SADECE GEÇMİŞİMİZİ DEĞİL GELECEĞİMİZİ DE AYDINLATTILAR (2000)
Şair Ahmet AKTAŞ’ın1 duygularını sunuşumuza başlangıç yaptık. Bu duygular, bir şairane deyişten ibaret değil, Anadolu insanın rüyasıdır. Rüyası olmayan millet, kendisine yeni iklimler, yeni ufuklar açamaz..
Ergenekon bir rüya idi: Anadolu’nun kilidi o rüya ile açıldı; Osmanlı o rüya ile kuruldu; İstanbul o rüya ile alındı..
Anadolu bozkırlarının ortasında yeşeren Cumhuriyet atılımımız bir nice beğ, boy, efe ve seymenin; hepsine özet Peygamber müjdeli Mehmetçiğin Hacı Bektaş ocağında bilenen kutlu kılıcı olduktan sonra, bugün de en doğudan en batıya, ulu milletimizin umut teknesi değil midir ?
Onlar, cihanı içine alan yüreklerini bir ulu himmetle doldurup, kâinata hükmettiler. Biz ise o ulu himmete değil, önce birkaç ölçek dünyalığa tamah ettikten sonra önem vermez olduğumuz dünyanın ve dünyalıkların mahkûmu olduk.
Ama “Gönlünüz kavî tutun!. Daha bozkır, dağları emzirmededir.. Hele dağlar tavlana dursun.. Dağlar el-ele verip, halaya dursun.. Gör, ne oyun oynarlar !..”
“Hacı Bektaş Özel Dosyası”, milletimizin 2000’li yıllarda yeniden uyanışına; bu uyanışın sağlam temelli ufuk çizgisine ve yükselişine bir temenni, bir arz, bir niyazdır..
1- Ahmet Yesevi Üniversitesi Öğretim Görevlisi
HAYATI KÜNYESİ / NESEBİ
Adı Muhammed, lâkabı Bektaş, sıfatı Hünkâr. Hacı Bektaş Velî diye şöhret buldu.
Babası Horasan Hükümdarı İbrahim es-Sani Seyyid Muhammed; Annesi Nişabur’lu Şeyh Ahmed’in kızı Hatme Hatun.2
Velâyetname Hacı Bektaş’ın soyunu baba tarafından Hz. Ali’ye nispet eder ve bu irtibatı şu silsile ile izah eder: 3
Hacı Bektaş Veli, Seyyid Muhammed İbrahim es-Sani, Seyyit Musa es-Sani, İbrahim Muharrem el-Mucap, İmam Musa el-Kâzım, İmam Cafer es-Sadık, İmam Muhammed el-Bakır, İmam Zeynel-Abidîn Ali, İmam Hüseyin, İmam Emirû’l-mü’minin Ali
Prof. Dr. Ethem Ruhî Fığlalı, Abdülbaki Gölpınarlı’ya atfen, Hz. Ali ile olan soy irtibatının, Hacı Bektaş Veli’ye bir de “seyyid” sıfatının verilmesi isteğinden kaynaklandığını ifade eder.4
Hicri 645-646(M.1248)’da Horasan’da doğdu; 680 / 1281’de Anadolu’ya geldi; 738 / 1373’de Kırşehir (Sulucakarahöyük)’de vefat etti.5
Doğum ve ölüm tarihlerini 606 / 1209-1210; 669 / 1270-1271 olarak belirtenler de vardır. (Bak.Fığlalı, a.g.e. sh: 142)
Türbesi, bugün adı Hacıbektaş olan, hayatının büyük bölümünü geçirdiği; kıyamete kadar sürecek hizmetlerini sergilediği ve irtihali ile tarihe emanet ettiği, adı ile bütünleşmiş aynı yerdedir.
ÖĞRENİMİ
İlk öğrenimini, o dönemin önemli ilim merkezi Nişabur’da yaptı. Sadece dinî ilimleri değil, o devrin bütün bilgilerini aynı yerde öğrendi. Manevî terbiyesini ve olgunluğunu orada kazandı.
Hacim SULTAN Velâyetnamesi, Hacı Bektaş’ın ilk mürşidinin, Ahmet Yesevi olduğunu ifade eder.6 Bu iki Türk Tasavvuf büyüğünün fiîli iribatı, yaşadıkları dönem itibariyle -arada bir nesillik kısa bir farkla- mümkün görülmese de, Hacı Bektaş Veli’nin Ahmet Yesevi Hazretlerinin Yesi’de tutuşturduğu feyiz ocağından nasip ve el aldığı üzerinde ittifak vardır. Nitekim Prof. Dr. Fuat Köprülü, diğer bazı tarikatlar gibi Hacı Bektaş Veli’ye nispet edilen Bektaşîlik yolunun da Yesevi ocağından doğduğunu ifade eder.7 Bu tesbit, Hacı Bektaş Velî’yi anlatan hemen bütün yazarlarca kabul ve tekrar edilir.
ANADOLU’YA GÖREVLENDİRİLİŞİ
Horasan’da, Ahmet Yesevi ocağında pişen ve olgunlaşan Hacı Bektaş Veli, aldığı manevî görevle Horasan’dan Necef, Mekke, Medine, Kudüs, Halep, Elbistan, Sivas, Kırşehir, Kayseri yolu ile Sulucakarahöyük’e geldi. 8
2- Abdülbaki GÖLPINARLI, Menakıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş Velî, İstanbul 1958; Prof. Dr. Ethem Ruhi FIĞLALI, Türkiye’de Alevîlik, Bektaşilik, Selçuk Yayınları, Ankara 1990 sh. 137
3- Prof. Dr. Ethem Ruhi FIĞLALI, a.g.e. sh. 138
4- Prof. Dr. Ethem Ruhi FIĞLALI, a.g.e. sh. 138
5- Fığlalı a.g.e. sh. 140
6- Velâyetnama 102; Prof. Dr. Fuad KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyatında ilk Mutasavvuflar, Ankara 1976, sh. 48 vd.; Fığlalı a.g.e. sh. 142
7- Prof. Dr. Fuad KÖPRÜLÜ, A.G.E. 108-114, Fığlalı a.g.e. sh. 143
8- Prof. Dr Abdurrahman GÜZEL, Hacı Bektaş Velî, Hayatı-Eserleri ve Fikirleri, Ankara 1998, sh. 32
Hünkâr Hacı Bektaş’ın “Diyar-ı Rûm” yani “Bizans toprakları” denilen Anadolu’ya, buraların Türkleşmesi-İslâmlaşması vazifesiyle gönderildiğine inanılır.9 Bu inancın Sarı Saltuk, Yunus Emre, Şeyh Edebalî ve bir nice gönül adamının yüzyıllarca süren manevî önderliğinde niyetten amele geçtiğini söylemek bir gerçeğin ifadesi olduğu kadar, aynı zamanda o mana büyüklerine karşı bir kadirşinaslıktır.
Nitekim Anadolu’nun siyasî ve sosyal çalkantılar içerisinde bulunduğu bir dönemde O’nun Anadolu bozkırları ortasında kurduğu dergâh / mektep ve tebliğleri ekonomik yokluk, siyasî ve sosyal huzursuzluk içerisinde bulunan insanları, halka-halka çevresinde toplamıştır. Anadolu’yu bize ebedî yurt yapan gönül erleri-erenleri çizgisinin O’ndan el alan manevî görevliler olduğunu ifade etmek, yanlış olmasa gerektir.
HİZMETİ
Hacı Bektaş Velî, Selçuklu Devleti’nin Moğol istilâsı altına girerek, siyasî hakimiyetini kaybettiği yıllarda çevresine toplananlara birlik-bütünlük ve sevgi temasını telkin etti. “Gaziyân-ı Rum”, “Ahiyan-ı Rum”, “Abdalan-ı Rum” ve “Baciyan-ı Rum” O’nun ve manevî irtibat halinde bulunduğu muhakkak olan gönül adamlarının terbiyesi altında gelişen içtimaî oluşumlardır.
Anadolu’nun bu çalkantılı döneminde adeta bir iş bölümü yaparcasına, bulundukları bölgeleri manevî himmet ve disiplinleri altına alan bu gönül erleri, bir yandan Anadolu’nun Türkleşmesini, müslümanlaşmasını sağlarken, diğer yandan Selçuklu-Osmanlı arası dönemdeki siyasî otorite boşluğunu manevî disiplinlerle dolduran bu Türk boylarının, halef devlet ebed-müddet Osmanlı siyasî otoritesinin şemsiyesi altında toplanmasını sağladılar.
Sarı Saltuk, Hacı Bektaş, Ahi Evren, Yunus Emre ve Şeyh Edebâli bu himmet zincirinin kendi dönemlerindeki köşe taşlarıdır.
Bu manevî iş bölümü içerisinde Ahi Evren ve Mevlâna’nın aksine Hacı Bektaş kent merkezlerinde değil, köy ve kırlık bölgelerde vazife almış; çevresine, o dönemin aydın geleneği Farsça ile değil, konuşulan Türkçe ile hitap etmiştir. Bu sebeple mektep / medrese görmemiş, bilgi yoğunluğu olmayan sade halk toplulukları Hacı Bektaş Veli’ye kolayca ısınmışlar ve Sulucakarahöyük merkezli Hacı Bektaş öğretileri dalga-dalga yayılmıştır.
Devşirme usulüyle Osmanlı coğrafyasının her yanında ve özellikle de kırsal bölgelerden derlenen Yeniçeriler arasında Hacı Bektaş öğretilerinin egemen olmasının bir sebebi de Hacı Bektaş Veli muhabbetinin Anadolu coğrafyasındaki bu yaygınlığıdır. Yeniçeri Ocağında tümüyle Hacı Bektaş muhabbeti ve öğretisi hakimdi. Bu sebeple Yeniçerilere “Taife-i Bektaşiyan” denilirdi. Yeniçeri ağaları ise “Ağay-ı Bektaşiyan” diye anılmıştır.
Hacı Bektaş Veli, Horasan ve Maveraünnehir menşe’lidir. Döneminin diğer sağlıklı tasavvuf ehlinde olduğu gibi, Kur’an ve Sünnet kaynağına tam bağlı bir şeriat ve tarikat büyüğüdür. Onun en büyük eseri Makalât, bugün -çeşitli nüshalarıyla- elimizdedir.
Makalât’ın mevcut el yazmaları ve bu el yazmalarından tabedilen baskıları, hep aynı istikâmeti; Kur’an ve Sünnet-i seniyye kaynağında odaklaşan bütünleşmeyi işaret eder. İnsan sevgisi, farklı inanç ve kanaatlara karşı anlayış ve müsahama, Hacı Bektaş uslûbunun temel esprisidir.
Bektaşiliğin farklı din, dil, ırk ve mezhep mensuplarına hoşgörüyle yaklaşmasının hikmeti, O’nun bütün insanlığı sulhetme, bütünleştirme temel amacının bir sonucudur.
9- Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, a.g.e. sh. 81; Prof. Dr. Esat COŞAN, Makâlat, Kültür Baçkanlığı Yayınları, sh. 74-76; Fığlalı, a.g.e. sh. 144
FİKİRLERİ
1- İMAN VE AKIL:
Onların “iman”ları akıl, “akıl”ları iman üzre idi.. “İman akıl üzeredür arifler katında”10 sözü, “Aklı tam olanın, imanı da tam olur”11 hadisinin, O’nun fikrî temelini oluşturan bir yansımasından ibarettir.
O’na göre İman bir hazinedir, akıl hazinedâr.. İnsan koyundur, akıl ise çoban.. Hazinedâr giderse hırsız hazineyi; çoban giderse kurt koyunu ne yapar, diye sorar..
Akıllı olmanın sınırları, İslâm’ın önem verdiği üç erdemle açıklar; “Aklın üç hassası vardır: Birincisi sabır, ikincisi utanmak, üçüncüsü kanaattır” der.
İşte O’nu ve fikirlerini evrensel kılan prensibi: “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu !” Bu söz ve O’na ait prensib bizi yeniden baştaki değerlendirmemize götürüyor: Onlar sadece yaşadıkları dönemi ve geçmişimizi değil, verdikleri mesajlarla bugünümüzü ve geleceğimizi de aydınlattılar..
2- İMANIN 6 ŞARTI - İSLÂMIN 5 TEMELİ
“Makalât” ve O’na atfedilen diğer eserlerde Hacı Bektaş Veli’nin öğretileri “iman”ın 6 şartı ve “İslâm”ın 5 temeline dayandırılır. Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL “Hacı Bektaş Veli – Hayatı, Eserleri ve Fikirleri (Ankara 1998)” adlı özenli kitabında, bu tesbiti sırasıyla O’na ve eserlerine atfen ifade eder:
“Pes şeriatun evvel makamı iman getirmekdür (s. 38).”
“Dahî bildirdi ol Hak birliğini / Ve hem kendüye lâyık dirliğini / Didi kim birliğümde yohtur inkâr / Bu ayet kıldı vâhid ismin ızhâr (s. 43).”
“Müvekkel kodı üstüne melekler / Ki dîvden, perîlerden seni saklar (s. 45).”
“Ve hem Tanrının Kur’anına inanmak ve dahi kitaplarına inanmak imandır. Bu kitaplara inanmak imanın esaslarındandır (s. 47).”
“Ve hem Muhammed’ün fazlına didük, pes Adem yaratılmağı dahi Muhammed adı harfi üzeredür (s. 49).”
“Kıyamet güni oldukda dir ol Hakk / Giderem dir günahunuzı mutlak (s. 51).”
“İy müminler, bu işler böyle kalmaz / Zira haşra inanmak böyle olmaz (s. 52).”
Hünkâr Hacı Bektaş Velî, “İman”ın 6 esasını eserlerinde ve öğretilerinde, birden çok örnekle bu şekilde ifade ettikten sonra “İslâm”ın temelini de -keza- pek çok yerde belirtir:
“Şeriatta bulunan on makamdan ikincisi İslâmdır ki, Allah’tan başka tanrı olmadığına ve Muhammed’in O’nun elçisi ve Peygamberi olduğuna şehadet getirmektir (s. 54).”
“Üçüncüsü namaz kılmakdur iy yâr / Zekâtın vir, oruç tut ille zinhâr / Hacca varmakta sen hem olma nâşî / Viricek Hak sana mal-ü kumaşî (s. 56).”
10- Güzel, a.g.e. sh. 39
11- Gazalî, ihya’ül – Ulûm’üd - Din, 1, 90 - 93; Bu konuda bak. Alâüddin el - Hindî, Kenz’ül – Ümmâl, Beyrut 1979, x. 130; Gazalî, a.g.e. sh. 212, 215
3- ÖĞRETİLERİNDE AHLÂK İLKELERİ
“Makâlât”da riya, sabır, kanaat, haya, cömertlik, kibir, hased, yalancılık, gıybet, haram, helâl gibi birçok ahlâkî prensip, ayet ve hadislerle izah edilir 12
“Kibrin aslı şeytandadur ve miskinlik (tevâzû / mahviyetkârlık) aslı rahmandur. Kim kibir etse, miskinliği ona havale kılmak gerek (s. 62).”
“Sözün külli garaz, işün hırâlık / Hûyun gülmek dürür, hem masharâlık / Tama’dur, kibrile, hem kahkahâdur / Cehennem bunlara yahşî bahâdur / Söz açılsa garazlardan dilün cûst / Namaza gelicek, hem cümhûşûn sust / ögüdürsin dilünden, indi sözler / Ki kalmaz söz yüzinden hiç sûzlar / Yâranlarun işinden ibtilâsın / Velî âbdesta gelsen mübtelâsın / Ya sökelsin, ya kolinda çıbân var / Ne gâfilsin, hey ardunda çoban var (s. 59).”
Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, adı geçen eserinde Hacı Bektaş Velî’nin Makalât’ında Kur’an-ı Kerim’den 154 ayetin (s. 64) ve 20’ye yakın hadisin (s. 77) mealen veya tehmîhen verildiğini belirterek bu ayet ve hadisleri kaynakları ile gösterir.
TASAVVUF ANLAYIŞI:
1- AMELî TASAVVUF
Hünkâr Hacı Bektaş Velî’nin tasavvuf anlayışı, -İslâm’ın özüne uygun olarak- teorik bir müfredattan ibaret değil, yaşanan / pratik hayata dönük bir tasavvuf anlayışıdır.
Bilmek (İlm’el - yakîn), görmek (ayn’el - yakîn), olmak (hakk’al - yakîn) anlayışı O’nun -Hoca Ahmet Yesevi ve kendisine tekaddûm eden diğer tasavvuf yollarında da bulunan- “din-hayat” sentezidir.
“Ve eğer muhiplara sorarlarısa kim, Çalab tanrıyı nidebildün derler ise pes muhiblar cevap vireler kim; Çalab Tanrıyı kendü özümüzden bildük ve hem kendümüzi Çalab Tanrıdan bildük.”
Bu anlayış, “kendini bilen, Rabbını bilir” dinî düsturunun da bir ifadesidir.
Namazın insanları kötülüklerden alıkoyacağı 13 ; yalanı -ve benzer kötülükleri- işleyenlerin oruçlarının makbul olmayacağı 14 tarzındaki dinî hükümlere paralel bu anlayış, dinin Allah için gönderilen bir nazariye değil, insanlar için gönderilen ve insanların bir arada, huzurlu yaşamalarını hedef alan bir müessese olduğunun da ifadesidir.
2- 4 KAPI, 40 MAKAM
Hünkâr Hacı Bektaş Velî’nin ameli tasavvuf anlayışı, Kur’an ve Sünnet-i Sahîha’ya dayalı doğru müslümanlığın itikad, ibadet ve ahlâk ilkelerinin, sade bir mü’minin hayatında nasıl yaşanacağı ile ilgili bir özet müfredat gibidir.
12- Güzel, a.g.e. sh. 64 – 78
13- Kur’an-ı Kerim, Ankebût Suresi : 45
14- Tecrid-i Sanih, c. 6, sh. 253
O’nun yaşadığı dönemde siyasî ve sosyal çalkantılar içerisinde bulunan çoğu kırsal ve göçebe toplumun anlayacağı, ezberleyeceği, hayatında yaşayıp uygulayacağı sadelikteki bu müfredat “4 Kapı, 40 Makam” adı ile “Şeriat”, “Tarikat”, “Marifet”, “Hakikat” bölümleri altında tanınmış ve yaygınlaşmıştır.
Tarihimizde “Zahir - bâtın” ihtilâfı; “Şeriat - Tarikat” kavgası gibi diğer İslâm millet ve coğrafyalarında çokça görülen sosyal depremlerin bulunmamasında, şifahî tebliğ tarzındaki bu öğretilerin rolü, kuşkusuz inkâr edilemez.
a) Şeriat
1- İman getirmek
2- İlim öğrenmek
3- Namaz, zekât, hac, gaza, taharet
4- Helâl kazanmak, fâizi haram bilmek
5- Nikâh kıymak
6- Hanımların muayyen günlerinde cinsi teması haram bilmek
7- Ehl-i Sünnet ve’l cema’atten olmak
8- Şefkât ve merhamet sahibi olmak
9- Temiz yemek ve temiz giyinmek
10- Emr-i bi’l-mâ’ruf nehyi ani’l münker
b) Tarîkat
1- Pîrden el alıp tevbe etmek
2- Mürîd olmak
3- Saçını traş etmek
4- Mücâhede etmek
5- Hizmet etmek
6- Havf
7- Ümit
8- Hırka, makas, zenbil, seccade, subha, ibret, ve asâ
9- Cemaat, nasihat, muhabbet sahibi olmak
10- Aşk, şevk, fakirlik ve kanaatkârlık
c) Marifet
1- Edep
2- Korku
3- Perhizkârlık
4- Sabır ve kanaat
5- Utanmak
6- Cömertlik
7- İlim
8- Miskinlik, sükûnet ve düşkünlük
9- Marifet
10- Kendini bilmek
d) Hakikat
1- Toprak gibi olmak (tevâzu)
2- Yetmiş iki milleti ayıplamamak
3- Elinden geleni esirgememek
4- Eminlik
5- Mülk sahibine yüzünü sürüp, yüz suyunu bulmak
6- Sohbetle hakikat sırrını söylemek
7- Seyr-i sülûk sâhibi olmak
8- Sır
9- Münâcâat
10- Çalap – Tanrı’ya ulaşmak (Fenâfillah)
Görüldüğü gibi bu prensipler İslâmiyet’in “itikad”, “ibadet”, “ahlâk” esasları ile ilgili hükümlerinin sıraya konulmuş bir müfredatı gibidir. Zaman zaman siyasî otoritenin kaybolduğu; topluma savaş, kıtlık gibi huzursuzlukların egemen olduğu tarihî dönemler içerisinde insanımız moral dengelerini meclisten-meclise, ağızdan-ağıza dolaşan bu hükümlerle ayakta tutabilmişler; sosyal çalkantılara düşmeden, hayatiyetlerini böylece sürdürebilmişlerdir.
Hassas bir coğrafyada milletimiz, işte bu manevî köşetaşları ile kültür bütünlüğü içerisinde bugünlere gelebilmiştir.
MESAJI:
1- BİRLİK, İRİLİK, DİRİLİK
“Bir olalım, iri olalım, diri olalım” sözü Hünkâr Hacı Bektaş Velî’nin mütevatir haber tarzında günümüze kadar ulaşan kalıcı bir mesajıdır.
Bu prensip Peygamberimiz Efendimizin gerek Kuran’ı Kerim, gerek Sünnet-i seniyye olarak bize ulaştırdığı birden çok İslâmî prensibi içinde taşıyan bir veciz, kalıcı uyarıdır.“Birlik” halinde bulunmak; “güçlü” olmak; zamanı iyi değerlendirmek; çalışmak; Kur’an ve Sünnet’ten kaynaklanan önemli dinî hükümlerdir. Bugün de en çok muhtaç olduğumuz şey bu prensipler istikâmetinde bir, bütün ve güçlü olmak ve bunu sağlamak üzere her türlü imkânın seferber edilmesi değil midir ?
2- İLİMLE YÜRÜMEK
Hacı Bektaş Velî’nin “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” prensibi, İslâmî kaynakların tamamında en çok işlenen bir konuyu içermektedir.
İlk emri “Oku !” diye başlayan bir dinin mensuplarına olan bu uyarı sanki müslüman toplumların bilimden uzak yaşayışlarını önceden haber veren bir önsezidir.
Ulu önder Atatürk’ün “En hakiki mürşid ilimdir” sözü de, büyük velînin yola ilimle çıkılması vecizesinin bir te’yid ve tekrarı gibidir.
Dünya “Bilgi Çağı” ve “Bilgi Toplumu” imajlarıyla ifade edilen yeni bir döneme girerken siyaset ve kültür tarihimizin bize yüklediği sorumluluğunun idrakinde olmamak bizi Hünkâr Hacı Bektaş’ın ayrı bir uyarısına muhatap kılmaktadır: “Her ne ararsan, kendinde ara !.”
Ulu Hünkâr, düşünceleri aydınlatanları ise adeta kutlamaktadır. “Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu !.”
3- İNCİNSEN DE İNCİTME
“İncitsen de, incitme !” tavsiyesi Hacı Bektaş Velî Hazretlerinin her sözü gibi, nesilden-nesile intikal edip-gelen bir evrensel uyarıdır.
Milletimizin tarihî müfekkiresi, bir yandan bu prensibi bir vecize olarak köşelerine asma ihtiyacı, diğer yandan mütenadif atasözleri üretmiştir.. Gerçekten de “Kötülüğe karşı kötülük her kişinin; kötülüğe karşı iyilik ise er kişinin kârıdır.”
“Hoşgörü”, sahibini yüceltir. İslâm’ın “Tebliğ” metodu, “Hikmet” ve güzellikle davranma metodudur.15
Kur’an-ı Kerimde Hz. Peygambere, ümmeti üzerine rahmet ve şefkât kanatlarını açması hatırlatılır.16 “İncinsen de, incitme” sözü, Kur’an-ı Kerimde Hz. Peygambere ve -dolayısıyla- bütün insanlara yapılan incitici olmama; şefkâtle davranma ilâhî ikazının Hacı Bektaş dilinden hatırlatılması gibidir. Bunun örnekleri, Mevlâna, Yunus ve diğer İslâm büyüklerinin öğretilerinde temel esas olmuştur.
Yunus Emre’nin “Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil” diye başlayan ve insan gönlünü “Çalabın tahtı” olarak niteleyen deyişi, bunun açık bir örneğidir.
Bu değerler sebebiyledir ki, müsamaha müslümanın ahlâkı olmuştur.
O’nun “-Hiçbir millet ve insanı ayıplamayınız” ve “Eline, diline, beline sahip ol” tarzındaki öğütleri de, aynı istikâmetteki tebliğ ve öğretileridir.
YARINIMIZ ONLARLA AYDINLIK
Milletler, kıymet hükümleriyle ayakta kalırlar. Kendi içinde bütün farklı ulusların oluşmasındaki hikmet de budur. Merkezden-dışa doğru ayrı-ayrı kişileri, grupları, kesimleri, bölgeleri
15- Kur’an-ı Kerim, Nan Suresi : 125
16- Kur’an-ı Kerim, Şuara Suresi : 215; Hicr Suresi : 88
–her grubun, kesimin kendine özgü farklı iç değerleri olsa da- aynı coğrafyada, bütünlük ve ayrı millet olma bilinci ile tutmanın yolu, gönülleri görünmeyen bir ip gibi birbirine bağlayan bu değerlerdir.
Hacı Bektaş Velî, İslâmî dönem Türk kültürü içerisinde vazgeçilmez, önemli bir köşetaşı- dır. Bu manevî köşetaşlarının yerli-yerinde kalması, millet olma bilincini kaybetmeden, ulusumuzun gelecek yüzyıllara taşınmasının teminatıdır.
Onlar umut teknemiz, onlar varlık sebebimizdir.
Hangi mezhepten, hangi tarikattan, hangi anlayıştan olursa olsun, insanımızı, onların iç değerlerinin hepsine geniş kubbesinin altında yer bulacakları huzur mekânları ayırarak çağıran bu mesaj, iyi anlaşılmalıdır.
Gerçek, doğru, öz, özgün müslümanlık arayışımızın yol güzergâhındaki konakları arasında Hünkâr Hacı Bektaş Velî, yolların kesiştiği bir önemli istasyondur.
Kafalarımızı, gönüllerimizi ve gözlerimizi donduran ön / peşin fikirlerden sıyrılarak, gerçeği arama yürekliliğini göze aldığımızda ufkumuzda onları bulacağız.
Gerçekleri örten kabuk, bizden bir doğruluş, bir silkiniş bekliyor..
Sakın beni yadırgamayın: “Bir bayrak rüzgâr bekliyor !.”