Hürriyet Gazetesi’nden Eyüp CAN’ın “Türkiye’nin üç Problemi” yazısına getirdiğim yorumların sonuncusunu sunuyorum: “Sosyal Siyaset” kavramı..Sosyal adalet ve -üniversitelerimizde de okutulan- Çalışma Ekonomisi konularını da içine alan “Sosyal Siyaset” hem teorik, hem pratik olarak aşina olmadığımız bir kavram ve uygulama..
Bizim zamanımızda İstanbul Üniversitesi’nde sosyal siyasetin kürsüleri vardı ve Sabahattin ZAİM, Nevzat YALÇINTAŞ gibi de dev hocaları..Sonradan –ne zaman olduğunu bilmiyorum ama- bu kürsüler kaldırılmış ve yerine “Çalışma Ekonomisi” diye bir ders konulmuş..Tam da bize yakışan bir anlayış..
Acaba Türkiye’nin seküler çizgi üzerinde yol alması politikalarının bir parçası mı idi bu eylem?..
Niçin mi böyle diyorum: Çalışma Ekonomisi, sosyal siyaset kavramının içinde bir bölüm..Sosyal adalet de öyle..”Sosyal siyaset” çok daha geniş bir kavram ve “Devlet” denilen aygıtın, milletin ekonomik, kültürel ve manevi değerleri üzerine projeler üretmesi anlamını taşır..Yani milletin bütün kesimleriyle ve maddi-manevi bütün değerleriyle “Devlet” tarafından kucaklanması ve mutlu kılınması..Bütünlük ve kardeşlik de buna bağlı, toplum kesimlerinin anarşi-terör gibi çirkinliklere yol vermemesi de..
Sevgili Eyüp CAN’ın sözünü ettiği 3 temel problemimizin temelinde ve merkezinde de işte bu “Sosyal Siyaset” meselesi var..Yani siyaset ve idare sistemimizde onun yokluğu..
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2’ inci maddesinde “Sosyal Devlet” ilkesine yer verilmiştir. Sosyal devlet, sosyal siyaset üreten devlettir. “Sosyal Siyaset”, toplumun dinî ve millî değerleriyle irtibatlı; sosyal adaleti, sosyal barışı hedef alan siyaset üretilmesidir (Prof. Dr. Nevzat YALÇINTAŞ, Ülkemiz Bir Güven Bunalımı Yaşıyor. Röportaj, Ayyıldız Gazetesi, 3 Ekim 1999, Pazar, s. 10).
“Sosyal Ahenk” de denilen sosyal siyasetin malzemesi de, odağı da insandır. Konusu ise, toplumda görülen ekonomik, sosyal /dinîfarklılıkların huzursuzluğa dönüşmesini önleyici tedbirlerin alınmasıdır (Prof. Dr. İ. Erol KOZAK, Bir Sosyal Siyaset Müessesesi Olarak Vakıf, Sakarya Ün. Matbaası, Sakarya 1994, ilgili bölüm ).
Batı toplumu ve Batılı bilim adamları, kendi sistemi ve tabiî kuralları istikametinde işleyen ekonomik kanunların sosyal dokuda yol açtığı –bazan acımasız olabilen- katılıkları yumuşatabilmek için -toplumun temel manevî ve ahlâkî değerlerinden yola çıkarak- “Sosyal Siyaset”projeleri üretmektedirler. Bu çalışmaların amacı servet edinme yollarının ve servet farklılıklarının toplumda ortaya çıkardığı sosyal gerginlikleri gidermek; toplumun farklı kesim ve katmanları arasında barış, huzur ve ahengi temin ve tesis etmektir.
Bu sebeple “Sosyal Siyaset İlmi”ne, “Sosyal Ahenk İlmi” de denilmektedir (Prof. Dr. İ. Erol KOZAK, a.g.e. s. 93).
Batıda sosyal siyaset ve tedbirlerinin gelişiminde, bu disiplinin kurulmasında ve gelir-servet dağılımını dengelemeye dönük politikaların tespitinde toplumun dinî ve sosyal bütün kesimlerinin oluşturduğu manevî temelin büyük payı vardır.
Sosyal politikalar üretilirken, bu politikaların toplum tarafından benimsenmesi; sosyal bünyede karşılaşılabilecek direniş ve gerginliklerin asgariye indirilebilmesi için toplumun temel manevî değerlerinden yararlanılması zorunluluğu sosyal siyaset politikalarının doğal gerekçeleridir.
Ülkemizde “Din-Devlet” münasebetlerinin bir türlü yerli-yerine oturtulamamasından kaynaklanan gayrı tabiîliği gidermenin yolu toplumumuz içerisinde doğal olarak mevcut bulunan ekonomik, sosyal-kültürel kesimleri; yatay ve dikey bütün katmanlarıyla “Devlet müdîr fikrî” etrafında bütünleştirmektir.
Çıkarılan kanunlar, kararlar; merkezden-illere ve yurt dışına; yukarıdan-aşağıya “Devlet” adına yapılan uygulamalar; adına “Millet-Vatandaş” dediğimiz ve “Emanet”in asıl sahibi olduğunu her fırsatta tekrarladığımız halk tabanının, üzerinde ittifak ettiği, benimsediği, her türlü istismara kapalı ortak kabuller olmalıdır.
En azından amaç bu olmalıdır.
“Ortak kabul”lere zıt kararlar ve uygulamalar -bazan haklı gerekçeleri bulunsa da- karşı görüş ve iddiaların tartışma zeminine çekilmekte; bu konuda fırsat arayan istismar merkezlerini harekete geçirmekte; ülkemiz bazan “Din”, bazan “Ekonomik”, bazan “Dış politika” vb. bahaneli tartışma ve dalgalanmalardan bir türlü kurtulamamaktadır.
Bunun millî bünyede yaptığı tahribat, gözler önündedir. Kendi bölgesinde söz sahibi, dünyada ise denge unsuru olma potansiyeline sahip bir ülke, iç problemlerine kilitlenmiş bir görüntü vermektedir.
Ülkemiz buna müstahak değildir. Sosyal devlet, toplumu ortak kabullere götüren sosyal siyaset tedbirlerini alan devlettir.
Bundan ötesi, gücü eline geçiren hegemonlar arasındaki devletçilik oyunudur..