Sıkıntılı bir dünyada yaşıyoruz. Problemlerin "konusu" da, "sebebi" de insan... "Dünya savaşları"ndaki cinayetlerin faturası henüz ödenmemişken bugün insanlığa yönelik yeni cinayet planları yapılıyor. Nükleer silah stokundan 'kimyasal silah' imaline, "tabiat" denilen ilahi nizamın tahribinden-maddenin ilahlaştırılmasına kadar...
TÜRKİYE'NİN PROBLEMİ
Dünya boyutlu bu sıkıntılara Türkiye de maruz... Ama Türkiye'nin başka problemleri de var. Bizim asıl sıkıntımız, evvelemirde kendimize saygımızın bulunmayışı... Tarihimize -inanç ve geleneklerimize- birbirimize... Bunun sonucu olarak da, kendimize güvenimizi kaybettik. Dışarıdan gelen her şeye "evet" bizden olanlara ise tereddüt.
Ülkemizde bir "kimlik" bunalımı varsa, sebebi işte budur... "Aile" müessesemiz üzerindeki tehlike çanlarının; ahlaki izmihlalin; etnik dini-mahalli bölünme heveslerinin, millî terbiyedeki yozlaşmanın, hatta ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkların... Bütün bunlara rağmen yüksek(!) bürokratlar; erbâb-ı kalem; adalet tevziine yetkilendirdiklerimiz başta, milletin önüne düşenlerde "tavşana kaç, tazıya tut" politikası...
"İdare" bir san'attır. İdare edenler, bir yandan "Devlet" der, diğer yandan "mlllet"i "Devlet"inden soğutur veya "Devlet"e karşı kesimlere "koz" verirlerse, bundan ancak "Devlet" zarar görür. Türkiye'de bu "taktik" hataya bolca rastlanmaktadır. Eskiden "şer'i-şerif", "Şeriat" diye-diye çiğnenirmiş. Bugün Türkiye'de "Devlet-millet bütünlüğü"ne kıyan davranışlar, hayrettir en çok "Devlet" cenahında görülüyor. Hem "Devlet" diyeceksiniz, hem millet çoğunluğunun temayüllerini hiçe sayan tutumlar sergileyeceksiniz. Hem "Gizli din eğitimi" diye gayrıresmî-yaygın din eğitiminden yakınacaksınız, hem "Devlet"in resmî din eğitimi müesseselerini karşınıza alacaksınız. Hem "demokrasi"yi vazgeçilmez hayat tercihi olarak ilan edeceksiniz, hem kendi şahsi tercihinizi "Devlet"in tercihi diye millete yutturmaya kalkışacaksınız.
Türkiye'nin temel problemleri bunlardır ve altında kendimize, kendi değerlerimize itimat edememe psikolojisi vardır.
ÇİZGİMİZ YAPICI OLMAK
Bütün bunlara rağmen, bizim çizgimiz "yapıcı" olmaktır. "Devlet" adına yapılan yanlışların da, "Din" adına yapılan yanlışların da faturasını "Din" ve "Devlet"e kesmemek... Zarara uğrayan biz de olsak bağrımıza taş basıp- bu iki değerden kopmamak...
Dün "Devlet" adına "Din"in üzerine gitme yanlışı vardı. "Ezan" "Tanrı uludur" diye okutma mecburiyetinden okullarda, hatta evlerde din dersi yasağına kadar... Daha dün bile "Kur'an kursları" üzerine resmî tereddütler varken, bugün "Devlet" Kur'an Kursu yatırımları yapıyor. İlkokuldan üniversiteye din dersi mecburiyeti Anayasa teminatı altına alınmış... "Devlet bütçesi"nden dini neşriyat yapılıyor... Demek, "Devlet" adına "Din"in üzerine yürüme yanlışı büyük ölçüde revizyona uğramış... Bugün "Din" konulu yanlışlar yine var. Yarın göreceksiniz, bu yanlışlardan da yavaş yavaş vazgeçilecek.
"Din" adına yanlışlara gelince: Ondan da kurtulmalıyız. Biz tarihte "Din'ü-devlet", "Mülk-ü-millet" diye diye gelmişiz. "Din" ve "Devlet"in karşı karşıya getirilmesi "Din" adına da, "Devlet" adına da fevkalade yanlıştır. Millet efkarını bir araya getiren, bu tür değerlerdir. Bu ortak değerleri müşterek telaffuz etmek dururken, karşı karşıya getirirseniz, işte bugün olduğu gibi kimi "Din" der, kimi "Devlet" der, millet kendi arasında bölünür, karşı karşıya gelir. Etnik farklılık iddiaları, bölgecilik illeti de bu temel üzerinde yeşerir, boy atar...
Bugün Türkiye'de olan budur. Bu yanlıştan çok kişi sorumludur. Bizim çizgimiz "Yapıcı olmak"tır. Doğru bildiğimizi cesaretle söylemek; "din" adına ve "Devlet" adına yapılan yanlışları düzeltmek... İyiniyetle...
Dünya boyutlu sıkıntılar da, Türkiye'ye mahsus problemler de ancak bu yapıcılıkla giderilebilir...
Bu duygu ve düşüncelerle, ilk günden hepinize "Merhaba".