Müslüman örnek insandır, özü sözüne, sözü özüne uygun olandır. Söylediğini yapan, yaptığını söyleyendir. "İnsanlardan iyilik yapmalarını istersiniz de, kendinizi nasıl unutursunuz!?" ilâhî ikazını bilendir.
Sözü ve işi birbirine uymayanlar, âyet ve hadislerde şiddetle ikaz edilmişlerdir.
"Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmadığınız bir şeyi yapar görünmeniz, Allah katında büyük öfke ve gazaba sebep olur" âyeti, bunu âmirdir.
Hz. Peygamber "Başkasına iyilik emreden, fakat kendisi yapmayan; başkasını kötülükten nehyeden, fakat kendisi yapan" insanın kıyamet gününde azab göreceğini buyurmuştur.
Bu konuda başka hadîsler de vardır:
"Geçmiş ümmetlerin helak olmalarının sebebi, kötülük yapanları bir yandan o kötülükten yasaklarken, diğer yandan onlara arka çıkmalarıdır?'
"İyilikleri mutlaka söyleyiniz. Kötülükleri nehyediniz. Şayet böyle yapmaz ve sözünüzde durmazsanız, yakın zamanda öyle fitnelere düşersiniz ki, onlardan kurtulmak için Allah'a dua edersiniz ama, duanız asla kabul olunmaz."
Devlet adamı, yargı adamı, ilim adamı, din adamı ve yöneticilerin halka söylediklerini yapmamaları tarihte acı olaylara sebep olmuştur. Devlet adamı va'dettiğini yapmazsa; ilim adamı yazdıklarına uymazsa; hâkim başkalarına dağıttığı adaleti kendisi için bağlayıcı saymazsa; âmir memuruna söylediklerinin aksini yaparsa; din adamı cemaatına yaptığı va'zı kendi nefsinde duymazsa cemiyette kıymet hükümleri ters-yüz olur.
Tarih "Ulema", "Ümera" ve "Hukema"nın başkalarına söylediklerini yapmamalarından doğan acı dramları sergiler. Yükselen cemiyetler, büyüklerinin tutumlarıyla yükselmişler, kendini idare edenlerin tutarsızlıklarıyla inkıraza uğramışlardır.
Toplum sözle değil, işle ayakta durur. Imam-ı Şafi'nin, "Bir iş bin lâfa bedeldir" sözü bunu vurgular.
Eb'ül Esved ed'Düvelî, şu sözü ile bunu te'yid etmiştir:
"Sen başkalarına iyilik yapmalarını tavsiye ettiğin halde, kendin o kötülüğü yapıp duruyorsun. Bilsen bu senin için ne büyük kusurdur!"
Kaside-i Bürde sahibi de aynı noktaya işaret etmiştir:
"Yapılmayan sözden Allah'a sığınırım. Sana hayır yap dedim ama, kendim yapmadım. Sana müstakim ol dedim ama, kendim olmadım. Bundan ne fayda umulur?"
"İlmi ile âmil olmak," ibadette ihlasın şartıdır. "İlmi ile âmil olmayanlar, Kur’ân-ı Kerim'de, üzerinde değerli kitaplar yüklü hayvan"a benzetilmişlerdir.
"Söylediğini yapmak", eğitimin ilk şartıdır. Ana-baba, öğretmen gibi eğiticiler, çocuklarına ve öğrencilerine söylediklerini kendileri yapmıyorlarsa, eğittikleri üzerinde sözleri geçerli olamaz. Eğittikleri karşısında gülünç düşerler. Onların ruh ve karakter yapılarında tenakuzlar oluştururlar. Yakın geçmişte kıymet-hükümlerimizde ortaya çıkan zaafı biraz da burada aramalı değil miyiz?
Söylediğini yapmayan politikacı halktan kopar. Seçmenin seçtiklerine, tabanın tavana itimadı sarsılır. Yakın tarihte bunun da acılarını çektik.
"Sözü özüne, özü sözüne uygun olmak", bir Türk atasözüdür. Arif Türk milletinin yüzyılların fetihleri, inkisarları, inkırazları içerisinden süzüp-dokuduğu sosyo-psikolojik bir realite, değme milletin hayatında görülmeyen bir tecrübe abidesidir.
Müslumanın özü sözüne, sözü özüne uygun olmalıdır.
Dili ile söylediğine kalbini inandırmayanlar, ibadet ve davranışlarında riyada olanlardır. Riya Allah yanında da, kulu yanında da "Ahlâk-ı zemîme" örneğidir.
Müslüman yaptığını söylemeli, söylediğini yapmalıdır.