Niçin “Yumuşak karın” tabirini kullandım?..Resmi mevzuatı tamamlanmış; resmi ve özel/tüzel birimleri oluşturulmuş ama bir savağı “Devlet”in, diğer savağı “Çiftçi”nin elinde olan bu değirmenden henüz istenen verim alınamıyor..Bir dizi yazıyla bu konuları değerlendireceğim.. Amacım, sağlığımız aleyhine bozulan doğal dengenin sağlanması hususunda ilgili kurumlara yardımcı olmak..
“Organik Tarım”, tarımın bir “Alt sektör”ü olsa da, giderek öne çıkmaya aday bir alan..Çevre sorunları, gıda güvenliğini bugünden kestirilemeyen tehlikeli mecralara sürükledikçe ve beslenme kirliliğini tetikledikçe, saf-doğal tarımsal üretimin değeri giderek artacak..Dahası, canlı sağlığı açısından; bir tsunami atağı gibi gıda ve sağlık kurumlarını ve giderek ülkeleri önüne katıp sürükleyecek..
Bu bir tespit..Bekleyip göreceğiz..
Çevre sorunları ilk defa ortaya çıktığında, kimsecikler bunun farkında bile olmadı ama giderek “Çevre”nin Bakanlığı da oldu, anlı-şanlı Genel Müdürlükleri de..Biz bunu taa 30-40 yıl öncelerden, o dönemin tek kanalı TRT’de gündeme getirdiğimizde bazıları “Bu da ne!?” diye hayretlerini dile getiriyorlardı..O ısrarlı ve kararlı programların yapımcısı sevgili Asaf Demirbaş’a yapılan mesleki sitemleri bugün gibi hatırlıyorum..
Arz üzerindeki bilinçsiz kimyasal oynamaların ve doğayı hunharca kirletmenin ”Ozon Tabakası” üzerindeki tahribatını ve bunun dünyaya iklim felaketleri halinde döneceğini kamuya ilk defa ve ısrarla açıkladığımızda bize “Keramet mi gösteriyorsunuz?.” diye takılanlar, Afrika’da-Asya’da-Amerika’da ortaya çıkan sel felaketlerini ve bütün dünyada kendini göstermeye başlayan iklim değişikliklerini gördükçe bugün bize hak veriyorlar..
Bilinçsiz enerji, ilaç ve gübre kullanmanın bir ucu da ozon tabakası ile birlikte ve ondan da önce “İnsan” ve “Canlı” sağlığını ilgilendiriyor..Şükür ki, ülkemiz bunun çabuk farkına vardı..
Bugün Türkiye’de “Organik Tarımın Geliştirilmesi ve Mevzuatın AB Mevzuatı ile Uyumlu Hale Getirilmesi” adıyla bir proje yürütülüyor..Proje kapsamında neler yapıldığını müteakip yazımda sunmaya çalışacağım..
“Organik Tarım Kanunu” bu projenin resmi tanığı..Daha doğrusu “Devlet” güvencesi..2004 yılının son ayında yürürlüğe konulan bu kanunun hazırlık aşamalarını dışarıdan gözlerken, gökyüzünden bir uzay adamı bekler gibi bir beklentiye girmiştik..Zira Türkiye’de bazı şeyler bir moda gelir-geçerliği ile yazılır, konuşulur ve giderek unutulup giderdi..”Organik Tarım Kanunu” öyle olmadı..Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın değerli bürokratlarının takibi sonunda hazırlandı, siyaset kurumunca benimsendi ve hızla yürürlüğe konuldu( Resmi Gazete: 3.12.1974 gün ve 25659 sayı)..Devlet olmak demek, işte böyle bir şey olmalı..
Yönetmelik mi, biraz gecikmeli de olsa yaklaşık 5 yıl sonra o da çıktı: “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik”, Resmi Gazete’nin 18 Ağustos 2010 gün ve 27 676 sayılı nüshasında yayınlanarak yürürlüğe konuldu..Ona da şükür..
Organik Tarımcılığın resmi ve hukuki dayanağını teşkil eden bu hazine değerindeki mevzuatın yani “Kanun” ve “Yönetmelik” metinlerinin, tarımla uğraşan her bilinçli vatandaşın el kitabı olmasını ne kadar isterdim!.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın “Organik Tarım” alanındaki himaye ve öncülüğü bununla bitmiyor..Bakanlık tarafından yetkilendirilen ve denetlenen “Organik Tarım Kontrol ve Sertifikasyon Kurumları” oluşturulmuş..Böylece, her bölgedeki çiftçiye daha kolay ulaşılmasını sağlayan ve çiftçinin bilinçlendirilmesini öngören tedbirler geliştirilmiş..
“Ekolojik Tarım” üzerine ilki İzmirde, 2’ncisi Antalya’da düzenlenen sempozyumların 3’üncüsü, bu defa “Özel” adıyla “3. Oganik Tarım Sempozyumu” olarak Yalova’da gerçekleştirilmiş..
Bütün bunların amacı gıda güvenliğini sağlamak ve beslenme kirliliğini önlemek..Daha doğrusu temiz ürün ile insan sağlığına hizmet etmek..İşin resmi mevzuat ve kurumsallaşma yönü böyle de, bütün bu çabaları pratiğe indirebiliyor muyuz?.
Gelecek yazılarda bunun üzerinde duracağız..