcirûn"dan "Ensar"a uzatılan iyilik eline insanlık bugün de muhtaçtır.
Müslümanlıkta karıncanın bile hakkı gözetilmiştir. Komşu- komşunun; akraba- akrabanın; ortada kalan- toptan cemiyetin teminatındadır.
Müslüman kişi kendisini aç komşudan, ilâçsız hastadan, sahipsiz yetimden - duldan sorumlu saymıştır.
"Ana-Baba"ya iyilik; konu komşuya iyilik; yolda -darda kalana iyilik, Müslümanın şiarıdır.
Bir güler yüze, bir iyi söze ibadet gözü ile bakılmıştır.
Müslüman- Türk tarihini aydınlatan, mü'minin gönül saksısında serpilip yeşeren bu iyilik çiçeği olmuştur. Müslüman- Türk tarihinde "Harâmî" yoktur. Kul hakkı, herşeyi bağışlayan Allah'ın bile affetmediği dokunulmaz haktır. Düşenin elinden tutmak, İslâmî bir olgunluktur. Sahipsiz ihtiyarlar için, "Dâr-ül Aceze"ler; yetim çocuklar için, "Dâr-üş Şafaka"lar; hastalar için "Şifahâne"ler açanları yoğuran kültür, bu inançtan kaynaklanmıştır.
Ecdadımızın gönüllerinde çağlayan imânla kurdukları yardım kurumları, hiçbir milletin tarihinde yoktur.
Yolcuların ücretsiz konakladıkları kervansaraylar; kimsesiz çocukların terbiyesi için küşad edilen okullar; fakir kızlara çeyiz yapmak, sahipsiz ve hasta hayvanlara bakmak, aceze ve şafaka yurtları açmak için kurulan vakıflar, ancak Müslüman- Türk tarihinde görülebilen iyilik tezahürleridir.
Yük taşıyanların dinlenmeleri için konak taşları dikme anlayışı, ancak bizde vardır..
Bizi, yüzyıllarca ayakta tutan bu ruhtur.
"Zekât, fitre, fidye, kefaret, kurban..." gibi mecburî yardım kurumlarıyla, bunlar dışında kalan, “Sadaka”lar; ecdadımızın inanan-inanmayan, hattâ insan-hayvan farkı gözetmeksizin uzattığı yardım elidir. Bu eli tutanların gönülleri Müslümanlığa ısınmış; bu yola girenlerin duyguları Allah inancı ve insan sevgisi ile bezenmiştir.
Bu sebeple, iyilikle uzanan el, Allah'a uzanan eldir. İyiliğe açılan kapı, cennete açılan kapıdır. İyiliğin idâmesi için savaşmak, Allah yolunda savaşmaktır.
"En hayırlı insan, İnsanlara en faydalı olandır."
İyiliğin sınırı yoktur. Borcunu bağışlamak da, yardım için elini cebine atmak da, yoldan bir taşı kaldırmak da, pazardan dönenin filesinin ucundan tutmak da, bir küçük çocuğu okşamak dâ bir iyiliktir.
"Ne derisi, ne kemiği..." insandan beklenen bir güler yüzdür.
Kötülükte yarar yoktur, iyilik ise, yüzyılların eskitemediği kutsal bir hazinedir.