Sovyetlerde son 10 yıldan bu yana "beynel-İslâm" toplantılarında bir artış var. Özellikle de "Ortaasya ve Kazakistan Müslümanları Dinî İdaresi Başkanı" Ziyaüddin Babahan'ın vefat ettiği birkaç yıl öncesine kadar...
Bizim davet edilmemiz de bu cümleden bir toplantı idi: 11 İslam ülkesinden 27 temsilci idik. "El-Müslimüne fi'ş-Şark'ıs-Sofyetî" adlı derginin kuruluş yıldönümü törenlerine katılıyorduk.
Sovyetlerin "propaganda"ya ne kadar çok önem verdikleri malûm. Önce "spor", propaganda malzemesi olarak kullanılmaya başlandı. Hâlâ da devam ediyor. Sonra bu tür toplantılar ve diğer vesileler...
Bu toplantının da propaganda malzemesi olarak kullanılacağı 2 Haziran günü başlayan ilk "celse"de belli oldu: 3 gün devam edecek olan toplantının ilk gününde biz "dinlemede kalalım" dedik. Anladık ki, bu çeşit toplantılara diğer İslâm ülkeleri temsilcileri çokça geliyorlarmış. O sebeple dikkatler onların değil, bizim üzerimizde idi. Nitekim ilk celse arasında "Moskova Televizyonu"nun Türk delegasyonu ile bir röportaj yapmak istediğini duyurdular. Bana gelerek, "izin" istediler. Ben "mümkün" olduğunu ifade ettim. Fakat bu
"propaganda" realitesini de derhal hatırladım.
Şimdi o tarihten 15 yıl kadar öncesine, Türkiye'ye dönerek, bu propaganda oyunu konusunda okuyucularıma bir hatıramı anlatacağım: 1960’lı yılların ilk yarısına doğru bir yaz tatilinde "Moskova'nın Sesi" radyosundan dinlediğim bir mülakatı... Bizim o zamanki T.B.M.M. Başkanı, Moskova seyahatına çıkmış, orada bir "Kolhoz"u ziyaret etmiş, o vesileyle Moskova Radyosu kendisiyle bir mülakat yapıyordu. İlk soru şu idi:
"- Sovyetleri nasıl buldunuz? Daha önce duyduklarınızla, buradaki müşahedeleriniz arasında bir fark var mı?"
Bizim meclis başkanının biraz da cömertçe sarfettiği nezaket cümleleri şunlardı:
"Sovyetler birliği idaresini, halkını fevkalâde iyi buldum. Demek bize sovyetleri ve Kominizmi yanlış anlatmışlar." vb. Dinleyenleri hayrete düşüren ölçüsüz medihler... İşte bütün dünyaya ilan ediyorlardı. Bakınız, bize sordukları sorudan aynı idi.. Hemde bu defa radyo değil, televizyon... Söyleyeceğimiz her nezaket cümlesi, Sovyet idaresi ve rejimini onaylamak demek olacak ve bu ifadeler, hemde görüntümüzle bizim "soydaş"lara, kimbilir hangi yorumlarla intikal ettirilecekti.
Soru: "Sovyetler Birliğini ilk defa mı ziyaret ediyorsunuz?"
Cevap: "Evet, ülkenize ilk defa geliyorum."
Soru: "Bu ilk ziyaretinizde Sovyetleri nasıl buldunuz? Daha önce duyduklarınızla, şimdiki muşahadeleriniz arasında bir fark var mı?"
Cevap: "Belirttiğim gibi, ülkenize ilk defa geliyorum. Çarşınıza, pazarınıza, işyerinize henüz girmedim. Bu sebeple, buradaki hayat konusunda müsbet veya menfi bir intiba etmiş değilim."
Bu cevap üzerine "çekim" derhal durduruldu. Zira arzu edilen cevap bu değildi. Ama şunu da ihmal etmediler: "Peki seyahatinizin devamı sırasında bazı intibalar edindikten sonra mülakat yapabilir miyiz?" dediler... Benim cevabım ise "Tabi, niye olmasın?" oldu.
Moskova dışında 4 Cumhuriyeti içine alan 14 günlük seyahatimiz boyunca tam 8 defa mülakat için ricada bulundular. Ben her defasında "Henüz kâfi kanaata varamadığım"ı ifade ile anlattım. Tam Moskova'dan ayrılacağımız sırada ise, mihmandarlığımızı yapan iyiniyeteli Özbek delikanlı adeta yalvardı. "Birkaç kelime ile de olsa intibalarınızı alalım":diye... Bense bu defa kesin "tavır" koyup, reddettim.
Demek "davet", "tören", "ziyaret" ve "seyahat" hepsi birşey içindi: "Propaganda!.." Bu propaganda, maksadına, başka vesilelerle de şahit olduk: Mesela "Kur'an-ı Kerim" basımı.
Sovyetlerdeki "Müslüman-Türk" soydaşlar arasında en kıymetli şey "Kur'an-ı Kerim"... Nitekim, seyahatimiz boyunca bizden en çok istenen "Kur'an-ı Kerim" oldu. Meğer Sovyetlerde soydaşlarımızın "Kur'an-ı Kerim" edinmeleri mümkün olmuyormuş. Halbuki bize "Sovyet" basımı, "Mushaf-ı Şerif" hediye etmişlerdi. Demek bu "Mushaf" basımı, sadece bizim gibi dışardan gelenlere vermek içindi. Yani propaganda için... Dahilde satılması veya dağıtılması ise yasaktı.
Taşkent'te bizi biraz da hayrete düşüren mükemmellikte bir "kütüphane" var. "Tilla Şeyh Camii Kütüphanesi"... Arabca, Farsça, Özbekçe, dillerinde zengin bir kitaplık... Üstelik temiz ve bakımlı... Fakat ne fayda, buradan kimceğizler faydalanabilecek ki!.. Camekan dolaplar kilitli... Sadece bizim gibi dışardan gelen misafirlere açılıyor... İşte bu da propaganda için kullanılıyor.
Sovyetlerde iki "islamî" okul var. Buhara ve Taşkent'te... İlki orta dereceli ve 70, ikincisi yüksekokul seviyesinde ve 30 öğrencisi var. Bu okul mezunlarından Arabca öğretmek üzere özellikle Mısır'a gönderilenler de mevcut. Bu göstermelik iki okuldan da, dışarıdan, islam ülkelerinden davet edilen misafirlere "mihman"lık (yani rehberlik) yapacak "Hoca"lar yetiştiriliyor. Bir yerde onlar da "propaganda''ya hizmet ediyor.
Taşkent, Fergana, Mergınan, Endican, Semerkaat, Buhara, Duşembe gibi önemli- tarihi merkezlerde muhafaza edilen, hatta restore edilen "cami" "medrese" "türbe" gibi eski yapılarda aynı maksada hizmet ediyor.