İslâmiyet'ten önceki cemiyetlerde kadın daima horlanmış, ona aşağı bir mahlûk gibi bakılmıştır.
"Eski Yunan"da "Kadın, şeytanın amelinden meydana gelmiş adi bir varlıktır.''
"Eski Çin"de "kadın insan sayılmaz" ona ad bile takılmaz, 1, 2, 3 diye rakamlarla çağırılırlardı."
"Eski Roma"da "kadın, haysiyeti olmayan, necis bir yaratıktır."
"Eski Hind" anlayışına göre "veba, ölüm, yılan, zehir, ateş ve cehennem, kadından daha hayırlıdır."
Onbirinci yüzyıla kadar "İngiltere"de kocalar karılarım satabilirlerdi. Kadın murdar bir mahlûk sayıldığından "İncil"e el sürmesi yasaktı. Vatandaş olarak bile kabul edilmezler, onlara mülkiyet hakkı tanınmazdı.
"Eski Fransa"da kadının insandan sayılıp sayılmayacağı uzun yüzyıllar tartışılmış, sonunda "kadının da insan olduğuna, ancak onun erkeğe hizmet için yaratıldığına" karar verilmişti. Kadının çocuklar ve delilerle aynı kefeye konulması anlayışı Fransa'da son yüzyıllara kadar devam etmiştir.
"Yahudi Hukuku"nda "kadın insanı aldatıp kötülüğe sevkettiğinden mel'un bir varlıktır.
"Hıristiyan Hukuku'nda "kadın şeytanın kapısı, İblis'in silâhı, fitnenin en büyük sebebidir."
İSLÂMİYET'LE GELEN ANLAYIŞ
İlk defa İslâmiyet'tir ki, kadına “İNSAN” olarak değer vermiş, ona "mülkiyet", "miras", "eşitlik", "öğrenme" hakkı tanımıştır.
İslâmiyet'in getirdiği tabii haklardan faydalanmada "kadın-erkek ayırımı" yapılmamıştır.
Dini açıdan "mükellefiyet" ve "sorumluluk"ta dünyevî açıdan suç işleme; suç ve saldırılara karşı korunmada tam bir eşitlik getirilmiştir.
İslâmiyet'te kadın artık utanılacak bir yaratık değil, "Eşref-i Mahlûkât" olmaya namzet bir varlıktır. Nitekim kutlu tebliğe ilk inanan da, Allah yolunda canını fedâ eden ilk Müslüman şehid de kadındır.
Cenâb-ı Hakkın kız çocuğu istemeyenleri ikazı ne kadar kesindir:
"-Onlardan birine bir kızı doğduğu müjdelendiğinde üzülür ve yüzü simsiyah kesilir. Bak, hukmedegeldikleri bu şey ne kötüdür!" (en-Nahl: 58,59).
Ulu Peygamber'in "Kim iki kız çocuğunu erginliğe erişinceye kadar besleyip büyütürse kıyamet gününde ikimiz onunla beraber olacağız" müjdesi de, İslâmiyet'te kadına verilen önemin bir belgesidir.
Kur'ân-ı Kerîm'de iki büyük sûreye "Meryem" ve "en-Nîsâ" adları verilmesi bunun isbatıdır.
İslâmiyet'te kadın "anne"dir. “Cennet onun ayakları altında”, onun rızâsındadır.
"Beşiği sallayan el, dünyaya hükmeder". V. Hügo'nun "Kadın zayıftır ama anne kuvvetlidir" sözü bunu destekler.
"Anne, insanlar içerisinde ihsan ve ikrama en lâyık olandır". İslâmiyet'te kadın "eş"tir. Zorluklara göğüs geren, sıkıntıları gideren, karanlıkları ağartan güneştir.
Kadın, yuvanın temel direğidir. "Mü'min erkekler ve kadınlar (aile içerisinde) birbirlerinin velîleridirler (et-Tevbe: 71)".
“Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır (el-Bakara: 228)”. Bu haklar karşılıklı sevgi, saygı ve birbirlerinin haklarına riayettir.
“Kocası kendisinden razı olduğu halde ölen her kadın Cennet'tedir.”
"Sırçalar (kadar ince ve nazik olan kadınlarla (ihtimam ve) dikkat gösteriniz!" hadisi ne kadar manidardır!...
Peygamberimiz, Vedâ Hutbesi'nde bütün, insanlara şu vasiyeti bırakmıştır:
"Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır."
İşte bu inkılâptır ki, kadın istenildiği gibi tasarruf edilen, lanetlenen bir meta olmaktan kurtarılmış: "anne" olmuş kutsallaşmış; "eş" olmuş, eşitlik ve değer kazanmıştır.
İslâmiyet'in 14 asır önce "kadın haklan" konusunda getirdiği gerçek değer, beşerî sistemlerin hâlâ ulaşamadıkları bir yüce seviyededir.
Avrupalı bilginler bunu itiraf etmişlerdir: “İslâmiyet’in kadın hakları konusunda yaptığı önemli değişiklikleri hiçbir kanun vâzıı yapamamıştır (Stanley Lane-Poole)”
“Kadınların tâbi oldukları esareti kaldıran ve onların mahrum bırakıldıkları kanunî hakları ilk defa veren İslâmiyet'tir (L.E. Cobbald)”
“Kur'ân ahkâmı kadın hakları konusunda. Şimdiki Avrupa kanunlarının getirdiği şartlardan daha müsait şartlar getirmiştir (G.Demombynes).”
Bu tesbit ve itiraflar da gösteriyor ki, kadın hakları gerçek teminatını İslâmiyet’te bulmuş.