Osmanlı, 1300 yılında bir uç beğliği iken, herkesi şaşırtan bir hızla düya devleti olmuş. 1300’den 1700 yılına kadar yenilgi tanımamış. 6-7 milyon kilometrekarelik bir büyük coğrafyayı, 1-2 milyonluk bir nüfusla ayakta tutmuş. Bu geniş coğrafyada tarihin tanımadığı bir adaleti, hakkaniyeti gerçekleştirmiş. Bu nasıl olmuş diye hep düşünürdüm... Cevabını merhum Tarık BUĞRA’nın Osmancık romanında buldum. Lütfen okumanızı, çevrenize okutmanızı ve arşivinizde saklamanızı diliyorum.
Osmancıkta Osman yok. Ertuğrul yok, Edebalı var... Uzak hedefler var. Soyun boy, boyun millet oluşu; milletin devamlılığı var... Dünyadan, dünya maksatlarından sıyrılmış, ama dünyayı avucunda tutan Edebalı var... Osman da Ertuğrul da, soyun diğer boyları da Edebalı ile birlikte var... Osmancık'ta Osmanlı'nın devlet oluşu; Nizam-ı âleme talip oluşu; zirveyi, tavanı delen devlet nizamı var... Bugüne de ışık tutan bugün de olması lâzım gelen ileri devlet iradesi, devlet stratejisi var.
Devlet niçin var; savaş niçin, barış niçin var? Devlet denilen manevî müştereğin temelinde mevcut kutsal düşünce, tefekkür nasıl var? İstişare, inisiyatif, ani karar-ani uygulama; savaş yanında ilim, savaşçı yanında bilgin; kâinatı kucaklayan muhteva ve ideal, hepsi Osmancık'ta var.
EDEBALI GERÇEĞİ
Osmancık, kanı deli bir oğul. Su gibi bir duru, bir akıp delilenen; tuttuğunu yere seren; hep boşluğa, hedefsizliğe at süren; güçlü-kuvvetli, fakat hercâi bir gönül... Babasının yerine geçecek olan O değil, ağabeyi Gündüz'dür. Edebalı ise Gündüz’ün değil, Osman'ın Beyliğini istemektedir. Kâinatı kavrayan bir manevî mimar gibi O'nu avucunun içine alır, yoğurur, Ona karakter, şekil verir. Sarı Hoca nam dervişin Alpaslan'ı yaptığı gibi, Ak-Şeyh Şemseddin'in Şehzade Mehmed'i işlediği gibi, O’na hep ulaşılamayan Kutsalı, erişilemeyen iyiyi hedef gösterir…
-Dünya büyük, çok büyük diyen Osmancık'ın önüne dünyayı küçültür, koyar... Osmancık'ı ona azmettirir:
-Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüz oğul... Hırsımız, sabırsızlığımız, bencilliğimiz… Önce bu yüzden küçülüyor, sonra da dünyayı büyük görüyoruz. Dünya bir ömür için, tek insan için büyüktür. Bir soy için değil!..
Deli-kanlı Osman'a böylece Millet fikrini, millette devamlılık fikrini aşılar. O’nu büyük hedeflere yönlendirir. Önüne bir Zümrüd-Anka, bir Kaf Dağı imajı koyar. Bizans sikkelerini gösterir. Ancak müstakil devlet kuran, kendi adına sikke bastırır der... Allah kelâmı Mushafı işaret eder. O’na İ’lây-ı Kelimetullah fikri aşılar...
***
Baba Ertuğrul, delişmen Osman'a hep Edebalı'yi anlatmış, ona itaati telkin etmiştir. Bu telkinlerde Osmanlı'nın ilme, bilgiye, bilgeliğe, dine bakışı vardır:
-Dinle oğul!... Edebalı soyumuzun, yolumuzun ışığıdır. Terazisi dirhem şaşmaz. Bana karşı gel, O'na karşı gelme! Bana karşı gelirsen üzülür, incinirim. O'na karşı gelirsen, gözlerim sana bakmaz, baksa da görmez olur. Sözümüz Edebalı için değil, senceğiz için... Bu dediklerimi vasiyetim say!..
SİYASÎ MESULİYET
Baba Ertuğrul yaşlanmış, oba beğlerini toplamış, kendilerine bir Beğ seçmelerini istemiştir. Yaşlılar Gündüzü, gençler Osmancık’ı tercih ederler. Büyük oğul, beğlik kendi hakkı olan olgun oğul Gündüz, siyasî feragatın, siyasi gözütokluğun bir güzel örneğini gösterir: -Boylarımız, oymaklarımız, obalarımız adına kutluluğu kardeşim Osmancık'ın beğliğinde görürüm der. Ve büyük oğul yerine küçük oğul Osman, Beğ olur. Doğrusu beğlik, sultanlık, liderlik için nice başlar yiyen dünyamızda, eşi az bulunur bir örnek!. İşte Osmanlıyı cihan devleti yapan, bu ihlâs, bu gönül zenginliği, bu beşerî ululuktur.
***
Bir Beğ, bir Emir, bir Amir, bir yönetici nasıl olmalı? Teb'a, başında bulunandan ne ister? İşte Şeyh Edebalı'nın dilinden, dün de, bugün de geçerli örneği:
-Oy Osmancık!. Artık beğsin, beğliğini bil!. Bundan sonra öfke bize, uysallık sana! Suçlama bize, katlanma sana!. Yanılma bize, hoşgörme sana! Acz bize, yardım sana! Geçimsizlikler, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, çatışmalar bize, adalet sana! Kötü söz bize, şom ağız bize, haksız yorum bize, bağışlama sana! Üşengeçlik bize, gayret sana! Uyuşukluk, rahat bize, uyarmak, şevklendirmek gayretlendirmek sana!.
Emir makamında bulunan herkes, bunları okumalı-duymalı değil mi?
***
İşte beğden-teb'aya değil, teb'adan beğ'e, tarihten süzülüp gelen ulu öğütleri işte bugün bile ulaşılamayacak diplomatik dehâ! Yine Edebalı'nın kutlu ağzından:
-Ey Osmancık!. Ululanma, düşmanını hor görme! Düşmanını çoğaltma! Düşmanlığın başını da, sonunu da sen seç, sen başlat, sen bitir! Boyundan, soyundan, dininden olmayan kimselerle kurduğun dostluğu, yoldaş dostluğu ile bir tutma; öyle dostluklara sadık ol ama bel bağlama; hesabını, kitabını onlara dayama!. Düşman seçerken gücünü, kılı kırk yararcasına ölçüp biç!.
Bir dış politika stratejisi ola bugün bile üzerine konulacak pek bir şey yok...
Konuya devam edeceğiz...