Din, toplumun disiplinini sağlayan ilahi bir müessesedir. Yüce İslâm Dini ise son din, gerçek dindir. Tarihimiz içerisinde İslâmiyetin seçkin ve etkin bir yeri vardır. Kandil'lerde, bayramlarda, Cumalarda, Teravihlerde, insanımız yüz-yüze, göz-göze gelmenin, kaynaşmanın heyecanını yaşamıştır. Çağlar mevlit-mevlit, kandil-kandil bütünleşen Türk insanının din kardeşliği tezahürleri ile aydınlanmıştır.
Son asrın buhranı, insanları aynı inançta, aynı heyecanda birleştirememe, başarısızlığıdır. İnsan aklı, duyguları, kaprisleri olan bir varlıktır. Aklın duygulara yön vermesi, toplum menfaatinin şahsi çıkarlara tercih edilmesi, toplayıcı fikirlerin ruh ve zihinlere etki oranına bağlıdır. Türk insanını savaşta ve barışta birleştiren hakim fikir, yüce İslâm Dini'dir. Din bir lüks değildir. Din, hayatın içindedir. Yaşanan, davranışlarımıza ölçü olan, emir veren bir disiplindir. "Namaz insanı her-türlü edepsizlikten ve kötülük (fahça ve münker)lerden men eder." ayeti, bunun ifadesidir. "Yalan söleyen ve yalan (gibi kötülük) ile amel eden kimse (oruç tutuyorum zannederek, boşuna aç kalmasın) O'nun yemeyi ve içmeyi bırakmasına Allah'ın (asla) ihtiyacı yoktur" hadisi de, ibadetlerin bir hikmetinin de insanın aklını yüceltmek olduğunu te'yit etmektir.
Din milleti oluşturan bir güçtür. Din birliği insan topluluklarını millet haline getiren, onu diri ve ayakta tutan en önemli kaynaktır. Hiç kimse, bu ilahi disiplinin dışında değildir.
Din konuşurken, alışveriş ve görev yaparken, çalışırken, askerin ve sivilin, işçinin ve patronun, esnafın, tüccarın, amir ve memurun kısaca herkesin, ruh enginliğinde duyması ve yaşaması gereken prensiptir. Başka bir deyişle, Din, camide ve seccadede bırakılan bir fantazi değildir. İsçiyi daha verimli, öğrenciyi daha çalışkan, halkı kanunlara karşı daha saygılı, piyasayı daha güvenli yapan faktörlerden biridir din.
Dine saygılı toplumda cinayet, karaborsa, kanunsuz fiyat artışı, adam kayırma, rüşvet, zimmet, kanunlara karşı isyan yoktur. Bunlar, dine karşı saygısı azalmış toplumlarda kolayca filizlenen içtimai hastalıklardır.
Kötülükler ve suçlar, polisin, jandarmanın görmediği yerde işlenirler. Herkesin başına ise bir polis dikme imkanı yoktur. Bu disiplin, kalplere yerleştirilen sorumluluk ve din şuuru ile kolayca sağlanır. O halde Din eğitimi ve disiplini suçların önlenmesi bakımından kanunlara yardımcıdır.
İslâm dini, gerici, tutucu değil, itici bir güçtür. "İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır" diyen; çalışmayı ibadet sayan; hizmetçi ile efendiyi aynı sofraya oturtan; "İsçinin teri kurumadan ücretinin verilmesi"ni emreden; kul hakkını hak sahibinin affına bırakan; toplumun içinde ona yön veren, yücelten, yükselten bir dindir.
Dindar millet çalışkandır. Fabrikasını kendisi kurar, makinasını, ilâcını, silahını kendisi yapar; madenini kendisi işletir. O halde gerçek din, gerçek müslümanlık aydınlıktır, ışıktır, ileriliktir, medeniyettir. Bu ışığın, bu medeniyetin aydınlattığı mes'ud toplumlarda cehaletin hoyrat eli, ruhları karartamaz, zihinleri saptıramaz. Böyle toplumlarda tarihi materyalizmin inkâr tohumları yeşermez.
Din, toplumu ayakta tutan sosyal bağdır. Tarihi zamanlar içerisinde okulun, yolun, ışığın giremediği yurt köşelerinde insanımız dinin bağlayıcı, düzen verici otoritesi ile ayakta kalabilmiştir.
Türk insanı, büyük çilelerden, tecrübelerden geçmiştir.
Halkımız arasında yetim malı hâlâ "dokunulmaz şeydir". Başkasının ırzı kendi ırzımızdır. Başkasının malı "Kul hakkıdır" diye korunmuştur.
Tarih boyunca devletin himaye edici elini her zaman yanında göremeyen insanımız, Türklüğünü bu sayede koruyabilmiş, hayatını böylece sürdürebilmiştir.
Tarihimizde ölüyü soyan, güçsüze saldıran, devlet malını yağmalayan örnekler yoksa, bunu ulu Müslümanlığa borçluyuz. Kul hakkını, Allah'ın engin affediciliğin dışında bırakan prensip, tarihimizi maddeci ve yağmacı bir tarih olmaktan kurtarmıştır. Tarihimizde, insan insanın kurdu değildir, İslâmiyetin güçsüzlere, kimsesizlere uzanan sosyal yardım ve dayanışma müesseseleri sadece vatandaşları değil, en yakın komşu ve akrabadan başlayarak bütün insanlığı kapsayan geniş kardeşlik müessesesini kurmuştur. Ulu Müslümanlığın sosyal dayanışma ve yardım kurumları, zekât ve sadakadan ibaret değildir. Doğan her çocuk toplumun teminatı altındadır. Bu, aidatsız, başvurmasız, karşılıksız, toplu sigorta demektir. Böyle bir teminat ancak müslümanlıkta vardır.
İlaç bulamayan hastadan, açlıktan kıvranan yoksuldan en yakından başlayarak çevre çevre bütün toplum sorumludur. "Komşusu aç iken tok uyuyan bizden değildir" hadisi, bu konuda en güçlü prensibi koymuştur.
İslâmiyette ölçü madde değildir. Ölçü madde olursa, evlât ana-babayı menfaati olduğu müddetçe sever. Tüccar müşteriyi çıkarı için aldatır. Asker cephede menfaati varsa savaşır. Böyle bir toplum, mutlu-huzurlu bir toplum olamaz.
Din bir "lüks" değildir. Din, hayatın içindedir.