Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
SELÂM - 11 Eylül 1998

İlk yazıma "Allah'ın adı" ile başlarken, bütün Ortado­ğu okuyucularını selâmlıyorum. "Selâm" İslâmiyet'in bir emri. Kur'an-ı Kerim'de ve Hadislerde, birbiriyle kar­şılaşan insanların selam verip-almaları emir ve tavsiye buyurulmuştur. Bunun sebebi inananlar arasında ülfet, ünsiyet, uyum ve kardeşliği sağlamak ve devam ettirmektir.

Ortadoğu ailesi ile bu ilk karşılaşmamızda, okuyucularıma "Niyet"imi ve "Niçin Ortadoğu ailesi ile birlikte ol­mayı tercih ettiğimi" de izah etmek istiyorum. Zira bu da sünnet-i seniyyenin bir gereği. Tanışmak, bir yeri ziyaret etmişseniz "sebeb-i ziyaret"inizi ifade etmek, insanî / İslâmî "muaşeret"in bir icabıdır

ZAMAN OLUR Kİ!..

"Tercüman Gazetesi"nde 10 yıl süreyle okuyucularımla birlikte oldum. O zamanki buluşma yerimiz önce "Min­berden Gönüllere", bilâhare ise "Cuma Sohbeti" köşesi idi.

O tarihlerde Tercüman 620 binlere vurmuştu. Trajımız 580 bine inince sebeplerini uzun-uzun değerlendirdiğimizi hatırlıyorum. O günün şartlarında milliyetçi-muhafazakâr kamuoyunun bu "Güçlü sesi, nasıl birdenbire inişe geçti; hayatiyetini nasıl yitirdi ve dibe vurdu, nasib olursa bir gün onu da konuşuruz.

"Tercüman" deyince şu hususu bir "vefa" ve kadirşi­naslık olarak ifade etmeliyim: Merhum Kemal ILICAK ve Tercümanın Ünal SAKMAN başta, Taha AKYOL, Mehmet BARLAS, Nazlı ILICAK gibi sıkça değişen yayın yö­netmenleri, bazen genel yayın ilkelerine ters düşse de , ya­zılanının tek kelimesine, cümlesine dokunmadılar. O za­manlar "Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı" idim ve ül­ke 12 Eylül öncelerinden başlayan hassas günlerden/has­sas tünellerden geçiyordu. Görevim icabı "Diyanet Yayın­ları" bana bağlı idi. Bugün de yayınlanmakta olan "Diya­net Aylık Dergi"nin kurucusu ve ilk "Genel Yayın Yönetmeni" olarak o günün hassas ve sıkıntılı konularını işledim.

"Başörtüsü" çilesini; "İrtica" iddialarını; tırmandırılmaya çalışılan "Alevi-Sünni" sun’î ihtilâf(!)ını. "Lâiklik" ve "Devlet" adına yapılan yanlışları; "İslâmiyet" hesabına irtikâp edilen, ona bühtan siyasi densizlikleri biteviye işledim.

Bir devlet memuru olarak "Siyasî" bir gazetede yazıyor olmamı ve Diyanet'in resmî yayınlarında bu hassas konuları işlememi yadırgayanlar oldu ama "Din-Devlet", "Devlet-Millet, "Lâiklik-İslâmiyet" gibi hassas konulardaki "Niyet" ve üslûbumu ne "Tavan"ın hatınna, ne "taban"ın rağmına hiç bozmadım.

90’lı yılların başlarında resmî görevle yurtdışına çıktım. O yıllarda büyümeye, açılmaya müsait tarihî bir "Kısmet" ya­kalayan güzelim Türklyem'in -maalesef- giderek geriye götürülen son yıllarını, yurtdışından kahırla izledim. Ülkemi­zin, gurbetçilerimizi kahreden bu yurtdışı görüntüsünü de yeri, zamanı ve vadesi geldiğinde inşaallah konuşacağız.

NİÇİN ORTADOĞU?

Şimdi Türkiye'de ve aranızdayım. "Katıldım" demiyo­rum. Zira bu camiaya "Dışarı"dan gelmiş değilim. Talebe­lik yıllarımdan bu yana, Tercüman'da yazarken de, Diya­net’te hizmet verirken de, yurtdışında "Gurbet" nöbeti tu­tarken de hep "Din'ü-Devlet", "Mülk'ü-Millet" dedim. Yani dağda bulmadığımız "Ebed-Müddet". "Devlet"imizi; "İ'lây-ı Kelimetullah ile muvazzaf", "İlâhî nusretle müeyyed" milletimizi; "şekil" ve şekilciliklerle maale­sef aslını, özünü, kalın kabuk ve örtüler altında "Görün­mez" kıldığımız ulu müslümanlığı birbiriyle tokuşturma­dan / vuruşturmadan biteviye anlattım, savundum.(Bu özel tabirleri ve bu konular hakkındaki tarihî yaklaşımı daha açık ve anlaşılır şekilde yarın bu sütunda işleyeceğim.)

Bu değerler üzerinde bugün de bulanıklık var. Kavram kargaşası, bu millî-dinî değerleri bugün -dünden daha çok-birbiriyle vuruşturuyor, tokuşturuyor.

Bugünden itibaren "Ortadoğu"nun genç, dinamik okuyucularıyla karşılıklı diyalog ve işbirliği kurarak; -adeta ahitleşerek- bildiğimiz doğruları kamuoyuna sunalım istiyorum.

Yazdıklarımdan "yanlış" bulduklarınızı lütfen bana bildi­riniz. Yanlışları düzeltmeye hazırım. Siz de "Doğru" bul­duklarınızı -hadi söz veriniz- gazeteyi elinize alarak, gere­kirse köşemi kesip-kupürleyerek, ilgi kurabileceğiniz herke­se ulaştırınız.

Elbirliği yaparsak büyürüz. Neşir vasıtamız olan gazetemi­zi de büyütürüz.

Ben, yazdıklarımı bu niyetle ve özenerek yazacağım. Siz, ne yapacağını, kimseciklerden nasihat (!) beklemeden yapa-gelen; Devlet'ten-Milletten-İslamiyet'ten yana gönüllü, dinamik kadrolarsınız.

Bu kadrolar, yarınlarımızın gerçek teminatıdır. Buna hep böyle inandım... Sizleri hep böyle gördüm... Bu köşede her hafta beraber olacağız. Ancak bu ilk tanışma sebebiyle sekiz gün süreyle "günlük" yazacağım.

Cümlenizi tekrar Allah'ın selamı ile selamlıyor, "-Yarın bu köşede tekrar buluşalım-" diyorum.