Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
ÇOCUKLARIMIZI İYİ YETİŞTİRMEK VARLIK SEBEBİMİZDİR - 25 Şubat 1983

Çocuk milletlerin geleceğidir. Geleceğini aydınlık tutmak isteyen her millet çocuklarını iyi yetiştirmek zorun­dadır.

"Eğitim ana-kucağından başlar. Söylenen her kelime, çocuğun şahsiyetine konulan bir tuğladır (Hosea Ballov)"

Çocuk dünyaya tertemiz olarak gelir. Onu kötü yapan çevresinden edindiği alışkanlıklardır

Doğuştan kötü çocuk yoktur, kötü alışkan­lıklar kazanmış çocuk vardır.

Çocuk terbiyesi kolay iş değildir. Sabır is­ter, bilgi ister. Bu sabır bizi yücelten zorluklara tahammül, bu bilgi Allah'a götüren gerçeğin bilgisidir.

Çocuk terbiyesi bir sanattır. Bu sanat, ön­ce annenin elindeki kutsal gergefte sergilenir.

Çocuk terbiyesinden maksat onu iyiye, doğruya.güzele yöneltmektir.

"Çevremize verebileceğimiz en büyük ar­mağan çocuklarımızın iyi eğitilmesi olacaktır (Çiçero)". Zira çocuk toplumun temelidir. Ai­lenin ve cemiyetin gözbebeğidir. Problem çocukların, meşin ceketlilerin, asi gençlerin orta­ya çıkmasında onları yetiştirenlerin sorumluluk ve ihmalleri vardır.

İyi seçilmiş bir kitap, iyi bir söz , bir ör­nek davranış çocuğa en büyük hediyedir. Her aile reisi, her öğretmen, her yönetici bunu bil­melidir.

Aile, en sağlam kalabilmiş millî müessesemizdir. Aileden alınan, çocuğun karakter hamurundan silinemeyecek bir derin izdir: Des­tanlarımız, menkıbelerimiz, halk hikayeleri­miz, efsanelerimiz... Hep bu kutsal ocakta te­rennüm edilir. Çocuklarımıza neyi öğretmişsek, menkıbe olarak, destan olarak; hikâye ola­rak... Yarınlarımıza o kalacaktır.

"Okul", çocuklarımızın karakter hamuru­nun yoğurulduğu ikinci kutsal ocaktır.

Edebiyatı, folkloru, irfanı, sanatı, musiki­si, hayranlıkları, tepkileri, tutkuları ile bizim olacak nesil okulda dokunacaktır.

Dilimizi, musikimizi, mimarimizi, gele­neklerimizi, denizimizi, dağımızı, tepemizi çocuklarımızın "sevgi" dağarcığına katacağımız tezgâh, okul tezgâhıdır.    

Okul ve aile tezgâhında yapılacak yanlışla­rı düzeltecek bir üçüncü ocak yoktur.

Gazete, dergi, kitap, televizyon, radyo, vi­deo, kaset, perde, sahne, bildiri, broşür ve benzeri yaygın eğitim araçları "Aile" ve "Okul"da yapılan eğitimi tamamlayan vasıta­lardır.

Bizi “12 Eylül”lere getiren kültürde yoz­laşma vakıası aile, okul ve çevrenin ortak ihmallerinin eseridir.

Aile okulu, okul aile ve çevreyi etkilemiş, inançsız, sevgisiz, geleneksiz, mabedsiz, irfansız... Bir nesil ortaya çıkmıştır. Sokağı oku­la, silahı kitaba tercih anlayışı, bu yozlaşmanın eseridir.

Çocuklarımıza bir "Sevgi motifi" vereme­dik. Onlara tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı... Sevdiremedik. Halbuki "Dağlarımızın şiiri, tepelerimizin destanı vardı."

Savaş meydanındaki düşmanın bile kul hakkını gözeten inançlarımız, insan sevgisi üzerine kurulmuş geleneklerimiz; Yunus'umuz Mevlana'mız; Hacı Bektaş Velîmiz, Battal Gazi'miz, Balak Gazi'miz... vardı. Bu kültür otağ­larından yükselecek sevgi ve inanç sadece bizi değil, bütün dünyayı kucaklayacak kadar zen­gin ve cömertti.

Arkasında ikibin yıllık kültür bulunan bu cömert ocakları kurutan rüzgâr, hangi sunî manialarla önlenebilir?

Anadolu'yu Türkleştiren, İslamlaştıran bu himmetleri küstüren, bizi bu zengin kültürden uzaklaştıran hangi talihsizliklerdir?

Bu sorular cevapsızdır.

"Bitki kökünden beslenir. Çocuklarımızı, başka milletlerin hazmettikleri yiyeceklerle besleyemeyiz."

Çocuklarımız, kontrolsuz ço­cuk yayınları ve çevrenin etkisiyle tarihine, milletine, devletine, öğretmenine ve ailesine isyan istikâmetinde ısrarlı bir telkin altındadır. Bu yüzden yeni yetişenlerimiz bir " özenti-tepki-savunma" fasit dairesi içerisindedir. Hazımsızlıklar da, kavgalar da bunun sonucu­dur.

Bu müsamahasız, soluksuz, sevgisiz gidişi durdurmak Yunus'un sevgisine, Mevlânâ'nın müsamahasına dönmekle olur. Geçmişin ve bu­günün değişmez gerçeği budur. Çağın realitesi bunu gerektirmektedir.

Milletler inancı, tarihi, geleneği, musiki­si, mimarisi, kısaca "Milli kültür"leri ile ya­şarlar. Çağın metodu ve tekniği ile millî kültür­lerini barıştıran milletler, millî hasletleri ile ya­şayan milletlerdir. Millet olmak da, haysiyetli yaşamak da bu demektir.

Yeni yetişenlerimizin dokusu bu değilse' bize düşen, kendimize yönelmektir. Okul- aile çevre işbirliğini sağlamak; çocuklarımızı tarih sevgisi, bayrak sevgisi, insan sevgisi ve kut­sallık duygularıyla yetiştirmektir.

Anne- babadan başlayarak yönetici, öğret­men, din adamı, yeni yetişenlerimizden so­rumlu herkes bu işbirliğine yönelmelidir. Zira çocuklarımızı iyi yetiştirmek, varlık sebebimizdir.