Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
OSMANLI’YI DEVLET YAPAN İRADE - 23 Ekim 1999

Osmanlı, 1300 yılında bir uç beğliği iken, herkesi şaşırtan bir hızla düya devleti olmuş. 1300’den 1700 yılına kadar yenilgi tanı­mamış. 6-7 milyon kilometrekarelik bir büyük coğrafyayı, 1-2 milyonluk bir nüfusla ayakta tutmuş. Bu geniş coğrafyada tarihin tanımadığı bir adaleti, hakkaniyeti gerçekleştirmiş. Bu nasıl olmuş diye hep düşünürdüm... Cevabını merhum Tarık BUĞRA’nın Osmancık roma­nında buldum. Lütfen okumanı­zı, çevrenize okutmanızı ve arşi­vinizde saklamanızı diliyorum.

Osmancıkta Osman yok. Er­tuğrul yok, Edebalı var... Uzak hedefler var. Soyun boy, boyun millet oluşu; milletin devamlılığı var... Dünyadan, dünya maksat­larından sıyrılmış, ama dünyayı avucunda tutan Edebalı var... Osman da Ertuğrul da, soyun diğer boyları da Edebalı ile birlik­te var... Osmancık'ta Osmanlı'nın devlet oluşu; Nizam-ı âleme talip oluşu; zirveyi, tavanı delen devlet nizamı var... Bugüne de ışık tutan bugün de olması lâzım gelen ileri devlet iradesi, devlet stratejisi var.

Devlet niçin var; savaş niçin, barış niçin var? Devlet denilen manevî müştereğin temelinde mevcut kutsal düşünce, tefekkür nasıl var? İstişare, inisiyatif, ani karar-ani uygulama; savaş yanında ilim, savaşçı yanında bilgin; kâinatı kucaklayan muhteva ve ideal, hepsi Osmancık'ta var.

EDEBALI GERÇEĞİ

Osmancık, kanı deli bir oğul. Su gibi bir duru, bir akıp delilenen; tuttuğunu yere seren; hep boşluğa, hedefsizliğe at süren; güçlü-kuvvetli, fakat hercâi bir gönül... Babasının yerine geçecek olan O değil, ağabeyi Gündüz'dür. Edebalı ise Gündüz’ün değil, Osman'ın Beyliğini istemektedir. Kâinatı kavrayan bir manevî mimar gibi O'nu avucunun içine alır, yoğurur, Ona karakter, şekil verir. Sarı Hoca nam dervişin Alpaslan'ı yaptığı gibi, Ak-Şeyh Şemseddin'in Şehzade Mehmed'i işlediği gibi, O’na hep ulaşılamayan Kut­salı, erişilemeyen iyiyi hedef gösterir…

-Dünya büyük, çok büyük diyen Osmancık'ın önüne dünyayı küçültür, koyar... Osmancık'ı ona azmettirir:

-Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüz oğul... Hırsımız, sabırsızlığımız, bencilliğimiz… Önce bu yüzden küçülüyor, sonra da dünyayı büyük görüyoruz. Dünya bir ömür için, tek insan için büyüktür. Bir soy için değil!..

Deli-kanlı Osman'a böylece Millet fikrini, millette devamlılık fikrini aşılar. O’nu büyük hedeflere yönlendirir. Önüne bir Zümrüd-Anka, bir Kaf Dağı imajı koyar. Bizans sikkelerini gösterir. Ancak müs­takil devlet kuran, kendi adına sikke bastırır der... Allah kelâmı Mushafı işaret eder. O’na İ’lây-ı Kelimetullah fikri aşılar...

***

Baba Ertuğrul, delişmen Os­man'a hep Edebalı'yi anlatmış, ona itaati telkin etmiştir. Bu telkinlerde Osmanlı'nın ilme, bilgi­ye, bilgeliğe, dine bakışı vardır:

-Dinle oğul!... Edebalı so­yumuzun, yolumuzun ışığı­dır. Terazisi dirhem şaş­maz. Bana karşı gel, O'na karşı gelme! Bana karşı ge­lirsen üzülür, incinirim. O'na karşı gelirsen, gözlerim sana bakmaz, baksa da görmez olur. Sözümüz Ede­balı için değil,  senceğiz için... Bu dediklerimi vasiyetim say!..

SİYASÎ MESULİYET

Baba Ertuğrul yaşlanmış, oba beğlerini toplamış, kendilerine bir Beğ seçmelerini istemiştir. Yaşlılar Gündüzü, gençler Os­mancık’ı tercih ederler. Büyük oğul, beğlik kendi hakkı olan ol­gun oğul Gündüz, siyasî feraga­tın, siyasi gözütokluğun bir gü­zel örneğini gösterir: -Boylarımız, oymaklarımız, obaları­mız adına kutluluğu kardeşim Osmancık'ın beğliğinde görürüm der. Ve büyük oğul yerine küçük oğul Osman, Beğ olur. Doğrusu beğlik, sultanlık, liderlik için nice başlar yiyen dünyamızda, eşi az bulunur bir örnek!. İşte Osmanlıyı cihan devleti yapan, bu ihlâs, bu gönül zenginliği, bu beşerî ululuktur.

***

Bir Beğ, bir Emir, bir Amir, bir yönetici nasıl olmalı? Teb'a, başında bulunandan ne ister? İşte Şeyh Edebalı'nın dilinden, dün de, bugün de geçerli örneği:

-Oy Osmancık!. Artık beğsin, beğliğini bil!. Bun­dan sonra öfke bize, uysal­lık sana! Suçlama bize, kat­lanma sana!. Yanılma bize, hoşgörme sana! Acz bize, yardım sana! Geçimsizlik­ler, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, çatışmalar bize, adalet sana! Kötü söz bize, şom ağız bize, haksız yo­rum bize, bağışlama sana! Üşengeçlik bize, gayret sa­na! Uyuşukluk, rahat bize, uyarmak, şevklendirmek gayretlendirmek sana!.

Emir makamında bulunan herkes, bunları okumalı-duymalı değil mi?

***

İşte beğden-teb'aya değil, teb'adan beğ'e, tarihten süzülüp gelen ulu öğütleri işte bugün bile ulaşılamayacak diplomatik dehâ! Yine Edeba­lı'nın kutlu ağzından:

-Ey Osmancık!. Ululanma, düşmanını hor görme! Düş­manını çoğaltma! Düşmanlığın başını da, sonunu da sen seç, sen başlat, sen bi­tir! Boyundan, soyundan, dininden olmayan kimseler­le kurduğun dostluğu, yol­daş dostluğu ile bir tutma; öyle dostluklara sadık ol ama bel bağlama; hesabını, kitabını onlara dayama!. Düşman seçerken gücünü, kılı kırk yararcasına ölçüp biç!.

Bir dış politika stratejisi ola bugün bile üzerine konulacak pek bir şey yok...

Konuya devam edeceğiz...