2000'le yeni bir yüzyıla giriyoruz. Bu yeni yüzyılın şartları, yaşadığımız çağın şartlarından daha çetin olacak.
Sayın Namık Kemal Zeybek, Kültür Bakanı olduğu yıllarda "Bilgi Çağı" gerçeğini gündeme getirdiğinde, bunun farkına çok az kişi varabildi ve bu ikazlara üniversite, bürokrasi, siyaset... kimsecikler aldırmadı...
Aradan uzun yıllar geçmedi ama, bu uyarıların haklılığı daha şimdiden bir şamar gibi yüzümüze vurmaya başladı.
NE İDİ BU UYARILAR?
İnsanlık, hızla yeni bir çağa giriyordu; "Bilgi Çağı"na... Bu çağda insangücü kalkınmanın vasıtası olmaktan çıkacak. Onun yerini ucuz hammaddelere dayalı "bilgisayar"lar alacak. Böylece bugün kalkınmanın kaçınılmaz vasıtası olan insangücü "boş"ta kalacak... "Batı" "boş"a çıkacak -ve şüphesiz boşlukta kalacak- "insan" yığınlarını gelecek o çağda nasıl ve ne ile mutlu kılacağını; ne ile "meşgul" edeceğini daha o günlerden araştırmaya başlamıştı.
Hatırlatma şu idi: Bati'nın gerçekleştirdiği "Sanayi İnkılâbı"na hazırlıksız yakalanmanın faturasını ağır ödedik. "Bilgi Çağı"na hazırlıksız yakalanmanın faturası daha ağır olabilir. O halde üniversitelerimiz ülkemizi bu yeni döneme hazırlayan projeler üretmeli; politikamız, ülke imkânlarını o çağa hazırlayacak tedbirlere yönlendirmeli; düşünen beyinlerimiz, daha şimdiden üstümüze bir sel gibi akıp gelen o kaçınılmaz gerçeğe yönelmeli idiler...
...VE İNTERNET OLAYI
Hayatımıza bir fırtına gibi giren İnternet olayı, o günkü uyarıları haklı çıkaran bir vakıa olarak işte karşımızda... İnsan beyninin en son buluşu bu harika sistem, bugüne kadar üretilen bütün bilgileri, isteyenlerin emrine hazır hale getirdi, önce siyah-beyaz, peşinden renkli televizyonların zengin-fakir, köy-şehir bütün hanelere girmesi gibi, bu âlet çok kısa zaman içinde arzu eden herkesin emrine girince, "Bir bilen" geçinen, bilgi satan (!) bir nice bilgiç, entel/ukalâ "boş"a çıkmayacak mı? Sahi bir yakın zamanda, isteyen herkesin, arzu ettiği bilgiyi, önündeki düğmeye basar-basmaz hazır bulduğu bir dünyada, o bilgileri edinmek için dirsek çürütenlerin; okullar, üniversiteler bitirenlerin; kitaplar, ansiklopediler üretenlerin kıymet-i harbiyeleri kalacak mı? Dahası yılları alan deneylerle, tecrübelerle üretilen, ama her an, herkesin önünde ve elinde hazır hale gelen o "Bilgi"nin çarpılır, bölünür, çözülür, aranır bir değeri olacak mı?
Cenab-ı Hakkın yarattığı namütenahi kâinatın keşfinin; "Sünnetullah" denilen tabiat ve kâinatın işleyişindeki sayısız kanunların ve eşyanın esrarına vakıf olma arayışının hiç bitmeyeceği bir kurallar aleminde, keşfedilen/bulunan ve adeta somut bir nesne haline gelen "Bilgi", böylesine ucuzlar ve kolaylaşırken şüphesiz yeni fikirler üretme ön plâna çıkacak... "İlâhî vahyin" evrensel boyutu diyebileceğimiz "Tefekkür", işte o çağın/bilgi çağının da değişmez, eskimez ışığı, enerjisi, potansiyel gücü olacak.
BİLGİ ÇAĞI VE OSMANLI
"Bilgi Çağı" ile "Osmanlı"nın birarada telaffuzu sizi şaşırtmasın. "Batı"lı Bilgi Asrı'na hazırlıklı girmek üzere Osmanlıyı araştırıyor: Osmanlı Arşivleri, araştırmacıların incelemesine açıldığında, arşivlerde araştırma yapan uzmanların büyük çoğunluğu Batılı uzmanlardı. O yıllarda, bu yabancı uzmanların Osmanlı dönemine ait 3 müesseseyi mercek altına aldıkları yazıldı-çizildi.
Bunlardan 1'incisi "Vakıf"; 2'ncisi "Ahilik"; 3'üncüsü "Tevcihat Müessesesi" idi.
Osmanlı, o günün şartlarında "Eğitim" ve "sağlık" başta olmak üzere fakirlerin, yaşlıların, kimsesizlerin, çevre ve tabiatın, hatta hayvanların, kuşların korunmasına yönelik gönüllü kuruluşlar, yani "Vakıf"lar oluşturmuşlardı.
Esnafın kendi-kendine organize olması; "üretici" ve "tüketici"nin böylece gönüllü olarak kendi-kendini denetlemesi demek olan "Ahilik" te bu cümledendi.
"Devlet"in yapması gerekli sosyal hizmetleri halk kendi-kendine oluşturduğu bu gönüllü oluşumlarla üzerine almıştı. "Sosyal Devlet" böylece halkın katkılarıyla oluşuyordu.
"Tevcihat" uygulaması ise devlet hizmetlerinin sürekli kadrolar yerine sözleşmeli personel marifetiyle yürütülmesi idi.
"Batı", işte "Bilgi Çağı" şartlarında boşta, boşlukta kalacak insan yığınlarını meşgul edecek, mutlu kılacak çareler olarak bu 3 Osmanlı müessesesini bizim arşivlerden çıkararak mercek altına yatınyordu.
Bizde ise "Osmanlı" ve geçmişimiz sözkonusu olunca bazılarının akılları tepelerine fırlıyor.
2000'li yıllara ve "Bilgi Çağı"na bu kafalarla mı hazırlanacağız?
Not: 8 gün önceki "Selâm" yazımda ifade ettiğim gibi, ilk tanışma vesilesiyle 1 hafta boyunca beraber olduk. Bugünden sonra –İnşallah- her Cuma bu köşede buluşacağız.