Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
GÜNEYDOĞU SORUNU ARTIK BİTİRİLMELİDİR - 18.07.2010

Sevgili Eyüp Can'a..

Diyarbakır ve çevresi; Anadolu'nun kapısı 1071'de Malazgirt ile açılırken yüzlerce yıl önceden Müslümandı. Bu sebeple Sultan Alpaslan'ın zaferi için Bağdat'tan Diyarbakır'a dualar okundu. Yani Maveraünnehir ötesinden Anadolu'ya vaki Müslüman-Türk göçlerinde girişe komşu bu bölgede bir tereddüt, direniş ve sorun yaşanmadı. Aksine fethe hazır bu ortam, Bizans'a yönelen Türk akınlarına "Hoşamedi" dedi.

Sorun ne zaman başladı?

Batıdan ve kuzeyden Bizans, güneyden Arap, doğudan Fars/İran arasındaki hâkimiyet dengesinde, özellikle uzun yıllar Arap ve Fars kültürlerinin etkisinde kalan bölge, Osmanlı döneminde sorunsuz bir bölgedir. Ta ki, Kerkük-Musul neft (petrol) potansiyeli Alman ve İngilizler tarafından fark edilene kadar.

Bu o kadar öyledir ki, Osmanlı; Kafkaslar'da Rusya, Balkanlar'da Balkan komitacıları ile sıkıntılar yaşarken, İstanbul'daki sarayın güvenliği bile Güneydoğu bölgesinin katıksız cevanlarıyla sağlanmakta; Hamidiye Alayları, Osmanlı sultanlarından aldıkları yetkilerle bölgeyi İstanbul'a bağlı tutmaktadırlar.

Osmanlı'nın zayıf, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş döneminde bölge, Avrupalı sömürgecilerin kuduz ve emperyal atış menzili içine girmiştir. Lozan'da bu bölge üzerine yapılan pazarlık; Kerkük-Musul plebisitinden önce bu bölgede kotarılan iç isyan (!) işte bu örtülü-örtüsüz emperyal göz dikişlerin sonucudur.

Problem böyle başlamıştır. Daha doğrusu böylece bölge problemlerle tanışmıştır. 1925 Şeyh Sait, 1927 Mehmet Ali Yunus ve 1938 Dersim olayları hem bölge, hem Ankara, ama asıl ülke için talihsiz gelişmelerdir.

Son 30 yılda tırmandırılan terör olayları ise bünyeye yerleştirilmiş tefrika mikrobunun dışardan yeni enjektelerle nüksetmesidir. Ayrılıkçı hareketin tesiri ile toplum yapısı zedelenmiş; bölge halkının devletine olan bağı yıpranmıştır.

Terör örgütünün sosyalist çizgide izlediği politikalara misyonerlik faaliyetleri de eklenince milli birliği sağlayan en etkin manevi güç olan İslam'ın, Müslüman bölge insanının, özellikle de yeni yetişenlerin değer hükümleri arasındaki yeri giderek azalmıştır.

Perde arkasından uzanan bir el, bölgeyi kavram kargaşasına, zihin bulanıklığına, ideolojik bölünme psikozuna sürüklemeye devam etmektedir..

Akl-ı selim sahibi bölge aydınları, menfaatlerinin ne İran'da, ne Irak'ta, ne Suriye'de, ne de çıkışı olmayan kapalı bir havzada özerklik talebinde olmadığını biliyorlar.

Yapılacak şey, istismara açık kapıları kapamak, bünyeyi mikropların barınamayacağı sağlığa kavuşturmaktır. Bunun ekonomi ve yatırıma, istihdama, eğitime, sağlığa ve asıl önemlisi sosyal dokunun sıkılaştırılmasına yönelik tedbirleri vardır.

"Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)" sadece barajlar, sulama kanalları, toprak ıslah ve dağıtımı olmaktan çıkarılmalı; canlı, kapsamlı yepyeni bir sosyo-ekonomik proje haline getirilmelidir:

Modern eğitimi, sağlığı, yatırımı, istihdamı ile.. Türkiye Cumhuriyeti yanında ve içinde olmanın milli heyecanını duyan nesilleri ile… Fitne-fesat telkinlere yer vermeyen bütünlükçü sağlam toplum yapısı ile… En tecrübeli valilerini, kaymakamlarını; en birikimli eğitim kadrolarını; en sevecen kolluk güçlerini; en verimli yatırımlarını; en hâzık doktorlarını göndererek.. En dinlenir, kemal sahibi vaizlerini öne çıkararak…

Rahmetli Recep Yazıcıoğlu'nun valilik tecrübesindeki aykırı çizgisinin; merhum Gaffar Okan'ın Emniyet Müdürlüğü´nde merhamet ve sevgiyi öne çıkaran yaklaşımlarının, halkı devletiyle nasıl kucaklaştırdığı henüz hafızalardan silinmemiştir.

Unutmayalım ki, Güneydoğu bölgemizde yapılan araştırmalar ve anketler bölge insanının büyük çoğunluğunun, Ankara'dan güçlü, adil, şefkatli bir devlet yönetimi istediğini ortaya koymuştur.

Boşalan köyler; göçlerle yaşanmaz hale gelen kentler; öğretmensiz okullar; boş dolaşan işsiz-güçsüz insanlar; terör ve jandarma arasında kararsız hale gelmiş yorgun, yılgın güvensiz yığınlar yeni eğitim, kültür, istihdam, yatırım projeleri içeren akılcı bir seferberlik ile ışıl ışıl hale getirilebilir..

Bir bünyede hastalığa hazır ortam varsa, o bünyeye mikropların üşüşmesi kaçınılmaz olur..

Burada vurgulanması gereken bir önemli husus da bölgedeki akl-ı selim sahibi münevverlerden teröre karşı beklenen güçlü tepkidir. Her nimet bir külfetin karşılığıdır. Tarihte ve bugün toplum huzurunu bozan karışıklıklar karşısında "nemelazım"cılık ya da "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" anlayışı, sonunda bu anlayış sahiplerini de vurmuştur. Türkiye'nin bugün geldiği noktada bölgenin selim akıl sahipleri, devletin yanındaki duruşlarını netleştirmeli ve sırtlarındaki terör/PKK kamburunu "Yeter!" diyerek kaldırıp atmalıdırlar.

Hem devlet ve güçleri, hem bölge halkı açısından tedbir budur ve mevcut statükoda ısrar havanda su dövmektir..