Tarih milletlerin hayat tecrübesidir. Tarih boyunca yapılanlar, insanlığı bugüne getirmiştir.
Tarih arenasında ancak geçmişten ders almasını bilenlere yer vardır.
Geçmişteki sarsıntıların sebep ve sonuçlarını değerlendirmeyenler, gelecekteki sarsıntılara hazırlıksız yakalanırlar.
Tarih içerisinde görülen iyilikler hamle, kötülükler ibret olmuştur, iyilikleri, kötülükleri ile bizi bugüne getiren dündür.
Bugünkü matematikçinin, fizikçinin "Eukleides"ten, "Torricelli "den daha iyi matematik ve fizik bildiği söylenebilir. Ama bugünkü matematik ve fizik seviyenin temelinde Eukleides'ler, Torricelli 'ler vardır.
Bugünün harp tekniği dünden ileridir. Ancak bugünkü harp stratejisi İskender'e. Timur'a, Napolyan'a çok şeyler borçludur.
"Bugün", "Dün"ün üzerindedir. "Dün" olmasa "Bugün" de olmazdı. Bu sebepledir ki, ileri ülkeler “Tarih Bilgisi”ne büyük önem vermektedirler. Tarih kaynaklarının ilmi metodlarla taranması, bu kaynakların objektif ölçülerle değerlendirilmesi, tarihi verilerden yeni stratejiler çıkarılması, ileri ülkelerde canlı bir tarih şuuru geliştirmektedir.
Bu ülkelerde sadece "Millî Tarih" değil, insanlık tarihi incelenmekte, bu tecrübelerden geleceğe ait realist sonuçlar çıkarılmaktadır. Tarih kürsülerinde yapılan ilmî incelemeler bir yandan her dereceden okullarda okutulurken, diğer yandan halk üslubuyla halka indirilmekte ve toplu bir "Şuur" geliştirilmektedir.
Sadece tarih bilgisinin mücerred derlenmesi değil, tarihî eser ve kalıntıların muhafazası da ileri ülkelerde önemli bir tutku haline gelmiştir. Frankfurt'taki bir su kanalının, Viyana'daki bir at izinin nasıl korunduğu ve yeni yetişenlere itina ile nasıl sunulduğu bize ibrettir. Bu anlayıştır ki, Madrit'in, Kopenhag'ın, yanıbaşında yeni Madrit'ler, Kopenhag'lar kurulmuş, eski yapılara, sokaklara el sürdürememiştir.
Toplumların "Millet'' olabilmesi bu anlayışla sağlanabilmiştir. Yüzyılların inkisar ve kahırlarına rağmen "İsrailoğulları" bu anlayışla ayakta kalabilmişler, son yüzyılın şamarlarına rağmen, Japonya bu anlayışla bir süper kalkınma hamlesini temsil edebilmiştir. Türk tarihi dünyanın en eski tarihidir. Türk Milleti, 2.200 yıldır tarih sahnesindedir. Bu 22 asırlık süre içerisinde Türk Milleti Atlas Okyanusu'ndan- Büyük Okyanus'a, Kuzey Buz Denizi'nden- Hind Okyanusu'na kadar uzanan 3 kıt'ada dünyanın en büyük imparatorluklarını, tarihin en güçlü ordularını kurmuş, yüzyıllarca dünya medeniyetini temsil etmiştir.
Medeniyet bir bayrak yarışıdır. 20'nci yüzyıl medeniyeti, tarihin ilk yıllarından kopup gelen bu gayretlerin meyvesidir.
Tarih sahnesinde en büyük fonksiyona sahip Türk Milleti'nin 3 kıt'a ve 7 deniz üzerinde kurduğu medeniyet eserleri bugün geniş kıt'alara serpilmiş durumdadır.
Türk tarih araştırıcıları, Doğu ve Orta Asya, Hindistan, İran, Azerbaycan ve dev Osmanlı coğrafyasını içine alan bu geniş coğrafyayı, bu coğrafyada yaşayan milletleri, bu milletlerle olan tarihî münasebetleri taramak, değerlendirmek durumundadırlar.
Tarih araştırıcılarının hayranlıklarını belirttikleri bu tarih kesimi sadece bizim için değil, insanlık için de aydınlık şeref sayfalarıdır. Bu sebepledir ki, ileri ülkelerin üniversitelerinde "Türkoloji" kürsüleri kurulmuş, beynelmilel "Türkoloji Kongreleri" toplanır olmuş, Türk tarihi artık ilmî seviyede araştırılmaya başlanılmıştır.
İleri ülkeler bir "At Nalı'ndan, "Üzengi Parçası"ndan müzeler oluşturur ve bunları yeni nesillerine "Tarihin İftihar Belgeleri" olarak sunarken, bizim yaptığımız nedir?
2200 yıl içerisinde uzun ömürlü devletler, aydınlık medeniyetler kurduk. Üniversitenin bilinmediği çağlarda üniversiteler; hastanenin bilinmediği çağlarda şifahaneler, insanların birbirlerini yediği yamyamlık devirlerinde hastaya ve güçsüze bakmak, işsize iş bulmak için Vakıflar; yollara eşkıyanın hükmettiği çağlarda yolcuların emniyeti için kervansaraylar; kültürün her alanında, resimde, yazıda, mimaride, ileri müesseseler küşad ettik... Bütün bu kültürü oluşturan ileri kültür yapısını yeni nesillere sevdirmek için radyoda, televizyonda, sahnede, kürsüde yaptığımız nedir!?
***
Güçlü bir tarih şuuru oluşturmadıkça, yakın geçmişin gailelerinden kurtulmak mümkün değildir.
Tarihe saygı, millet olma şuurunun asgarî şartıdır.