Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
“DİN HİZMETİ SUNAN KİMSE, CEMİYET İÇİNDE TOPLAYICI, TE’LİF EDİCİ, BARIŞTIRICI BİR KİMSEDİR” - 15 Aralık 1986

Din toplayıcı bir müessesedir. Bu müessese, cemiyet içerisinde tabiî olarak var olan der­nek, parti, sendika, meslek birlikleri gibi zümre, grup ve hiziplerin dışında ve üstündedir.

Din hizmeti sunan kimse, cemiyet içerisin­de toplayıcı, te'lif edici, barıştırıcı bir kimsedir. O'nun, toplumda tabiî olarak bulunan parti, der­nek, şirket ve benzeri gruplardan birine angaje olması düşünülemez. Aksi halde toplayıcılığını, dinlenirliğini, cemiyetin tamamı üzerindeki yön vericiliğini, sevkediciliğini kaybeder.

Çevresinde bir partiye taraf olduğu intibaını bıraktığı için cemaatı üzerindeki müessiriyetini yitiren, hattâ cemaatını kaybeden, bölünmesine sebep olan din görevlilerimiz olmuştur.

Din görevlisi, cemaatın imamıdır. Eli öpülen, fetva sorulan kişidir. Bu sebeple cemaatın tama­mı tarafından peşin fikirsiz, önyargısız, gelenek­sel ifade ile garazsız-ivazsız dinlenir, itimat edilir kişi olmak zorundadır.

Din görevlileri, yakın geçmişten ders alarak, artık bu seviyeye ulaşmışlardır. Geçici heyecanlar, gençlik duyguları, hizmet hatırına gemlenmiş, disiplin altına alınmıştır. Diyanet’in merkez, taşra ve yurt dışı hizmet stratejisi budur.

Cemiyet içerisinde kaçınılmaz rekabetler, re­aksiyonlar, menfaat çatışmaları, hattâ yer yer sürtüşme ve kavgalar vardır. Dünyanın bugünki şartlarında hayatın kendisi bir kaşgadır. “Cami”, dışarıdaki kavgada yorulan insanın dinlenmek, yenilenmek, yeni yaşama gücü kazanmak için uğradığı bir sığınaktır. Dışarıdaki tepki, reaksiyon, öfke camide söner; ruh huzuruna döner... Dışarıdaki kavgada “karındaş”, “vatandaş”, “dindaş” olduklarını unutanlar, camide kardeş, yurttaş ve dindaş olduklarını hatırlarlar.

Din hizmeti sunan kimse, bir parti, bir şirket gibi kurulması da, feshedilmesi de caiz ve ka­çınılmaz olan siyasî-gayrısiyasî gruplardan birine mensup olursa ne olur? Bu takdirde şöyle olur: Cemiyetin ıslahı için “Allah” ve “Resûlüllah” adına konuşan bu kişinin söylediklerini, mensup olduğu grup, parti adına söylediği intibaı ortaya çıkar. Sözü dinlenmez olur. En azından bu açıdan dinlenir. Bu ise büyük bir vebal ve günahtır. Bu sebeple din görevlisi, toplum içerisindeki gruplara karşı “taraf” değil, “hakem” olmak durumundadır. Ne Hz. Osman'a kalkan kılıç ne de Hz. Ali'ye sap­lanan hançerdir. Ümmetin kavgasında o, “hakem”dir. Hilâfet kavgasında “Ebû Ubeyde”, beğlik ve saltanat döğüşünde Şeyh Edebalı'dır, Akşemseddin'dir. Asla reaksiyoner değildir.

Bu, “Ehl-i Sünnet” esprisinin de bir gereği­dir. Ehl-i Sünnet inancına göre Hz. Peygamber de bir “kul”dur. Sahabe-i Kiram, O'na söyledik­lerinin “kendinden mi”, yoksa “vahiy mi” oldu­ğunu sorma dikkatini göstermiştir. Biz, din gö­revlisinin ancak “Allah”tan ve “Resû1üllah”tan söylediklerine uymak zorundayız. Dünyevî, siya­sî, nefsi mülâhazalarla “kendinden” söylediklerine ise değil... Doğu komşumuzdan ve onların di­nî rehberlerinden en önemli farkımız budur.

Diyanet'e görev veren resmi mevzuatta, aynı istikamette hükümler taşımaktadır.

Bu strateji üzerinde Diyanet’in işi oldukça zordur. Zira “din”in fonksiyonu hakkında yetkili merciler arasında henüz görüş birliği sağlanabil­miş değildir.

Bir kesim, “müstehcen neşriyat”ın önlenme­sinden TRT yayınlarının intizamına kadar her şeyi Diyanet'ten beklerken; diğer kesim, ne “din”in toplum üzerindeki tartışmasız otoritesinden, ne “Diyanet”in hizmet stratejisinden haberdar.

Cumhuriyet kurulurken, “Muâmelât-ı nâsa dair ahkâmın teşrî ve infazı Türkiye Büyük Mil­let Meclisi ile onun teşkil ettiği hükümete” dev­redilirken; “Din-i mübîn-i İslâm'ın bundan mâada itikad ve ibadata dair bütün ahkâm ve mesâlihinin tedviri ve müessesat-ı diniyenin idaresi” Diyanet'e bırakılmış. Fakat anlaşılıyor ki, sonra­dan bu denge muhafaza edilememiş. Kantarın topuzu ile bir o yana, bir bu yana fazlaca oynan­mış. Sonunda sular bulanmış. İçinde bulunduğumuz “mefhum kargaşası”nın en önemli sebebi bu!..

Diyanet’in çizgisi bellidir. Bunu bilmeyenler ve peşin fikirle bilmek istemeyenlere bir sözümüz yok. Bilmek durumunda olanlara ise sitemimiz var.

Gelin bu çizgi üzerinde “açık” ve “net” ola­lım. “Kapalılık” ile, “şüphe” ile, “itimazsızlık” ile bugüne kadar hiçbir yere varamadık.

Bundan sonra da varamayız.