Mensubu bulunmakla iftihar ettiğimiz İslâm dini, üç şeyden meydana gelmiştir: İman, vazife ve ahlâk. Bunlar, mahiyet itibariyle, birbirinden ayrı gibi görünseler de aslında bir bütünü meydana getiren üç ayrı unsur gibidir.
İman olmadan vazifenin, vazife olmadan ahlâkın bir değeri yoktur. Bizden bunların hepsi birden istenilmektedir.
İman, kalbe; vazife, vücuda mahsustur. Ahlak ise, ruhta yerleşen bir seciye ve huydur.
Ahlâk; gerek yaratılışta, gerekse sonradan eğitim yolu ile kazanılan, ruhî hallere verilen bir isimdir.
Ahlâk âlemin nizamına, Âdem’in kemâline hizmet eder.
Ahlâk, iman ağacının en tatlı meyvesi müminin âhiret sermayesidir.
Ahlâk, îmanla dolmuş bir kalbin, faziletle doymuş bir ruhun dıştaki tezahürüdür.
Makbul bir ahlâkın isfâmî esaslara uygun olması şarttır. İslâmiyet’ten ayrı bir ahlâk, türerse de üreyemez. İman bulunmadan ahlâk olacağını iddia, güneş doğmadan gündüz olacağını söylemek kadar gülünç olur. Köksüz bir ağacın yaşaması, temelsiz binanın ayakta durması nasıl kabil değilse, iman temeline ve İslâm köküne istinat etmeyen ahlâk da uzun ömürlü olamaz.
Koparılmış çiçekler, suyun içinde ıslatılsa bile ancak birkaç gün dayanır, daha sonra pörsümeye başlar. Değerini İslâm'dan ve ferini imandan atmayan bir ahlâk da solup bozulmaya mahkûmdur.
Gücünü, iman denilen muharrik kuvvetten alan; yönünü, Hz. Muhammed’in sünnet pusulasıyle tayin eden ahlâka, "güzel huylar" adı verilmektedir
Nefsin tahriki, şeytanın teşviki ile kazanılan alışkanlıklara ise çirkin huylar denilmektedir.
Dinin getirdiği ahlâk, vahye dayandığı için asırlarca payidar olmuştur. Halkın dinî bağları gevşemedikçe ahlâkı da ebediyyen ayakta duracaktır. Akla dayanan ahlâkta yanılma çok ve yaşama ümidi yoktur.
Ahlâk, maddeci görüşün zannettiği gibi, beşerin kendi düşüncesine değil, Allah'ın emirlerine ve vahye dayanır. Din fazileti emreder. Dinsiz kimsenin, fazileti ve ahlâk anlayışı olamaz. Peygamber Efendimiz bir hadis- i şeriflerinde:
"Hayırlılarınız ahlâkça en güzel olanınızdır" buyurmaktadırlar.
Ahlâk, imanın ayrılmaz bir lâzımıdır. İmandan ayrı bir ahlâk olamaz, ahlâk olmadan iman kemâl bulamaz. İbadetlerini yapan bir mü'min, güzel ahlâka da sahip olursa devamlı namaz kılıp her gün oruç tutan kimse gibi ecre nail olur.
Bir hadisi şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Allah kerimdir. Kerem sahibini ve ahlâkın yüksek olanını muhakkak sever. Kötü ahlâktan da hoşlanmaz."
Güzel huyun ölçüsü; güler yüzlü, tatlı sözlü, yumuşak huylu ve ağır başlı olmaktır. Bunlar hangi Müslüman'da toplanırsa, o güzel ahlâka sahip sayılır.
Kıyamet günü mü'minin mizanında en ağır basacak şey güzel huyunun ecridir. O gün, Peygamber Efendimizin himayesinde ve yakınında bulunacak bahtiyarlar, güzel ahlâk sahibleridir. Bir insan, dünyada iken Resûlüllah'-ın yolunda yürümüş ve onun huyunu ahlâk edinmişse ebedî hayatta onun yakınında olacaktır. Zira kişi sevdiği ile beraberdir.
Mücessem bir ahlâkın sahibi bulunan Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle duâ ederlerdi: “Ya Allah, senden sıhhat, iffet, emânet ve bir de güzel huy isterim”
Maddî ve manevî güzelliklerin tamamına sahib bulunan peygamberimiz, aynada mübarek yüzüne baktığı zaman "Ya Allah, beni güzel yarattığın gibi ahlâk'ımı da güzelleştir" buyururlardı.
Pazardaki ihtikâr, mahkemede söylenen yalan, komşu malına ve ırzına tecâvüz, umûmi helâların duvarlarını kirleten müstehcen çizgi ve yazılar, bir milletin ahlâk sükûtunun acı ve açık belgeleridir.
Kalbdeki iman; kemâl derecesine yükselerek göze perde olup harama baktırmazsa, ellere bağ olup kötülüğe uzandırmazsa, ayaklara zincir vurup fena yollarda gezdirmezse; yüzün hayâ perdesi, vicdanın sızısı, yüreğin merhameti olursa, ahlâk kemâle ulaşmış olur.
Güzel ahlâkın devamı için en çok dikkat gösterilecek husus, öfkelenmemektir. Altının ayarı mihenk taşında, insanın kaç ayarlık Müslüman olduğu da öfkelendiği zaman belli olur. Kızmamak, güzel huyda muvaffak olmanın ilk ve son şartıdır.
Ağaçları aşılamak ve hayvanları terbiye etmek suretiyle ıslah nasıl mümkün ise, ahlâkı güzelleştirmek de kabildir. İnsan dünyaya geldiği zaman yalan bilmez, dedikodu yapmaz, harama el uzatmazdı. Bunları hep sonradan öğrendi ve itiyat haline getirdi. Yaratılışı ile ilgili olmayan bu gibi şeylerin terk edilmesi mümkün olduğu için ahlâkımızı güzelleştirmekle emrolunmuşuz.
Hutbemize birkaç hadis- i şerif meâliyle son verelim:
"Nerede olursan ol, Allah'tan kork! Bir kötülüğün peşinden onu giderecek iyilik yap. İnsanlara güzel ahlâk ile muamele et."
"Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için peygamber olarak gönderildim."
"Ahlâk güzellikleri cennet işlerindendir.'