Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
İSLAMİYET, SOSYAL ADALETİ TEMİNAT ALTINA ALMIŞTIR - 3 Aralık 1982

Toplumda “Sosyal Adalet” in gerçekleştiril­mesi beşerî ve ilâhî iktisat sistemlerinin hedefidir.

Beşerî sistemlerin "Klâsik Haklar" arasın­da çoğunlukla yer vermedikleri, ancak çağdaş iktisat sistemlerinde "Sosyal Haklar" arasın­da yer verilebilen "içtimaî Adalet" asıl temi­natını İslâmiyette bulmuştur.

Gerçekten İslâmiyet sosyal adalet konusun­da çağdaş iktisatçıları hayrete düşürecek sen­tez tedbirler getirmiştir.

İslâmiyet'te "Mülkiyet Hakkı" vardır ve korunan önemli temel haklardandır. Fakat bu hak için kaynakta ve tasarrufta "Meşruiyet" sınırı getirilmiştir.

Bu şu demektir:

Meşru yollardan kazanılan mülkiyet, meşru yollardan tasarruf edilmek şartıyla kutsaldır ve korunmuştur. Meşruiyet şartına uymak kay­dıyla mülkiyet için herhangi bir üst sınır da getirilmemiştir.

Kazandığına sahip olmak, insan fıtratının değişmez ve ortak özelliğidir. Kazandıkları üzerinde tasarruf hürriyeti bulunmayan insan çalışma arzusunu yitirir. Kollektivist sistemler (Bilimsel Sosyalizm ve Komünizm)in yanlışı buradadır.

MEŞRUİYET ŞARTINA UYULMAK KAYDIYLA MÜLKİYETE HERHANGİ BİR SINIR GETİRİLMEMİŞTİR.

Mal biriktirmek için her türlü vasıtayı meşru sayan sistemlerde de toplumun bir kesimi di­ğer kesimlerini her zaman istismar etmiştir. Alın terinin istismarı; karaborsa ve "Meşrui­yet sınırı bulunmayan" mülkiyet anlayışı, in­sanlığa çok pahalıya malolmuştur. Klâsik Kapitalizm'in hatası da buradadır.

İslâmiyet'in iktisadî sistemi bu ifrat ve tef­ritten uzak, ekonomide iki ucu temsil eden kollektivist ve kapitalist sistemlerin hatalarını bertaraf eden ve insan yaratılışına uygun yan­larını nefsinde cem'eden "Nev'i şahsına mün­hasır" bir sistemdir. Ne ondan, ne öbüründen etkilenmiş, ancak her iki anlayışın olumlu bir sentezini temsil etmiştir.

TABİAT KAYNAKLARINDAN TOPLUMUN ÂDİLÂNE ŞEKİLDE İSTİFADE ETMESİ BİR ESASTIR

İslâmiyet'te tabiat kaynakları gerçekte Allah'ın mülküdür. Bu kaynaklardan toplumun âdil istifadesi esastır. Tek-tek fertler, mülki­yetlerine konu olan "Şey' 'i toplumun aleyhine kullanamazlar.

Tabiî üretim kaynakları ve edinilen servet üzerinde toplumun, Allah'ın hükmettiği hakla­rı vardır. Zekât, fitre, fidye, kefaret... edinilen para ve mallar üzerindeki bu hakkın topluma iadesidir.

İslâmiyet iktisadî alandaki bütün emir ve yasaklarında malın zenginden fakire intikali prensibini getirmiştir. Bunu yaparken, zengi­nin kendiliğinden fakirin elinden tutması gibi bir espriyi de öngörmüştür. Fakir, hasta ve muhtaç kişiler en yakın akraba ve komşudan başlayarak bütün toplumun teminatı altında­dırlar.Bu sebepledir ki, Müslüman toplumda hiç kimse, sahipsiz, aç ve açık kalmaz. İlâcını alamayan hastadan, geçimini sağlayamayan yaşlı, sakat ve işsizden, en yakından başlaya­rak çevre-çevre bütün cemiyet sorumludur. Bu, aidatsız, ücretsiz, toplu sigorta demektir.

İSLÂM'DA İÇTİMÂİ ADALET ZENGİNİN İNSAFINA BIRAKILMAMIŞTIR.

İslâmiyet imkânı olmayanları, bir taraftan, imkânı olanların gönüllü fedakârlıklarına ema­net ederken, diğer taraftan devlete de ciddi görevler vermiştir.

İçtimâi adalet, zenginin insafına bırakılma­mıştır. Devlet, teb'asının durumunu yakından denetlemek ve millî servetin âdil dağılımı için kesin tedbirler almak zorundadır. Bu gerekçe iledir ki, toplumun ortak ihtiyaçları konusunda devlete kesin müdahale yetkisi verilmiştir. Devlet, toplumu bazı istismarcı ve kötü niyetli açıkgözlerin istismarlarından korumak zorun­dadır.

DEVLETİN SORUMLULUĞU, İSLÂMİYET'TE SOSYAL ADALETİN GERÇEK TEMİNATIDIR

"Hür Teşebbüs" vardır. Ancak hür teşeb­büs devletin ciddi denetimi altındadır. Hür teşebbüsün el atmadığı zarurî hizmet alanların­da ise, devlet, birtakım desteklerle hür teşeb­büsü bu alanlara sevketmek veya bizzat bu hizmetleri yürütmek durumundadır.

Devletin "Aşırı fakirliğin önlenmesi", "Toplumun zaruri menfaatlarının korunması" konularındaki yetkisi o kadar kesindir ki, ge­tireceği meşru tedbirlerle “Servet Tevazünü” ne bile gidebilir. "Nevâib", "Avarız" gibi vergileme metodlarıyla bu konularda devlete geniş bir hareket alanı tanınmıştır. "Tâ ki mallar, içinizden yalnız zenginler arasında do­laşan bir devlet olmasın!.." âyeti bunu âmir­dir.

Bu anlayış iledir ki, Hz. Ömer müslim-gayr-ı müslim farkı gözetmeksizin hastalara, güçsüzlere, yeni doğan çocuklara hazineden maaş bağlatmış, teb'anın her kesimi için dev­let himayesi getirmiştir. Kurdun ısırdığı koyundan devletin kendini sorumlu sayması anlayışı, İslâmiyette sosyal adaletin gerçek teminatı olmuştur.