Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
ULUSAL HAFIZAMIZ:MİLLİ KÜTÜPHANE (1) - 26.08.2010

Rahmetli Turgut Özal Başbakan’ken, yönetimini ve takdimini benim yaptığım uluslararası bir açılış töreninde; “-Ankara’nın üç simgesi var” demişti: “-Ankara Kalesi, Anıtkabir, Kocatepe Camii”..Kendisini rahmetle anarak –ve nazım geçtiğini düşünerek- şimdi ben bu üç simgeye bir dördüncüsünü ekleyeceğim: “Milli Kütüphane”..Diğer üç simge gibi dış görünüşü bile buna layık ama asıl taşıdığı yük ve içerdiği tarih ve kültür mirası ile..

   MÜJGAN CUMBUR’DAN-TUNCEL ACAR’A..

   1968 yılında bir öğretmen olarak Denizli’den-Ankara’ya naklen geldiğimde –belki de mesleğimin gereği- Başkent’in ilk tanıştığım kültürel değerlerinden biri “Milli Kütüphane” olmuştu..Kızılay Saracoğluevleri’nde müsait olmayan bir yerde karanlık dehlizleri andıran küf kokulu kitap rafları..

   “Küf kokulu” dediğime bakmayın, o nemli/küflü kokular bana mis gibi gelmişti..Dehlizleri andıran karanlık odalar/koridorlar ise, şüphesiz bilgi dolu hazineler..”Eski”si hakkındaki bu ifadeleri kullanma gücünü kendimde herhalde kurumun bugünkü aydınlığını anlatabilmek için –kıyaslama açısından- bulmuş olmalıyım..

   Hangi kitabı ya da kaynağı aradığımı bugün hatırlamıyorum ama Milli Kütüphaneyi önerenler bana, aradığıma ancak Müjgan Hanım’la görüşerek ulaşabileceğimi  söylemişlerdi..

   Saracoğlu’ndaki o emektar binaya gittiğimde ne müracaat memurluğu, ne güvenlik, ne sekreterlik...ilk daldığım odada bir Hanımefendi seyyar merdivenin en üst basamağında rafları yerleştiriyordu..Kendisine –işini böldüğüm için biraz da utanarak- Müjgan Hanım’ı sordum..Meğer kendisine ulaşıp-ulaşamayacağım konusunda ciddi takıntılarım olan o ünlü Milli Kütüphane Müdürü Müjgan Cumbur, toz-toprak içindeki bu hanım değil mi imiş?..

   Ankara’lı yıllarımda Müjgan Hanım’la seminer-panel-sempozyum-konferans...birçok toplantıda konuşmacı olarak beraber bulunduk ama O’nu hep bu “Fena fi’l-meslek” haliyle hatırladım..

   Bugünkü Başkan Tuncel Acar’la karşılaşmamız da, benzer bir “Meslekte yokoluş” görüntüsünde gerçekleşti..Normal mesai dolmuş; biz sıradan bürokratların eve dönüş saatı çoktan gelmişti..Bir araştırma sebebiyle Adana’da 50-60 yıl öncelerde yayınlanan “Vatandaş Gazetesi”nin kalın ciltleri içerisinde bir haftadır kaybolmanın verdiği yorgunlukla çıkış turnikelerine yönelmişken, kendisi de orada araştırma yapmakta olan eski gözağrım bir delikanlı (sevgili Alpaslan Akıncı) “-Hocam, buralara kadar gelmişken sizi Kütüphane Başkanımızla tanıştırayım” demez mi?..

   “-Yorgunum, toz-toprak içerisindeyim, mesai biteli nekadar oldu yavrum” demeye kalmadı, kendimi Başkan’ın makamında buldum..

   Bu saatta sekreter mi kalır, memur mu, ama Başkan odasında..Benimki sade bir tanışma ve olsa-olsa bir haftadır kahrımı çeken görevlilere amirleri nezdinde teşekkür etmek olabilirdi..Bir de müracaat memurluğundan-kitaplıklara; süreli yayınlardan-yazma eserlere...uğradığım her birimde tanık olduğum disiplin, intizam ve mükemmel işleyiş konusunda kendisini kutlamak..

   Başkanın benim teşekkür ve takdir cümlelerime aldırdığı yok..Ben bir söylersem, O iki söylüyor ve sanki göreve yeni başlamış bir bürokrat heyecanıyla sözü hep ulaştıkları teknik yeniliklere getiriyor..Bir eli bazı broşür ve yazılı dokümanlara, diğer eli önündeki bilgisayara uzanıyor..

   Başkanın heyecanına ister-istemez ben de katılıyorum..

   ÇAĞDAŞ KAZANIMLAR

   Anladım ki Milli Kütüphane, raf ve depolarındaki eser ya da materyalleri okuyucuya sunmakla yetinen klasik bir kitaplık değil artık..Araştırmacının aradığına daha kolay ulaşabilmesi için yeni teknikler geliştiriyorlar:

   Depo, raf ve e-hafızalardaki mevcut materyallerle yetinmiyorlar; Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına, hatta daha da gerilere giderek, binlerce yıllık tarihi ve kültürel mirasımızın toplanmasına; yetmedi, hizmete sunulmasına özen gösteriyorlar..

   Süreli Yayın Bilgi Sistemi’ni kurarak, şimdilik eski harfli/Osmanlıcagazetelerin makale başlıklarını ve yazar isimlerini transkripe etmeye başlamışlar..

   37 bin 300 el yazması eserin tamamı, daha şimdiden dijital ortama aktarılmış..

   Elektronik veri tabanı kurularak, tam-tamına 33 bin e-kitap oluşturulmuş..

   Avrupa Birliği (AB) milli kütüphanelerinde mevcut bilgi kaynaklarına 36 dilde erişim imkanı sağlayan bir entegrasyon gerçekleştirilmiş..Başkan Acar buna haklı olarak “AvrupaKütüphanesi kurduk” diyor..

   Tuncel Bey “Hamdi Mert” adını arama butonuna yükleyerek “Avrupa Kütüphanesi” bağlamında bana bir de sürpriz yaptı; Avrupa Birliği Milli Kütüphanelerinde ve 36 dilde herhangi bir yayınım var mı diye..Birkaç saniye içerisinde, Hollanda Milli Kütüphanesi’nde Hollandaca’ya çevrilmiş bir eserim ekranda beliriverdi..”-Ya Türkiye kütüphanelerinde mevcut Türkçe eserlerim?” der demez de Türkiye’dekiler..

   TEŞEKKÜR ZİNCİRİ

   Milli Kütüphane’yi anlatmayı müteakip yazımda sürdüreceğim ama, bana 2050 yılına kadar geçerli giriş kartı veren ve üzerine kendi elleriyle çektiği yaşlılık resmimi koyarak adeta ironi yapan İsmail Kaya’ya; her gelişimde elimdeki kartı kendi ellerine alarak, beni bir türlü anlamadığım o tuzak gibi turnikelerden geçiren Nilgün Kazan’a; Bir hafta boyunca her gün Süreli Yayınlar istek formumu benim adıma dolduran, imzamı almak için hep kendi kalemini uzatan ve çalışmalarımı istikametlendiren Duygu Kılıç’a; iki tekerlekli arabasıyla bana 50 yıllık gazete ciltlerini biteviye git-gel yaparak kan-ter içinde taşıyan mütevazi, mütevvekil, müteemmin ve ismiyle müsemma İslam Ateş’e; sadece kendi birimindeki işlerime değil, cahili olduğum her işte bana rehberlik eden “Yazma, Nadir Eserler Patoloji ve Restorasyon Şube Müdürü” nam-ı diğer “Kitap Doktoru”  Mahir Koçyiğit’e...gönülden ve gönüllü teşekkürlerimi sunarken..

   Klasik tarz ve şartlarda kurulan ve işleyen milli hafızamız Cumhuriyet Kütüphanemizi çağdaş tekniklerle donatan ve büyüten; dahası Avrupa Milli Kütüphaneleriyle entegre ederek uluslararası hale getiren Başkan Tuncel Acar’ı yerden-göğe kutluyorum..

   Kültür hayatımız üzerindeki sür-git misyonlarının irfan ve idrakimiz üzerindeki izlerini hissedegeldiğimiz Adnan Ötüken ile Müjgan Cumbur’u unutmayarak ve birine rahmet, ötekine sağlıklı-hayırlı-uzun ömürler dileyerek..