Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
Batı Trakya Müslüman Türk Varlığı - 7 Nisan 1989

DEMİRPERDE ÜLKELERİNDE BİLE GÖRÜLMEYEN ÇİRKİN BASKILAR!

Yunanlıların yaptıkları bunlardan ibaret kalmadı şüphesiz. Türk-Yunan ilişkileri inişli-çıkışlı bir seyir takip et­tikçe, buradaki müslüman cemaatın kaderi de bu iniş-çıkışla münasebetlerden doğrudan et­kilendi.

Önce yasak bölgeler ihdas edildi ve kuzey Balkan bölgesi, ova bölgeleriyle ayrıldı. Bilahare Bulgar sınırındaki Balkanlı müslümanlara ayrı ırklar oldukları telkin edildi. Onlara kâh Büyük İskenderin torunları, kâh Agrlanların torunla­rı oldukları; Kuman ve Peçeneklerle ise sadece kan karışım­ları bulunduğu telkin edildi. Bu iddiaya göre İslamiyet, Türk olmayan bu kavme zorla kabul ettirilmişti.

O halde Türk olmadıkları­nı bile bu cemaat (Pomaklar) Türklerle birbirlerine düşmeli idiler. Böylece bir devletin teb'ası arasında sun'i ayrılıklar sokması garabeti ortaya çıkıyordu. Fakat bu olmadı. Türk olmadıkları kurnazca telkin edilen Pomaklar, gelenekleri; inançları aynı, fakat dilleri ayrı olan Müslüman-Türk cemaatı­na daha çok yaklaştılar. Hat­ta aynı gelenekleri; aynı inanç­ları paylaştıkları, farklı olarak sadece Türkçe konuşan kardeş­lerinin dillerini benimsediler. Böylece bu silah ta geri tepti. Yunan idaresinin Batı Trakya Türklerine baskısı bununla bit­medi. Yunan vatandaşı olan, Anayasa ve kanunlar önünde Hristiyan-Rum cemaati ile eşit haklara sahip bulunan Müslü­man-Türk cemaatine Anayasa ve kanunların tanıdığı hakları esirgemeye başladılar. Bu ay­rım Türk cemaat ilkokullarındaki Türkçe saatlarından ve Türkçe eğitimi öğretmenlerine verilen maaştaki farklılıkla başladı ve 20. asır insanlığını utandıracak uygulamalara kadar uzadı.

DEMİRPERDE ÜLKELERİNDE BİLE GÖRÜLMEYEN ÇİRKİN BASKILAR

Batı Trakya Türklerine Yu­nan idaresinde bugün yapılan akıl almaz baskılar, hürriyetin, mülkiyetin bulunmadığı demi­rperde ülkelerinde bile görül­meyen iptidai ve zalimce boyutlara ulaşmıştır.

Bunlar, ana başlıklarıyla şöyle özetlenebilir:

Türk Cemaatına yeni in­şaat ve mevcut yapılar üzerin­de tadilât ve tamirat ruhsatı verilmemektedir. Bu yüzden aileler üstüste oturmakta; eski­yen binalar boşaltılarak yıkıl­maya terkedilmektedir.

Gayrı Menkul alımı izni tanınmamaktadır. Müslüman-Türk'ün Hristiyana gayr-ı menkul satması serbest: fakat Türk'ün Türke veya Hristiyanın Türke gayr-ı menkul satışı yasaktır.

Traktör ve araba kullan­ma izni kurnaz ve Pişkince bahanelerle ısrarlı bir şekilde esirgenmektedir.

Hangi çeşit olursa olsun, ticarethane ve işyeri açma ruh­satında Müslüman Türk cemaatı mahrumdur.

Müslüman-Türk köylü­süne kiraz, elma, ceviz bahçe­leri; verimli sulak arazileri, üniversite, sanayi alanı hava­alanı vb. yapılacağı bahanesiy­le yok pahasına istimlak edilmektedir.

 500-600 yıldır nesilden nesile tevarüs yoluyla intikal eden tarlaları nahiye veya hükümet malı olarak gösteril­mektedir.

Evkaf emvali çeşit şekillerde tecavüze uğramakta ve ortadan kaldırılmaktadır.

Türk Cemaati ilkokullarındaki müfredatın yetersizliği ve öğretmenlerine sağlanan maddi imkanın azlığı sebebiy­le esasen zayıf yetişen Türk ço­cuklarına buna ilave olarak ayrı muamele yapılmakta bu suretle orta ve yüksek tahsil imkanları ortadan kaldırılmak­tadır.

Müslüman-Türk cemaa­tına devlet memuru olma im­kanı tanınmamaktadır. Devlet memurluğu kapıları Türklere kapalıdır.

Ziraatla uğraşanlara, şeker pancarı gibi verimli mah­sullerin ekim izni sınırlı ve esirgenerek verilmektedir.

Son zamanların nevzuhur bir uygulaması ile de bazı işgüzar yöneticilere Türk cemaatı din ve isim değiştirmeye zorlanmaktadır.

YAPILANLAR KANUNA DAYANMAMAKTADIR

Yukarıda belirtilen uygula­manın hukuki dayanağı bulun­mamaktadır. Kanun önünde azınlık-çoğunluk tefriki yok­tur.

Yapılanlar mahalli idare­lerin (Valilik, Belediye, Kara­kol Vb.) işgüzarlığı mıdır, yok­sa merkezi hükümet bunlardan haberdar mıdır? Her iki halde de sonuç Türk cemaatı için değişmemektedir. Ancak bu bas­kılar öyle pişkince yapılmakta­dır ki, mahalli azınlık basının­da çıkan yazılar; ilgili Bakan­lıklara, hatta hükümet ve dev­let başkanına yapılan müracaat ve duyurular, sağır sultan ses­sizliği ile karşılanmakta ve so­nuçsuz kalmaktadır.

Aslında, yukarıda belirtilen vâkıfların bir kısmının istisna­ları da el-hak vardır. 120 bin cemaat arasında traktör ve ara­ba kullanma ehliyeti olan; ti­carethane işletme ruhsatı veri­len, devlet dairelerinde çalışan bir kaç kişi elbet vardır. Bun­lar devede kulak bile olmayacak; binde, onbinde bir; "yok"la eşit istisnalardır. Mahalli ve merkezi idarecilerce; "işte araba ve traktör kullanan"; "işte işyeri ve ticaret­hane açan"; "işte devlet dairesinde çalışan"; "işte devlet okulunda okuyan" diyebilmek için nokta ve kilit kozlardır.

CÜR'ETE BAKINIZ Kİ

Cür'et ve pişkinliğe bakınız ki, bu çağ ve insanlık dışı bas­kılar, ülke içinde veya ülke dışında gündemde getirildiğinde merkez ve mahalli idareler sus­makla kalmamakta; muslüman cemaat arasında bazı memurlar dolaştırılarak "ken­dilerine baskı yapılmadığına"; "Yunan idaresinden memnun bulunduklarına"; "Kanunla­rın eşit uygulandığına" dair hazırlanan dilekçe ve yazılar tehdit ve şantajla imzalatılmak istenmektedir.

Bu tehdit ve şantajlar, ta­bii olarak az da olsa amacına ulaşmaktadır. Kaderi yerli hristiyan cemaat ve idareler ile iyi geçinmek olan bir insanın bu tehdit ve şantajlara hangi ölçüde ve ne kadar süre karşı koyabileceği; her akl-ı selim sahibince takdir edilebilir. Bu tür baskıların ağırlık ve müesiriyeti ancak yaşayanlar tara­fından bilinebilir.

Bu tür uygulamalar, maalesef Yunan idaresine "Yakın olan" "Olmayan" tefriki doğurmuştur. Bu suretle sayıları "3"; "5"te olsa Türk cema­atı arasında "idareye yakın" kimseler türemiştir. Bu da ce­maatın kendi içerisinde bir te­dirginlik meydana getirmiştir.

Bu girişim, aslında yapılan baskıların itirafıdır. Ancak çağ, "Müslüman"ın derdine (Müslümanlığın yanında hele bir de Türklük varsa) o kadar sâmit ve sessizdir ki, Batı Trakya'da yaşayan 2 Yüzbini aşkın müslüman-Türk'ün sessiz ızdırabı, bir türlü himmetli eller, gönüller bulamamaktadır.