Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
ŞİMDİ BİR DE “BİZİM KOMUNİSTLER”E BAKIN HELE! “KUTLU” VE “SARGIN” ŞAŞKINLARINA!... - 15 Ocak 1988

Türk milleti ne kadar arif? Belli değerlendirmeleri vardır, kısa, öz... Fakat o değerlendirme­ler, nice okumuşlara “ders” olacak kadar kesindir. Meselâ Yunan'a “Yunan gâvuru”, Bulgar'a “Bulgar gâvuru” der. Zira Yunan'dan da, Bulgar’dan da çok çekmiştir. Sağır “nun” telâffuzuyla “İngiliz siyaseti” veya “İngiliz casusu” tâbirleri de bu irfanın buluşlarıdır.

Millet irfanı “Sovyet” tâbirini de tutmamış, o millete “Urus” demiştir. “Urus” tâbirinin yanı­na başka bir kelime de katmamıştır. Yüzyıllar içerisinde “Urus”tan ve “Urusya”dan gördüğü her türlü kötülüğü ifadeye bu tek kelime yetmiştir.

Arif Türk milleti “sosyalizm”, “komünizm”, gibi ideolojileri daima “Urus” ve “Urusya” ile ilgilendirmiş, birlikte telâffuz etmiştir. Dediği de olmuştur. “Evrensel”lik iddialarıyla ortaya çıkan bu ikiz kardeş ideolojiler, hele de “komünizm” âdeta “Urusya”nın millî siyaseti, emperyalist silâhı olmuştur.

Şimdi bir de “bizim komünistler”e bakın he­le!.. “Kutlu” ve “Sargın” şaşkınlarına!.. Buncağızlar ve “gidi”leri Türk milletini hiçbir zaman anlamamışlardır. Herhalde en büyük noksanları da budur. Bir millete hiç giymediği bir elbise giy­dirmek için yola çıkanlar, önce giydirip-kuşatacağı bünyeyi çok iyi tanımalı değil mi? Türk mil­letini yönlendirmek iddiasındaki bu şaşkınların o milleti tanıma gibi bir problemleri hiçbir zaman olmamıştır. Başarısızlıklarının en büyük sebebi de budur. Bunları “maşa” olarak kullanan “şimal” komşu da, Allah'tan bunun farkına varmamış; Türkiye'yi yutma politikasına “maşa” olarak hep milletten kopuk “türedi”leri seçmiştir. “Mustafa Suphi”den “Nâzım Hikmet”e; “Kıvılcım” ve “Baştımar”dan “Kutlu” ve “Sargın”a kadar bu hep böyle olmuştur.

Elin komünisti önce “vatan” der... Bir Fransız, bir İtalyan, bir İskandinav komünistine bakınbakalım, kendi ülkesinin menfaati sözkonusu olunca burnundan kıl aldırıyor mu?

Bizimkiler ne yapmışlardır? Türk askeri barış için Kıbrıs'a çıkar ve millet yüzlerce yıllık “fetih” hasretini âdeta bu barış harekâtında bulur, onu millî gururunu yaşarken bizimkiler “Türk askerî Kıbrıs'tan çekilsin!” şarkıları söylemişlerdir. Millet bunlara nasıl inanır, nasıl kanar?

Bu kadar mı? Dünya âlem bizimle uğraşır­ken, bizim şaşkınlar da elin kurduğu casus radyo istasyonlarının başına geçmişler; “bizim” olma­yan o “radyo”lardan Türk devletine, Türk siya­setine ağız dolusu küfürler etmişlerdir. Yıllardır, on yıllardır...

Bu millet onlara nasıl inansın ki, şaşkınlar, barındıkları “yabancı” ülkeden Türkiye'ye gelir­ken bile “Moskova”ya uğramadan edememişler; millet diliyle “Urusya”ya “tekmil” vererek, “Urusya”dan talimat alarak gelmişlerdir. Hem de yan­larına şamatacı yabancı yandaşlarını alarak...

Onlar, şahsi kanaatleriyle komünisttirler... Bizimkiler ise “Urusya”dan ne kadar almışlarsa o kadar.

Ruhu şadolsun, A. Nihat, bu bizim ele benzemezleri ne güzel dramatize etmişti:

“-Verilmiş ellerine birtakım kopillerin/ Kundaklarla fitiller/ Görünen hortumları, arkada sak­lı filler/ Bunlar Victor Hugo'nun değil, bunlar bi­zim sefiller.”

Bunların kime “maşa” ve “uşak” oldukları, Moskova ve Sofya’nın artık gizlemeye bile gerek görmedikleri açık desteklerinden belli değil mi? Şimdi de tutmuşlar, “işkence”den sözediyorlar. Adama, saye-i desteğinizle, “halk mahkemeleri”n­de yargılanan, kurşunlanan, eziyet ve zulmedilen binleri-onbinleri sorarlar... “Urusya”da katledilen 30 milyonu, Afganistan'ı - Polonya'yı - Macaristan ve Çekoslovakya'yı sorarlar... Ve daha başkalarını... Hürriyetleri ellerinden alınmış, onurları yı­kılmış, insanlıktan çıkarılmış yüzmilyonları, mil­yarları...

Siz bizi ne sandınız? Kopiller!..